İşe, okula, eve, pazara... Sıkışacak trafiğe kalmadan, ders başlamadan, çocuklar acıkmadan yetişebilmek için koşuyoruz. Biz hızlandıkça, yediklerimiz de hızlanıyor (fast food) konuştuklarımız da. Hızlandıkça yemeklerimizin içeriği de bozuluyor, Türkçemizin de. 

Dilimiz de koşuyor, hızlandıkça kısalıyor; ama öyle atalarımızın bilgeliğiyle oluşturduğu "at", "tut", "koş", "bak" gibi değil, en üşengeç haliyle, kelimenin ucundan kesip atmakla. Örneğin "yeter/yetti"  "yeto", "günaydın" ise "güno" oluyor. Bu yeni kelimeler, diksiyon eğitmeni Reyhan Çınar'ın değerlendirmesiyle ucubeler, "duyar kasmak" gibi sözde deyimler hatta yarı yabancı yarı Türkçe kelimeler dilimizi baltalıyor. 

  İşin kötü yanı, sosyal medya mecralarında uydurulan bu kelimeler, kitle iletişim araçlarına da sızıyor. Belki gençlerin diline hâkim olduğunu ispat etme kaygısıyla belki de roller arasındaki kuşak farkını daha kolay yansıtmak amacıyla çağa ayak uydurduğunu zanneden kalemlerce dizi senaryolarına eklenen bu kelimeler, sözde deyimler yeni neslin konuşma metinlerine yazılıyor ve maalesef yayılması hızlanıyor. 

   Elbette bu tembellik için sadece gençleri suçlamak yersiz olur, diye düşünüyorum. Tarlanın bir ucunda çalışan annenin, öbür ucundaki çocuklarına seslenirken kullandığı yöntemi (İbo, Hüso, Maho...) gençler bugün yazışırken kullanmayı tercih ediyorsa, yanlışı izlerken zevk alıyorsa o dilin kurallarının da bir gözden geçirilmesi gerekmez mi? 

  Dil bilimi uzmanları, edebiyatçılar  yaşayan bir varlık olduğunu anlattıkları dilin, birikimine değinmiyor mu hep? Dilin tarihi zenginliğinden başlayıp günümüze kadar uzanan sürecinde mantık çözümlemeleri yapmıyor mu? Yeniliklerin hangi ihtiyaçlarla ortaya çıktığını incelemiyor mu?

Bu konuları derinlemesine çalışıyorlar kuşkusuz; dilin gelişimine de katkı koyuyorlar. Ancak gençleri kurallı bir dil kullanma alışkanlığından uzaklaştıran nedir, bunu sorguluyorlar mı? 

Sadece "sevilen" bir ismin üslûbunu örnek almakla açıklanamaz bu tembellik. Gençler de yorgun. Girdikleri her sınavda değişen kurallardan bıktılar. Türk Dil Kurumu'nun (TDK) yeşil biberi ayrı, kırmızıbiberi bitişik yazmasından, birleşik kelimelerin istisnalarıyla tam bir kurala oturtulamamasından yorgun. TDK, "ihtiyaçtan" dese de nokta koyup noktayı kaldırmak, kelimeleri bitiştirip ayırmak gerçek bir ihtiyaç değil. 

"O öyle yazılmaz, bu böyle okunmaz, şu şöyle yazılır; şu şekilde talâffuz edilir" gibi kurallarımız zaten öğrenilirken epey  zaman alıyor, bunların çoğu da okul sıralarında verilmediğinden kısıtlı bir kitle tarafından ancak sonradan öğrenilebiliyor. 

Kaç kıtada kaç milyon konuşuyor. Bu miras özenle saklanmak istiyor. Özetle, güzel Türkçemizi korumak için yanlışlara dikkat çekilmeli; ama daha önemlisi doğruları yaygınlaştıracak adımlar atılmalı. Dili bozmadan, mantık çerçevesinde açıklayacak, net kurallarla çerçevelemek şart, diye düşünüyorum. 

Sosyal medya içeriklerindeki bozulmuş Türkçe'den yorulanlar durup da dinlenmek isterse diye İnstagram'da kelimelerin kökenini paylaşan "Etimoloji" sayfasını ve "İstanbul Türkçesi" hesabıyla yayın yapan TRT sunucusu Reyhan Çınar'ı takip etmenizi tavsiye ediyorum.

 Çınar, şöyle sesleniyor takipçilerine: "Günümüzde ana dilimizi kullanmaktaki eksiklik ve özensizlik hepimizce mâlûm. Güzel Türkçemizi telâffuz, vurgu, anlatım ve ifade hataları ile âdetâ kaşını gözünü yararcasına kullanıyoruz.
 Bu durumu düzeltmek için çeşitli platformlarda eğitimler verilirken sosyal medya üzerinden de kıymetli paylaşımlar yapılmakta, bilhassa yaygın yapılan hatalara dikkat çekilmekte. 
Bendeniz var olanı tekrar etmekten, mâlûmu îlamdan ziyade bilhassa yeni neslin, maalesef, âşinâ olmayıp karşılaştığında bocaladığı, nasıl söyleyeceğini bilemediği kelimelerimizin telâffuzları üzerinde durup Türkçemize en güzel kullanan şair ve yazarlarımızın metinlerinden örneklerle bu kelimelerin cümle içinde kullanımlarına da yer vermeye gayret edeceğim. 
Türk diline ve kültürüne âcizâne bir hizmetim olabilirse ne mutlu bana. Niyet hayır, âkibet de hayır ola!"
   
    Hayata yetişme telaşımızın bizi yalnızca diri tutmaya yaradığı; soframızın şifalı Türkçemizin zengin kaldığı güzel günlerde görüşmek üzere. 


Etiketler: Türkçe, İstanbul Türkçesi,  Reyhan Çınar, Etimoloji, TDK.