Sendikacı Ayşe Ekşioğlu, yaşlıların toplumda en hassas kesim olduklarını ve tedbirlere sonuna kadar uyduklarını belirterek, yeni yasaklara karşı olduklarını dile getirdi. Şube Başkanı Ekşioğlu, Ege Telgraf'ın sorularını yanıtladı. Geçtiğimiz kış ayları süresince yaşanan korona virüs salgını hayatınıza nasıl yansıdı? Biz pandeminin etkisini hissettirdiği Mart Nisan ve Mayıs aylarında yaşadığımız sıkıntıları sıkça dile getirmiş ve sorunların çözümü için de önerilerimizi tekrar tekrar aktarmıştık. Nitekim o süreçte haklı çıkan hep biz olduk ve yasakların tamamı kaldırılıp da Haziran'da normalleşme süreci başladığında ne dediysek o oldu. Şimdi merak ediyoruz o zamandan bu güne kadar ne değişti? Eğer yeniden yasakları konuşmaya başladıysak ve ilk önce biz yaşlıların hakları kısıtlanıyorsa demek ki geçmişten ders almamışız. Geçtiğimiz günlerde daha ağır tedbirlerin uygulamaya konacağının duyurulmasıyla birlikte herkes gibi ister istemez bizler de bir telaş, bir endişe başladı. Çünkü biliyoruz ki, çıkacak yasaklardan en çok etkilenen kesim yine biz olacağız. Ama dışarı çıkıp baktığınızda ne yazık ki halkımızın kurallara uymadığını, alınan önlem ve tedbirleri yerine getirmediğini görüyoruz. Ben 65 yaşında kurallara uyan bir yurttaş olarak ülkemizde uygulanan bu tedbirleri de en iyi yerine getiren ve en dikkatli kesimin de bizler olduğunu görmekteyim. Biz kendimizi korumak zorundayız. Bizim bu hastalığa yakalandığımız takdirde atlatma şansımız daha az. Hayat bizler için tatlı, daha ne kadar yaşayacağımız belli değil. Şimdi bu hastalık yüzünden neden sağlımızdan hayatımızdan olalım ki? Haziran ayında başlayan yeni normalleşme süreci sizi ve toplumu nasıl etkiledi? 1 Haziran tarihinde başlayan yeni normalleşme süreci ya da kontrollü sosyal hayat ile birlikte tüm tedbirler kaldırıldı, yasaklardan vazgeçildi. İnsanlar istediği gibi gezmeye, hayatını normal şartlarda sürdürmeye devam etti. Ama gelim görün ki, dendiği gibi biz eski düzende tedbirlere uymaya devam ettik. Asıl kurallara uymayan, sorumsuz davrananlar 65 yaş altı kesimdi. Turizm durduğundan ve ekonomi dibe vurduğundan ötürü, yani ekonomik kaygılar sebebiyle tedbirler yumuşatıldı, bir gevşeme dönemine girdik. Oteller, alışveriş merkezleri, sinemalar, düğünler, plajlar açıldı. Bayram ziyaretleri, taziyeler, asker uğurlamaları, mitingler, düğünler yüzünden vaka sayıları yükseldi. Yaz aylarında insanlar şöyle bir fikre kapıldı, eğer bu kadar ciddi bir hastalık olsaydı, her şey serbest bırakılır mıydı diye düşünmeye başladı. Yazın bu yüzden yeniden sokağa çıkma yasakları ilan edilmedi. Yoksa zaten zor durumda olan ekonomi iyice sarsılacak, dibe vuran turizm tümden batacaktı. Sizce ilerleyen aylarda nasıl bir süreç yaşanacak? Biz geçtiğimiz birinci dalga sürecinde yani kış aylarında çok büyük zorluklar yaşadık. Nitekim sıkıntılarımız ve şikayetlerimiz de kamuoyunda geniş yer buldu, büyük tartışmalara konu oldu. Yeri geldi, ihtiyaçlarımızı karşılayamadık, alışverişimizi yapamadık, çarşıya pazara gidemedik. Sosyal hayatı geçtik, ağır borç yükü altında ezilirken, evlere kapatılmamızın da etkisi ile bir de üstüne artan tüketim giderleri nedeniyle fatura belasıyla boğuşmak durumunda kaldık. Yeri geldi, doktora, hastaneye gidemedik, ilaçlarımızı alamadık. Çocuklarımızı, torunlarımızı, yakınlarımızı göremez olduk. Kimi zaman sevdiklerimize sarılamadan beş metre öteden el sallamakla yetindik. Şimdi önümüzde yükselen vaka sayıları, olası bir ikinci dalga ve daha ağır ve daha uzun sürecek bir kış mevsimi var. İlerleyen günlerde ne yaşayacağımızı bilmiyoruz. Tamamen bir belirsizlik ortamı hakim. Ama hiç iyimser değiliz. Aynı zorlukları bir daha yaşamaktan çok korkuyoruz. Şimdi önlemler yeniden sıkılaştırılmaya başladı. Ve ilk önce yaşlılara yönelik yasaklar geri getiriliyor. İlk etapta sabah ve akşam saatlerinde toplu ulaşım araçlarını kullanmamız, kalabalık alanlara girmemiz kısıtlandı. Emekliler olarak yaşanacak olası bir ikinci dalga ve yeni tedbirlere hazır mısınız? Pandemi sürecinde emekliler ve yaşlılar olarak biz devletten hiçbir şekilde bir yardım göremedik. Devletin o ağırlığını ne yazık ki arkamızda hissedemedik. Herhangi bir destek paketi açıklanmadığı gibi artan elektrik, su, doğalgaz tüketimi nedeniyle kabaran faturalarla baş başa kaldık, kara kara düşündük. Emekliler bütçesi zaten her ay eksi veriyor, hepimiz borçla, krediyle, hacizlerle boğuşuyoruz. Şimdi bu önümüzdeki 7-8 aylık kış döneminde, hele hele bu kadar zamdan sonra aldığımız 100'er liralık yani yüzde 4,4'lük zamla nasıl kendimizi kurtaracağız, onun derdine düşmüş durumdayız? Yurt dışında hükümetler vatandaşına maddi destek sunuyor, konutların kapısına kadar giderek, devlet olarak biz sizin arkanızdayız mesajı veriyor. Bizde maalesef böyle bir uygulama hiç olmadı. Aksine bizde vatandaş devletine yardım etti. Gerçekten 40 yıl boyunca bu devlete, millete hizmet edip vergi ödedik, devlet bize 4 ay bile bakamadı. Sadece emekliler değil, ülkedeki tüm yurttaşlar, banka kuyruklarında faizler, yeni krediler ve ilave borçlar ile baş başa bırakıldı. Hükümet bizi bankaların insafıyla baş başa bıraktı. Biz emekliler olarak biliyoruz ki, bunca yıl maaşlarımızdan yapılan bu kesintiler bir şekilde devlet tarafından biriktirilmiştir. Madem öyle, işte kara gün, bari bu kış bizlere bu kaynaktan destek olunsun. 65 yaş üstüne yeni yasaklar ve kısıtlamalar getirilir mi? Bu hafta okullar açıldı. Kentler hareketlenecek, onlar yeniden eskisi gibi toplu ulaşımla, servislerle derslere gidecek. Bu bir risk değil mi? Ama emekliler evde otursun denecek. Tüm özel kurslar açılıyor. Gittiğinizde alışveriş merkezleri, plajlar, restoranlar, kafeteryalar, düğün salonları, oteller, tüm tesisler açık. Futbol maçlarına bile seyirci alıp almamayı tartışıyorlar. Ama biz sokağa çıkmaya korkuyoruz. Soruyoruz, bu virüs sadece 65 yaş üstü vatandaşlarla mı yayılıyor? 19 milyon öğrenci tehlike değil de, 13 milyon emekliden mi korkuyorlar? Korona virüs öğrencilere bulaşmıyor mu? Siyasetçiler binlerce kişinin katıldığı düğün yapıyor, o zaman virüs bulaşmıyor da biz parka nefes almaya gidince mi hastalık yayılıyor? Yaşlılara karşı neden vebalı gibi bir yaklaşım takınılıyor? Bugün maske takmadan dışarı çıktık diye bize fırça atılıyor, ceza kesiliyor. Peki devlet vatandaşına maske dağıtabiliyor mu? Bugün maskenin kutusu 50 lira. Biz ay sonunda oturuyoruz, aldığımız maaşlar belli. İster istemez hesap kitap yapıyoruz. Bütçemiz denkleşmiyor ki. Her ay borçluyuz. Hiçbir emeklinin ay sonunda 50 lira parası kalmıyor, kimse de gidip demiyor ki, hadi bak bu ay 50 lira fazladan param kalmış, bari gideyim de eczaneden maske alayım demiyor, diyemiyor. Bu kış da kapanın, evden çıkmayın diyecekler. Eğer bizlere yeniden eskisi gibi yasak getirirlerse bu sefer sokağa çıkıp hakkımızı arayacağız. Çünkü bu tedbirler ya herkese eşit şekilde uygulanmalı, ya da hiç kimseye yasak getirilmemeli. Bir kere yapılan haksızlıktır, anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir uygulama yoktur. Bakıyorlar ölüm oranı en yüksek, en riskli yaş grubu 65 yaş ve üzeri, hemen bize yasak getirip evlere tıkıyorlar. Buradaki düşünce, bizim sokağa çıkmamız yasaklandığında, hastalık riskinden uzaklaşacağımız ve vaka ile ölüm oranlarının da düşeceği. Bizlere de dolaylı yoldan "Aman bakın sokağa çıkmayın virüs kapar ölürsünüz, evde oturun, gezmeyin, para harcamayın, devletten bir şey istemeyin, yokmuşsunuz gibi davranalım" diyorlar. İşte bunun adı adeta ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Sabah 8'de hadi çıkalım da otobüse binelim gidip alışveriş merkezinde gezelim demiyoruz, diyemiyoruz. Biz zaten kendi kendimizi koruyoruz, çünkü can korkumuz var. Devletin koyacağı yasaklara ihtiyacımız yok. Devlet yaşlılara yasak getirmeye uğraşacağına, sağlık tesislerinin sayısını, yoğun bakım yatak kapasitesini artırsın. Ya da vatandaşına maddi yardım sunmak için ilave tedbirler alsın. Erman Şentürk / Özel Haber