Geçmişi binlerce yıl öncesine dayanan, bize miras niteliğindeki ağaç işçiliği kültürümüzde önemli bir yer kaplıyor. Tarih öncesi dönemlerden beri bir yapı malzemesi olarak ahşap, dayanıklılığı, öz ısısı ve dokusuyla kullanım sürekliliği gösteren bir malzeme olduğundan, halen kullanılıyor. Malzemenin kullanım teknikleri ise kültürlerle harmanlanarak yıllar içerisinde pek çok değişim ve gelişim gösteriyor. Sürece mercek tuttuğumuzda Selçuklu ve Osmanlı ahşap işçiliğinde önemli bir üretim tekniği olarak kündekâri de gelişiyor. Kündekari tekniğinde üretim, motif tasarımı, ağaç malzeme, makine‐teçhizat seçimi ve kalifiye işçilik ile uzun sürede yapılabiliyor. İşte böylesine uzun bir geçmişe sahip ahşap işçiliğinin hala hayatta kalan ustalarından oymacı Numan Nacaroğlu’yla keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Miras niteliğinde bir zanaatı gerçekleştirdiğini aktaran Numan Usta, “Keşke gelecek nesillere de aktarabilsek. Tek istediğim bu kültürün yok olmaması” ifadelerini kullandı.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

Halk danslarıyla 25 sene uğraştım. Öğretmenliğini yaptım, öğrencisi oldum. Bu benim bir hobimdi… Zaten ben ilkokul mezunuyum. Fakat çocukluğumuzdan tanıdığımız o üstatlar bize bir ekmek kapısı açtı. En önemlisi ise bu kapıyı açtıklarında bizlere nasıl büyük bir meziyet öğrettiklerini şimdi anlıyoruz. 60’lı yaşlarımızdayız. İstiyorum ki gelecek nesillere de aktarabilelim. Bu geleneğin aktarılamamasında yahut yok olmaya yüz tutmasında en önemli faktör nedir? Bizler İzmir’de mobilya sektörünü yaşatamıyoruz. Doğal olarak sektörümüzde eskiye dönüş olursa gerçekleştirebileceğimiz bazı oymaları yapıyoruz. Maalesef kentimiz İstanbul gibi değil. Mobilya sektörü ne kadar canlı olursa bizler o kadar iş yapabiliyoruz. Genelde antika, yatak odası ve yemek odası oymalarını yapıyoruz. Ancak bu sayede iş yapabildiğimiz bir durum söz konusu. Sektöre can suyu verilmezse, bizim gibi üstatların eline daha az iş gelir. Daha az tanınırız. ahsap-oymacilik  Ahşap oymanın teknikleri ve inceliklerini bize anlatır mısınız? Ahşap işlerinde kullanılan oyma tekniklerinin başında gelen yüzey oymacılığı, yapılışına göre kendi içinde ayrılır. Yüzeyleri zenginleştirmek için uyguladığımız bir teknik. Bu teknikte ucu keskin bir kalemle ağaç yüzeyi oyulmak suretiyle süsleme bütünüyle kabartma olarak ortaya çıkarılıyor. Kalem çok derinlere inerse derin oyma, daha eğimli çalışılırsa sathi veya mail kesim deniyor. Kullanılan belli başlı motifler Rumi, arabesk, çiçek, geometrik şekiller ve yazılar. Diğer yanda Anadolu Selçuklu ahşap işçiliğinde ahşap çıtalar geometrik formlar, yıldızlar gibi meydana getirecek şekilde bir araya çakarak elde edebiliyoruz. Bazen kafes kirişler arasına yıldız paftalar ekliyoruz. Bu tekniklerle bir tavus kuşu ürettiğim dahi oldu. Her usta kendine göre bir teknik bir dil seçiyor. Ben Rumi tarzda ürünler üretiyorum. Peki gençler ahşap oyma ile ne kadar ilgili? Oyma zanaatı geçmiş dönemden Rum, Selçuklu tarzlarından geliyor. Bizler büyük üstatlarımızdan öğrendik. Ermeniler’in yanında yetişen üstatlarımız var. Biz de onların çıraklarıyız. Ne mutlu bize, bu zanaatı öğrenme şansımız oldu. İşin tek kötü yanı bizden sonra gelecek bir nesil yok. Şimdi bir takım çalışmalar yapılıyor. Belediye ve odalar ile birlikte… Oysa en büyük problem teknoloji. Ellerindeki telefonlar nedeniyle çocukların ilgisi olmuyor. Biz teknolojiden fazla uzağız. Kendim bir şeyler üretiyorum. Boş duramıyorum. Oysa gençler öyle değil. Uzun bir zamanı telefonla, internetle harcıyorlar. Bir zanaat öğrenmenin, bir enstrüman öğrenmenin önüne geçebilir mi hiç… Bu konuda belki ailelerimizin de gençleri desteklemeleri gerek. Ben öğretmeye her zaman hazırım. Bulduğum her fırsatta ekmek kazandığım bu zanaatı bir şekilde üretmeye çalışıyorum. Yeni gelecek nesil fazlaca sıkıntı duyuyor. Evlerde kalmak zorunda kaldılar. Oysa böyle bir dönemde bu zanaatı öğrenebilirler. Keşke öyle olabilseydi. Bu konuda inanın gençlerle bir arada olmak. Bu mirasın gelecek nesillere aktarılmasını sağlamak istiyorum  Peki en büyük arzunuz nedir bu ahşap oyma mirasına dair? Güzel çalışmalarım oldu ve oluyor. Ustalık ise apayrı bir başlık. Belediyenin kültür merkezi ve tarihi yerlerimiz var. Birbirimize el ayak olmamız lazım. Desteklersek ancak ilerleyebiliriz. Mobilya sektörü üretim yaparken, işler iyi olduğunda belki birkaç yıl öncesine kadar işlerimiz vardı. Daha öncede dediğim gibi şimdilerde iş bulamıyoruz ve tanınamıyoruz. Daha evvelinde ise insanların emeğine saygı vardı. Şimdi kalmadı. İnsanlar bizlere saygı duymuyor bile. Kendim üretip kendim sergilemeye çalışıyorum ki belki bu unutulmaya yüz tutan zanaat fark edilir. Ürettiklerimizi aynı zamanda gelir getirmesi adına müşterilerimize sunmaya çalışıyoruz. Selçuklu, Osmanlı ve Rum tarzı çalışıyorum genelde. Bu konuda biz tarihimize sahip çıkabiliriz. Yunanistan’da ve bazı yerlerde oymacılığa sahip çıkılıyor. Asla bir Mimar Sinan olma şansları yok. Bu işleri buralarda bizlere yaptırmıyorlar. Ben ise bu geleneğin devam etmesini diliyorum. En büyük arzum gençlerinde bu sektöre hâkim olabilmeleri. Benim atölyemde hiçbir şeye ihtiyacım yok. İnanın yılların verdiği tecrübeyi aktarmak istiyorum. Kendimiz için değil, aktarılabilmesi için elimizden geleni yapmaya hazırız. Son olarak eklemek istedikleriniz var mıdır? Sektörümüzün sıkıntılarına eğilmeleri gerek. Zanaat kolay bir meziyet değil. Kültür mirası ise çok önemli. Bu nedenle inanın ihtiyacımız olan temel şey, ‘değerlerimizi korumak.’ Pek çok ülkede değerler korunduğu için ülke ekonomisine katkı sağlıyor. Bizler de böyle değerleri korumalıyız. Aksi koşulda aktarabileceğimiz hiçbir değer elimizde kalmayacak. Çocuklarımızı daha doğru ve bilinçli yetiştirmeliyiz. Onları yönlendirirken söyleyeceğimiz en ufak şey hayatlarında büyük değişimlere yol açabilir. Bizim gibi ustaların en büyük isteği gelecek nesillere aktarabilmek. RANA BEYZA ÖZTÜRK/ ÖZEL HABER