Yıl 1915..

Ortalıkta derin bir ölüm sessizliği. Martın ayazı korku dolu bakışları bir bıçak gibi delip geçerken, boğazın serin sularında belli belirsiz bir kımıldanma oldu. Gözlerini karanlığa dikti Yüzbaşı Hakkı Bey Acaba düşman mı? diye geçirdi içinden. Saatler 4.00’ı gösteriyordu. Kıvılcım gibi bir şey kıyıda yandı ve söndü. İyice dikkat kesildi. Peki ya düşmansa? Karanlıkta bir el feneri kadar cılız görünen batarya işaretini fark etti. Çok şükür bizimkilermiş dedi kendi kendine. Tarihin pervanelerine yüklediği ağır yükten bi haber sessizce ilerledi Nusrat. Hastaydı Tophaneli Yüzbaşı Hakkı Bey. Daha 2 gün önce ağır bir kalp krizi geçirmiş, ancak yeniden görev çıkınca düşünmeden “evet” demişti. Yatacak zaman değildi. Nusrat gemisinin süvarisi olarak görevine geri döndü. Daha önce döktükleri mayınlar fark edilmiş, Kaz dağlarına düşen bir düşman uçağını onarıp tamir eden Cemal Bey, keşif uçuşunun ardından mayınların temizlendiğini bildirmişti. Mecburen tekrar göreve çıktılar. Ya düşman onları yeniden fark ederse? Ya her şey başlamadan biterse? Bu vebali nasıl ödeyecekti. 

SON MAYINLAR

Tedirgin ve yorgundu. Hem ellerindeki son mayınlardı bunlar. Rusların İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışına döktüğü mayınları toplayıp Çanakkale Boğazı’na saçmışlardı. Bismillah çekti her birini bırakırken, evladıyla vedalaşır gibi vedalaştı. Haydi aslanlarım. Elbette o da Fransızlar gibi bilmiyordu kaderin yazdığı yazıyı. Birkaç hafta önce Marmaris’te keçilerini otlatan bir çoban suda boncuk gibi dizilmiş karaltıları fark etmiş, hemen muhtara koşmuştu. Muhtar Kaymakama, kaymakam da jandarmaya. Fransız savaş gemisi bölgede ikmal yapan Alman denizaltısını batırmak için körfezin ağzını mayınlamıştı. Haber İstanbul’ ulaşınca 1 subay 3 er hemen yola çıktı. Zonguldaklı Hüseyin de o erlerinden biriydi. Balıkçı Mustafa Dayı’nın sandalına atladı. Kürek çeke çeke mayınların yanına ulaştı. Birini sandala bağlayıp, güç bela kıya çekti. Çok ağırdı. Ertesi gün daha çok sandal, daha çok balıkçı ve sünger avcıları ile geri döndüler. 2-3 gün içinde 26 parça mayını topladılar. Uçaklar fark etmesin diye de üstlerine çalılarla örttüler Lök denilen develeri getirdiler. Mayınların altı ve üstü için özel simitler yaptılar. Yola düştüler. Önce Gökova’ya oradan arabayla Aydın’a, Aydın’dan da trenle Haydarpaşa’ya ulaştılar. Kaybedecek zaman yoktu. Savaş ha patladı ha patlayacaktı. Osmanlı Donanması’nın elindeki son mayınlar Nusrat’ta yüklendi. Yüzbaşı Hakkı Bey büyük bir ustalıkla hepsini tek tek denize bıraktı. Dönüş yolunda yüreği yaşadığı strese daha fazla dayanamadı. Yeni bir kalp krizi geçirdi ve şehit düştü. Ne alevler içinde kalarak batan İngiliz ve Fransız zıhlılarını ne de döşediği mayınlarla tarihin akışını nasıl değiştirdiğini görebildi.

Ruhu şad olsun