- Konfederasyon olarak bu yılki asgari ücret talebiniz nedir?

DİSK olarak bizim bu yıl açıkladığımız asgari ücret talebimiz 3 bin 200 lira. Ülkenin açlık ve yoksulluk sınırı rakamlarına baktığımızda, 4 kişilik bir ailenin geçim standartlarını göz önünde bulunduracak olursak, aslında 3 bin 200 lira da azdır. Ama asgari ücreti ve yoksulluk sınırını baz aldığımızda biz bunun ortalamasını talep ettik. Ama maalesef ki iktidar ve bu konudaki yetkili sendika daha önceden açıklamasını yaptıkları gibi yüzde 26 istedikleri konusunda samimi değiller. Keşke açıkladıkları bu talebin arkasında durabilseler. Geçtiğimiz yıllarda asgari ücret belirlenirken olan biteni gördük. Daha açıkladıkları rakamın arkasında bile duramayan bir sendikal anlayışları var. Kamuda çalışanların maaşları belirlenirken de o toplantıda mikrofon açık kalmış ve "İyi ki de uzamadı" diyen bir anlayış ile hükümet bugün masaya oturuyor. Bu durumda tabandaki işçiler ister HAK-İŞ'e, ister TÜRK-İŞ'e, ister DİSK'e üye olsun, birleşmek ve bir mücadele hattı oluşturmak zorunda. Sendikacılar birleşmeyebilir ama, işçi birleşmek zorunda. Çünkü bugün DİSK'e üye olan işçi de, TÜRK-İŞ'e üye olan işçi de, HAK-İŞ'e üye olan işçi de asgari ücret ne kadar yüksek olursa maaşı da o kadar yüksek olacak. Maalesef bugün gelinen noktada taban birleşmiyor, tavandakiler de birleşemiyor.

- Asgari ücret tespit komisyonunda ve sokakta taleplerinizi dile getirirken yalnız mı kalıyorsunuz?

HAK-İŞ'i zaten sendika olarak sayamayız. AKP hükümetiyle birlikte büyüyen bir sendika. Üyesi şişirilmiş bir sendika olduğundan onlardan zaten işçinin hakkını savunacak, hükümete karşı çıkacak bir eylem beklemiyoruz. Ama onların tabanındaki işçiler de bir sendika üyesi. Onlar da ezilen, alın terinin karşılığını alamayan emekçilerdir. HAK-İŞ'in genel merkezi ya da TÜRK-İŞ'in genel merkezi DİSK ile birleşmeyebilir ama tabandaki işçi birleşerek yöneticilere bu baskıyı oluşturmak zorunda. Biz iki yıl önce çıkartılan kadro düzenlemesinde de alanlardaydık ve bunun aslında bir kadro olmadığını alanlarda tek başımıza yılmadan anlattık. Nitekim bugün KHK'lı olarak adlandırılan taşeron işçilerin mağduriyeti halen sürüyor. Biz bugün belediyelerde toplu sözleşmeler yapıyoruz. Ama Türkiye'de yaklaşık 10 milyon emekçiyi ilgilendiren, ülkenin en büyük toplu sözleşmesi ise bu asgari ücret görüşmeleridir. Asgari ücret ne kadar yüksek olursa, sendika üyesi işçilerin belediyelerde aldığı ücretler de ona göre daha fazla oluyor. Maalesef yıllardır sadece DİSK ve DİSK'e bağlı sendikalar alanda. Sokak sokak gezen, bizzat genel başkanı bildiri dağıtan, işyerlerinde emekçilerle birlikte olan yönetim anlayışı bizde. Çünkü tek başımıza bizim gücümüz yetmez. İşçiyi de bu konuda bilinçlendirmek zorundayız. Ama maalesef diğer konfederasyona mensup sendika yöneticileri bugün "İşçi bilinçlendirse bana hesap sorar, hesap sorarsa da benim koltuğum gider" anlayışında.

- Bugünkü şartlarda mevcut asgari ücret olan 2020 lira alan bir işçi nasıl ve ne şartlarda yaşıyor?

Yaşayamıyor ki. Hep borç... Eğer bu ülkede bugün artık toplu intiharlar baş gösteriyorsa, eğer insanlar çıkıp işsizlikten ötürü intihar ediyorsa, bir baba düşünün ki, eşine çocuğuna siyanür intihar içip intihar edebiliyorsa, çocuğu pantolon isteyen babalar alamadım diye gidip intihar ediyorsa, eşi pazara gidelim dedi diye bir koca banyoya girip tüfekle kendisini vuruyorsa ve cebinden sadece 1,5 lira çıkıyorsa, bu ülkeyi yönetenler çıkıp hamaset üretmekten vazgeçsinler. Bu ülkenin gerçeklerinden kimse kaçamaz, bunu görmek zorundalar. Evet, artık bu ülkede ekonomik kriz var demeyi yasakladırlar ama kriz var, bu inkar edilemez. İstedikleri kadar yandaş basınlarda ekonomi iyi diyerek pembe yalanlarıyla şişirip gerçekleri saklamaya çalışsınlar. Yıllık enflasyon yüzde 12,5 deniyor, ama gelin görün ki, reel enflasyon oranı yüzde 45-50. TÜİK kalkıyor enflasyonu pinpon topu, beyaz eşya, buzdolabı, çarşaf takımı gibi şeyler üzerinden hesaplıyor. Yani insanların 10 yılda, 15 yılda bir aldıkları ve temel tüketim maddeleri üzerinden hesaplıyor. Bir işçi her ay buzdolabı alır mı? Yüz liraya pazara çıkarsınız, ertesi hafta yine gidin bakalım aynı paraya aynı alışverişi yapabiliyor musunuz? Veya her ay aldığınız gıda ürünlerini bir karşılaştırın. İnsanların temel tüketim maddesi olan her şeye sadece son bir yılda yüzde 60, yüzde 70 oranında zam geldiği bir yerde, böyle saçma sapan şeyler üzerinden enflasyonu düşük çıkarmaya çalışmak, sonra da bunlar dış güçlerin oyunu demenin hiçbir anlamı yok. Bu ülkenin gerçeklerine, 8-9 milyon işsizin yaşadığı drama, 20 milyon dar gelirlinin intihara sürüklenen hayat koşullarına bakacaklar. Vekil maaşlarına her yıl neredeyse bir asgari ücret oranında zam geliyor. Nedense her şeyde karşı karşıya gelen milletvekilleri bu konuda görüş birliğine varabiliyor. Fakat 10 milyon işçiyi yani ailesi ile birlikte 30 milyon insanı ilgilendiren bir konuda yaptıkları sadece söylemde kalıyor. Eğer gerçekten bu milletin vekili iseler, ona göre davransınlar. Sadece seçim dönemleri vatandaşın yanına gelip sizin yanındayız demekle bu iş olmuyor. Halk da gözünü açmalı.

- DİSK'in talebi olan 3200 lira ile komisyonda telaffuz edilen asgari ücret teklifleri arasında büyük bir fark var. Asgari ücreti bu denli yükseltebilecek bir kaynak var mı?

Bugün AKP'ye oy veren bir vatandaş da neyin ne olduğunu görüyor. Düne kadar 40 liraya aldığı deterjanı bugün o da 80 liraya alıyor. Yüzde yüz zam gelmiş. Doğalgaz faturası öderken, "Ben AKP'liyim, Reis'in size selamı var" mı diyor? Artık herkesin gözünü açması lazım. Bugün ülkenin cumhurbaşkanında 17-18 tane uçağı var. Saray üstüne saray yapıyor. İtibar, itibar diyorlar. Peki bizim itibarımız ne olacak? Öbür yanda adam eşiyle pazara gidemedi diye intihar ediyor. İtibarımız böyle mi kurtulacak peki? Bu ülkenin itibarı refahta yatıyor. Ülke itibarlı olsa, insanlar sokakta çöpten ekmek toplamazdı. Çözümü siyanürü yasaklamakta buldular. Çözüm bu değil, gerçekten yaşanabilir bir ücret, işsizliği bitirmiş bir toplum yaratmaktır. Bugün Kanal İstanbul'a harcanacak para, bu ülkede asgari ücreti artışlarından daha mı önemli? Öncelik işçinin, emekçinin olmalı. Kanal İstanbul bu ülkenin ekonomisini gerçekten düzeltecekse elbette yapılsın. Bu kadar elzem bir şey mi? Kanalı bırakın, işçiye bakın. Oraya 75 milyar lira harcayacağınıza asgari ücreti 3200 lira yapın, bütçenizi emekçiye harcayın. Madem buna kaynak buluyorsunuz, işçiye de kaynak vardır. Emekçiye, sağlığa, eğitime bütçe yok ama saraya, yandaşa bütçe var. 2020 bütçesiyle ilgili tartışmalar sürüyor. Bugün sarayın bir dakikalık masrafı asgari ücret kadar. Bugün ülkenin sadece yüzde 1'i refah içerisinde yaşıyor. Ama kalan yüzde 99 umurlarında bile değil.

- Bugün asgari ücretle çalışan bir işçi ev, araba alabiliyor mu, kazandığı para ile yatırım yapabiliyor mu?

Özellikle sosyal demokrat anlayışa sahip olan İzmir'deki belediyeler, bulundukları kentte işsizliği düşürecek çözümleri hayata geçiriyorlar. İzmir'de de Büyükşehir Belediyesi, kırsaldaki üretici işsiz kalmasın diye, üretimi arttırabilmek adına "Köykent" benzeri bir projeyi hayata geçiriyor. Ama bu sorun belediyelerin sorunu değil. Bu hükümetin sorunu. İşsizliği önleyecek bizzat hükümetin kendisidir. Bununla ilgili politikalar üretecek olan iktidardır. Merkezi hükümet gidip istinat duvarı açılışı yapmayacak. Var olan kamu kuruluşlarını kapatmayacaklar, üretimi teşvik edecekler. Ama gelin görün ki, üretimi, çiftçiyi öldürdüler, fabrikaları özelleştirip yandaşlara peşkeş çektiler. Bugün sadece inşaat sektörü ve TOKİ üzerinden büyüyor denilen bir sözde model yarattılar ama gelinen noktada onun da patladığını görüyoruz. Ekonomi ortada, artık insanların ev alma şansı da kalmadı. Bugün bir asgari ücretli nasıl ev alsın? Öyle bir şansı yok. Erman Şentürk / Özel Haber