Bugünün dünyasında, ölümünün üzerinden 83 yıl geçmesine rağmen büyük bir hasret ve özlemle anılan, sevilen, anımsanan kaç lider var sizce? “Günün birinde fikirlerim akıl ve bilim kuralları ile çelişirse, duraksamadan akıl ve bilim kurallarını seçiniz.” diyen Mustafa Kemal Atatürk, yüzlerce yıl sonra bile anımsanacak… Kendi kaderini işgal kuvvetlerinin kaderi ile bir gören, “Önce Allah’a sonra İngiltere’ye güveniyorum” diyen padişahın cehaletin pençesinde bıraktığı onurlu bir ulusun, kaderini değiştiren lider olarak zihinlerde hep canlı tutulacak. 15 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye’yi uluslar ailesinin onurlu bir üyesi haline getiren bu büyük insan, kuşkusuz Türk tarihinin en önemli kişiliklerinden biri. Avrupa’nın tüm ülkelerinde en acımasız faşist yönetimlerin egemen olduğu bir zaman aralığında, ülkesinin insanlarını “kul”luktan “yurttaş”lığa, “ümmet”ten “ulus” bilincine yükseltmiş bir büyük devrimci... Ölümünün üzerinden 83 yıl geçmesine rağmen hâlâ bugünkü gibi güncel ve tartışılır olması da başarısının en önemli kanıtı zaten… 15 YIL ETNOĞRAFYA MÜZESİ’NDE Aziz Atatürk'ün naaşı, ölümünün ardından 15 yıl süre ile Ankara'da Etnoğrafya Müzesi’ndeki geçici kabrinde bekletildi. Bu süre içinde Anıtkabir’in inşaatı tamamlandı ve Türk Milleti Ata’sına yakışır bir ebedi istirahatgâh hazırladı. Türkiye, tarihler 10 Kasım 1953’ü gösterdiğinde ise Atatürk’ü bir kez daha uğurladı sonsuzluğa... Atatürk, naaşının bozulmaması için özel bir yöntemle tahnit edilmişti. Bu işlem bir tür mumyalama işlemiydi. Ama 1938-1953 yılları arası, Türkiye için tıbbi olanakların henüz gelişmediği bir dönemdi. Acaba Atatürk'ün vücut bütünlüğü gerektiği gibi korunabilmiş miydi? Bu sorunun yanıtı, tabut açıldığında görülecekti. Nefesler tutulmuştu... O tarihi anda, Atatürk'ün yüzünü görebilme şansı yakalayan birkaç kişiden biri de Yekta Güngör Özden’di. O yıllarda Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin 21 yaşında genç bir öğrencisi olan Özden, Türk gençliğini temsilen orada bulunuyordu. Ve her saniyesini bugün gibi anımsadığı hüzünlü tanıklığını, Ege Telgraf için anlattı... Devlet büyüklerinin o tarihi güne tanıklık etmesi normal ama sizin orada bulunma nedeniniz neydi? ÖZDEN: 4 Kasım 1953 günü yapılacak bu özel tören için aylar öncesinden hazırlık başladı. Bir kurul görevlendirildi. Bu kurulun bütün Türk ulusunu temsil etmesine özen gösterildi. Ben Ankara Hukuk Fakültesi'nde öğrenciydim. Aynı yılın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda Ankara Yıldırım Beyazıt Alanı’ndaki Atatürk heykelinin açılış törenini ben yönetmiştim. Aynı zamanda Türkiye Milli Talebe Federasyonu’nun Yayın Komisyonu Başkanı’ydım. O zamanlar federasyonumuz Türkiye’nin en büyük öğrenci kuruluşuydu. Dışişleri Bakanlığı, devletin protokolüyle görevli kurumdur. Bu törende Türk gençliğini temsil edecek bir kişi belirlenmesi için federasyona yazı yazdı. Federasyon da beni görevlendirdi. Bana verilen görev kapsamında Etnografya Müzesi'nde 4 Kasım 1953 ile 10 Kasım 1953 tarihleri arasında saygı nöbetinde bulunacak 100 kız ve 100 erkek öğrenciyi belirledim. İlk duyduğunuzda ne hissetiniz bu görev verildiğinde? ÖZDEN: Ben 1932 doğumluyum. Atatürk öldüğünde ilkokul birinci sınıftaydım. O’nu hiç görmemiştim. Ama, her Türk gibi ölümü bende çok derin bir üzüntü yaratmıştı. İlk aklıma gelen soru “Acaba onun o güzel yüzünü görebilecek miyim” oldu. Çok ama çok heyecanlandım. Tabutunun açılması sırasında orada kimler vardı? ÖZDEN: Dönemin Başbakanı Adnan Menderes, Meclis Başkanı Refik Koraltan, İçişleri Bakanı Namık Gedik, Bakanlardan Celal Yardımcı, Ankara Valisi Kemal Aygün, Ankara Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Nurullah Tolon, gazeteciler, erkek teknik öğretmen okulu öğretmen, öğrenci ve müdürü, askerler, yabancı gazeteciler vardı. Büyük bir yuvarlak bir testere ile bulunduğu yerdeki mermer kapak gibi kesildi ve açıldı. Herkes içeri bakmaya başladı. İki kişi mermer zeminden aşağıya indi ve tabutu zincirlere bağlı. Ardından da vinç zincirlerine takılan tabut, “Aman çok dikkat edin, yavaş olun” komutları arasında ağır ağır yukarıya ve bizim bulunduğumuz seviyeye çıkarıldı. KAŞI YANAĞINA DÜŞTÜ Tabut zarar görmüş müydü? ÖZDEN: Gül ağacından yapılan tabut ilk günkü gibi pırıl pırıldı. Parlak sarı sapları vardı. Çıkarılıp, bizim bulunduğumuz seviyeye getirildiğinde üzerindeki Türk Bayrağı, hava ile temas ettiği için olsa gerek birden bire dağıldı. Tabutu aldılar ve bir paravanın arkasına götürdüler. Ankara Üniversitesi Histoloji ve Embriyoloji Kürsüsü Başkanı Prof. Dr Kamile Mutlu ve asistanları tabutu açtı. Kamile hoca, Türkiye'nin ilk kadın patoloji uzmanı ve ilk kadın tıp profesörü idi. İşte ben de tam o anda merakla paravanın arkasına gittim. Ben olsam o anda bayılırdım herhalde... 15 yıl sonra Ata’mızın yüzünde bozulma yok muydu? ÖZDEN: Hayır, emin olun hiç bozulmamıştı. Ancak, yüzü açılırken, sarsıntıdan olsa gerek kaşının biri yanağının üzerine düşmüştü. Ardından da bir görevli geldi yanıma ve “Artık çekilin” dedi. Tabutun etrafı iyice temizlendi, katafalkın üzerine konacak hâle getirildi. MENDERES YÜZÜNÜ GÖRMEDİ Ürkmediniz mi peki? ÖZDEN: Hayır. Yüzünü görünce çok saygı duydum. Çok sakin ve soylu bir yüzü vardı. Ne uyuyor, ne uyanık, ne kızgın ne de tebessüm ediyor gibiydi. Ölü yüzü gibi değildi yani. Sakince ve huzur içinde uyuyan bir insan gibiydi. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes'in Ata'nın yüzüne bakamadığı gibi bir şehir efsanesi vardır. Böyle bir olay yaşandı mı gerçekten? ÖZDEN: Hayır, kesinlikle yaşanmadı. Zaten tabutun açılması esnasında Menderes orada yoktu. Prof. Mutlu ve ekibi paravanın arkasındaydı. Tam bir hafta sonra 10 Kasım'da naaş Anıtkabir'e nakledildi... O gün neler yaşandı? ÖZDEN: 10 Kasım 1953 Salı günüydü... Atatürk’ün naaşı generallerin omuzlarında Etnoğrafya Müzesi’nden çıkarılıp, Anıtkabir’e götürülmek için top arabasına konuldu. 67 ilden heyetler geldi. Saat tam 09.05’de top arabası hareket etti. SADECE HIÇKIRIKLAR… Ankara halkının törene katılımı nasıldı? ÖZDEN: 10 Kasım 1953 sabahında Ankara’da muazzam bir kalabalık vardı. Ama aynı ölçüde sessizlik yaşanıyordu. Ağlayanlar, el sallayanlar vardı. Top arabası yürürken bandonun sesine sadece hıçkırık ve adım sesleri eşlik ediyordu. Kuşların cıvıltılarını bile duymak mümkündü. Saat tam 9’u beş geçe Etnografya Müzesi’nden top arabası hareket etmeye başladı. Etnoğrafya Müzesi ve Halk Evi binasının arasından geçilerek Numune Hastanesi önüne gelindi. Kortej hastanenin önünden sola doğru Opera’ya yöneldi. Opera’dan Ulus’a, TBMM Binası’nın önünden geçilerek Anıtkabir’e gelindi. Aslanlı Yol’un başında naaş askerlerin omuzlarına alındı ve mozole binası önündeki “Egemenlik Ulusundur” yazılı taşın üzerine kondu. Cumhurbaşkanı Celal Bayar güzel bir konuşma yaptı ve “Seni sevmek milli ibadettir” dedi. Atatürk'ün mezarının, bugün saygı duruşu yapılan mozolede olduğu sanılır. Ama değil. Nerede yatıyor aziz Atatürk? ÖZDEN: Atatürk'ün naaşı, mozolenin birinci katı olan Şeref Holü’ndeki sembolik lahit taşının yaklaşık 5 metre altında, toprağa kazılmış bir mezara defnedildi. Hepimiz dualarımız eşiliğinde üzerine toprağımızı attık. Defin işlemi tamamlandıktan sonra içinde toprak bulunan 3 kese getirildi. Keselerden birinde Atatürk’ün annesinin doğduğu yer olan Karaman’dan gelen toprak vardı. İkinci olarak Atatürk’ün doğum yeri Selanik’ten gelen bir kese açıldı ve içindeki toprak serpildi. Üçüncü kesede ise Kıbrıs’tan gelen toprak vardı. Son olarak o kese de açıldı ve Ata’mızın toprağına serpildi. Bugün mezar odasının tam ortasında kıble yönünde kırmızı mermer sanduka ve çevresinde bütün illerden, Kuzey Kıbrıs'tan ve Azerbaycan'dan gönderilen toprakların konulduğu pirinç vazolar yer alıyor. Ata'mızın naaşı toprakla buluştuğu an ne hissetiniz? ÖZDEN: Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım (Atadan) ağlayıncaya kadar yalnızca olayları izliyordum. Ama Makbule Hanım’ın hıçkırıklarıyla bir anda kendime geldim. Sanki o ana kadar yaşıyordu da toprağa girince geri dönmesinin imkânsız olduğunu hissettim. Ankara’da Koç Yurdu’nda kalıyordum. Yurda dönünde yatağıma kapandım ve hıçkırıklara boğuldum. Çünkü Atatürk'ü çok seven biriyim. 89 yaşıma geldim, O’nu her zaman aklımın ve beynimin parçası sayarım. TÜRK GENÇLİĞİNİN KANI TOPRAĞA ENJEKTE EDİLDİ Ata’mız mezarına indirilirken orada bulunan 10 kişilik heyetten hayatta olan tek kişisiniz. Sizden başka kimler vardı? ÖZDEN: Dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, İçişleri Bakanı Namık Gedik, Ankara Valisi Kemal Aygün, Ankara Belediye Başkanı Atıf Benderlioğlu, Atatürk’ün kızkardeşi Makbule Atadan, manevi evlâdı Abdurrahim Tunçak, Atatürk’ün son Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ve ben... Atatürk’ün tahniti çözülmüş, İslami gereklere göre yıkanmış ve kefenlenmişti. Tabii ki bu işlemlerde orada değildim. Her ilden toprak getirilmişti. Toprağa bir gece önce kız ve erkek öğrenci yurtlarındaki öğrencilerden aldığımız kanlar enjekte edildi. Atatürk'ün naaşı toprakla örtülürken kızkardeşi Makbule Hanım, sarsılarak ağlamaya başladı. Kiloluydu ve üzüntüsü de eklenince yürümekte zorluk çekiyordu. Hemen yanına gittim, sol kolundaki çantasını sağına almasını istedim. Koluna girdim ve birlikte yavaş yavaş yokuştan yürüyüp demir kapıdan dışarı çıktık. KİMDİR? 1932 yılında Tokat'ın Niksar ilçesinde doğan Yekta Güngör Özden, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Ankara Barosu'nda 1965-1966'da Genel Sekreterlik, 1972-1974 yılları arasında Başkanlık yaptı. 1979'da Cumhuriyet Senatosu kararıyla üyesi olduğu Anayasa Mahkemesi'nde önce 1991'de, ardından da 1995'de başkanlığa seçildi. Yüksek Mahkeme'nin tarihinde en uzun süre başkanlık yapan isim. 1 Ocak 1998 tarihinde emekli olan Özden, Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) ve Türk Hukuk Kurumu Başkanlığı'nı yürüttü. Yayınlanmış pek çok şiir ve deneme kitabı bulunuyor. Serkan Aksüyek / Özel Haber