10 Kasım ve Anıtkabir’in bilinmeyen yüzü! (1)

Birçok insanın yolu mutlaka Ankara’ya düşer; sağlık için, eğitim için siyaset veya resmi bir ziyaret için. ‘Gelmişken b...

Abone Ol
Birçok insanın yolu mutlaka Ankara’ya düşer; sağlık için, eğitim için siyaset veya resmi bir ziyaret için. ‘Gelmişken bir de Ata’mızın yattığı Anıtkabir’i ziyaret edelim’ diyenler çoğunluktadır. Ziyaret edilir ama maalesef hakkını vererek gezilmez.         İnşaatına 9 Ekim 1944’de başlanan ve 1 Eylül 1953’de tamamlanan, yapımı dokuz yıl süren bu muhteşem eserle ilgili tüm ayrıntıları birkaç sayfaya sığdırmak mümkün değil. Bu yazıda Anıtkabir ile ilgili bazı kısa bilgileri paylaşmak istedim. Sonra ki ziyaretiniz için önemli olacaktır…         “Atatürk mumya olarak mı saklanmaktadır?” diye söyleyenler var. Kimileri art niyetle doğru olduğunu söyler. Kimileri etkilenip merak eder. Bu doğru değildir ancak. Defin işlemlerinin sıra dışı bir öyküsü vardır. Atatürk 10 Kasım 1938’de İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’nda gözlerini hayata yumdu. Anıtkabir tamamlanıp, cenaze töreni yapılana dek, geçici bir süre naaşın bozulmasını önlemek için kimyasal ilaçlar ile ‘tahnitleme’ yapılmıştır. Atamız İstanbul’dan Ankara’ya götürülüp Etnografya Müzesi’nde mermer bir lahit içerisinde muhafaza edilmiştir. Ölümünün 15. Yıldönümünde, 10 Kasım 1953’te defin öncesinde ‘tahnitleme’ bozulup, kefenlenip, görkemli bir törenle ebedi istirahatgahı Anıtkabir’de toprağa verilmiştir…         Mezar Odası; Mozole binası içerisinde yer alan sembolik lahit taşının tam olarak yedi metre altındadır. O dönemin 67 vilayetinden, Atatürk’ün doğduğu Selanik’teki evin bahçesinden, Suriye’deki Caber Kalesinden, Güney Kore’de bulunan Türk şehitliğinden ve KKTC’den getirilen topraklar harmanlanarak bir ‘Vatan Toprağı’ haline getirilen mezara, Mustafa Kemal Atatürk’ün, Ata’mızın naaşı İslami kurallara göre ve yüzü Kıble’ye bakacak şekilde defnedilmiştir…          Mezar odası, Osmanlı ve Selçuklu mimarisine uygun olarak sekizgen biçimde inşa edilmiştir. Sekizgen, Türk Mitolojisi’nde sonsuzluğun ve ölümsüzlüğün simgesidir. (Mezar odasına ziyaretçiler alınmamaktadır. Genel Kurmay Başkanı’nın özel izniyle girilmektedir…)         Anıttepe: Anıtkabir projesi için arazi seçiminde, aralarında Ankara Kalesi, Altındağ, Atatürk Orman Çiftliği’nin de olduğu seçenekler tartışılırken, Rasatttepe önerildi. Atatürk’ün sağlığında bir gezi sırasında Rasattepe için ‘bu tepe ne güzel bir anıt yeri olur…’ sözünü dikkate alan komisyon projenin Rasattepe’de yapılmasına karar verdi. Anıtkabir’in yapımından sonra Rasattepe’nin adı ‘Anıttepe’ olarak değiştirildi…         Anıtkabir Projesi: Anıtkabir için, 1941’de bir yarışma açıldı. İlginç olan, bu yarışmaya Bakanlar Kurulu kararına göre sadece Batılı (Avrupa) mimarlar katılabilecekti. Hükümetin bu kararına basın ve aydınlar ‘Yapılacak anıtın en büyük özelliği bizim olmasıdır. Böyle milli bir konuyu işlemekten Türk sanatçılarını mahrum bırakmak haksızlıktır.’ diye itiraz edip tepki gösterince Hükümet aldığı karardan dönmüş ve Türk mimarların da katılabileceği uluslararası bir yarışma açılmıştır.          Türkiye, Almanya, İtalya, Avusturya, İsviçre ve Çekoslovakya’dan 27’si yabancı, 20’si Türk mimarlara ait, toplam 47 proje katıldı. Jüri üç projeyi ödüle layık buldu. Bunlardan biri ünlü Tannenberg Anıtı’nı yapan Alman Prof. Johannes Kruger’in, diğeri İtalyan Prof. Arnoldo Foschini’nin ve üçüncüsü de İstanbul Mimarlık Fakültesi Profesörü Emin Onat ile Doçent Orhan Arda’nın eserleriydi. Jüri heyeti bir sonraki değerlendirmesinde bu üç projenin birçok yönlerden aynı değerde olduğunu fakat bunlar içinde iki Türk’ün projesinin milli konuyu daha başarılı ifade ettiği ve araziyle daha uyumlu düşünüldüğünü ifade ederek Emin Onat ve Orhan Arda’nın projesini seçmiştir.         (Devam edecek…)