Performans dünyasının en eski geleneklerinden sirk, yüzyıllardır insanları eğlendirmeye devam ediyor. Kültürel Miras Araştırmacısı ve Avrasya Gösteri Sanatları Derneği kurucu başkanı Servet Yalçın, çocukluğumuzun eğlence diyarı sirklerin, geçmişten bugüne tarihi serüvenini Ege Telgraf okuyucuları için anlattı… ‘Sirk’ sözcüğünün kökeninin etimolojik olarak, İzmir’in de kalbi sayılabilecek Agora ile aynı kökten, “toplanma alanı” anlamına gelen ‘ger-ker‘ kök sözcüğünden geldiğini anlatan Yalçın, “Sirk, şenlik ve barış alanı olarak insanların bir araya geldiği, eski kültürlerdeki inanç sistemlerinin, ritüellerinin icra edilip uygulamalarının yapıldığı, dairesel ‘sahneleme’ alanıdır. Sahnelenenler, en başta yaradılış efsanelerini anlatan ritüellerdi. Daha sonrasında ise sözlü ve diyaloglu hale gelerek, bizim “tiyatro” dediğimiz, antik tragedyaların sahnelendiği devasa yapılara dönüştü” dedi.

‘NESİLDEN NESİLE…’

“Milattan önce 1’inci yüzyıldan başlayarak, milattan sonra 4’üncü yüzyıla kadar bu gösteri alanlarının, insanların birbirine kırdırıldığı, gladyatör dövüşleri ve baş eğmeyen insanların vahşi hayvanlara parçalattırıldığı gösterilere tanık olduğunu görüyoruz” diyerek devam eden Yalçın, “Bu dönem Anadolu’nun aydınlanma çağı değil, karanlığa gömüldüğü bir çağdır. Bu dönemden yaklaşık olarak 1400 sene sonra, Londra’da emekli bir asker, tek bir atıyla gösteriler yapmaya başladığında ‘bu karanlık döneme istinaden’ yaptığı işi ‘sirk’ olarak tanımladı. Biz bugün sirk denildiğinde bunu anlamamalıyız. ‘Savaşın yasak olduğu alan’ yani barış alanı anlamında “na-maz-ker” (namazgah) dediğimiz kutsal alanlar ve mekanlar gelmeli aklımıza” ifadelerini kullandı. “İp canbazlığının nasıl ortaya çıktığını bir hayal edin” diyerek sözlerini sürdüren Yalçın, “O zamanlarda şimdiki gibi otoban yollar yok, sarp geçitler var. Anadolu’ya kadar ilerleyen İpek Yolu’nun bir kısmı bu sarp geçitlerden oluşuyor. İnsanlar bir uçuruma ya da nehre denk geldiğinde karşıdan karşıya nasıl geçecek? Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde, özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde hala iplerle kurulmuş köprüleri görüyoruz. O zaman savunma ve korunma çok önemli. Fetihlerde en ön safta yer alan Canbazhan Taifesi’nin yaptığı şeyler çok önemli. Burçlara ipler atıp kalelere öyle tırmanıyorlar. İp o yüzden çok önemli. Aslında ip canbazlığı, o zamanki koşulların ihtiyacından doğan bir maharet ve beceri. Bu becerilerin bir gösteri unsuru olarak öne çıkması ve şenlik alanında belli bir disiplinle seyirlik olarak icra edilmesine “körmük” diyoruz. Bizim sirk kültürümüz bu. Batılı sirk anlayışının tam aksine bütünleyici, insanları bir araya getirici ve şenlik ruhunu coşturucu bir ‘sanatsal’ form. Vahşi batı sirki 20’nci yüzyıla kadar hayvanları da kullanıp aynı statik özelliklerini korumuşken, bizdeki sirk anlayışı bunun tam aksine, hep bir aydınlanma çağrısı olmuştur” dedi.

ALGI OPERASYONU…

İzmir’de 1930’lu yıllarda İzmir Enternasyonal Fuarı ile başlayan ve bu vesileyle her yıl fuar döneminde düzenlenen sirklerin, Avrupa’dan davet edilen “Batı Sirki” geleneğini sürdüren sirkler olduğunu vurgulayan Yalçın, şu açıklamalarda bulundu: “Bizim sirk kültürümüzün önemini yitirdiği son 250 yılda Avrupalılar buna sahip çıktı ve kurumsallaştırdı. Oysaki bizde bu işi icra edenler asla para için değil, bir inanç sisteminin tezahürü olarak yapıyorlardı. Geçmişte, bugün dünyanın en prestijli sirk festivallerinden Monte Carlo’dan çok daha ileri düzeyde gösterilere ev sahipliği yapmış bir toplumuz. Batılıların ‘her şeyi kendine has gören’ batıcıl tarih anlayışının artık değişmesi gerekiyor. Bugün ‘sirk tarihi’ denildiğinde Philiph Astley’e dayandığı söyleniyor ya, bu aslında gerçek dışı. Onların atıfta bulunduğu sirk tarihi, bizim tümden karşısında olduğumuz istila kültürünün izlerini taşıyan “vahşet sirki” olarak ta ifade edebileceğimiz Batı Sirki’dir. O yüzden ‘sirk’ denildiğinde ne yazık ki insanların aklına ‘hayvanlara uygulanan zulüm’ geliyor. Bir aydınlanma çağıyla özdeşleşmesi gereken bir kavramın nasıl bir algı operasyonuna kurban edildiğinin en önemli göstergesidir sirk” Oysaki ‘sirk’ demek ‘hayvan’ demek değildir, hatta Türkiye’nin sirk kültüründe hayvan yok, hele hayvanlara zulüm hiç yok.” Hayvanlı sirkler konusunun sadece Türkiye’de değil dünyada çok önemli bir konu olduğunun da altını çizen Yalçın, “Hayvan severleri bu duyarlılıklarından ötürü tebrik ediyorum, ancak hayvanlı sirklere karşı olurken ne kadar objektif ve nesnel bir şekilde bakabiliyoruz? Avrupa’da neredeyse sirklerin tamamı hayvanlı. 2004 yılında Avrupa Sirk Derneği’nin teklifi ile Avrupa Birliği Parlamentosu sirki kültürel miras kapsamına alırken, hayvanlı sirkler konusunda da ‘hayvanların lehine’ bir iyileştirme ve hayvanların bu zorlu hayat içerisinde yer aldıkları sirklerde onların bakımının ve geri kalan her şeyin devletin güvencesi altında olması noktasında bir karar birliği çıktı. Biz de bu görüş çerçevesinde, Türkiye’de gösteri yapan, transit geçiş yapan ya da konaklayan ulusal ya da uluslararası sirk ya da gösterilere eşlik eden hayvanların her türlü sağlık ve bakımı gibi konularda destek hizmeti vermek, hayvan hakları ihlâlleri konusunda ilgili mercilerin bilgilendirilmesini sağlamak, ilgili rapor, görüş ve önerileri, TBMM Hayvan Haklarını Araştırma Komisyonu, CITES Sözleşmesinin ilgili birimleri, ilgili Bakanlıklar, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP), ilgili STK’lar ve kamuoyu ile paylaşmak, hayvanların en temel hakkı olan yaşam hakları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için mücadele etmek, emekli olmuş sirk hayvanlarının rehabilitasyonu için gerekli yasal ve altyapı çalışmalarını düzenlemek bizim derneğimizin tüzüğünde yer almaktadır. Sirk ‘hayvan’ demek değildir. Biz bu önyargının yıkılmasını istiyoruz. Hatta hayvanlar sirklere sonradan dâhil edilmiştir. Sirkin orijinalinde hayvanlar yok” dedi.

‘İNANCIMIZ TAM…’

Sirklerin doğduğu yere, insanların yaşadığı alanlara taşınması gerektiğinin de altını çizen Yalçın, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Cumhuriyet’in ilk yabancı sirkleri İzmir’de kurulmuştur. Bu kentte yaşayan yetişkinlerin büyük bir çoğunluğu geçmişinde sirklere gitmiş, o kültürü iliklerinde hissetmiştir. Sirkin kültürel anlamda temellendirildiği bir şehirde, bugün ne yazık ki bu alanda hiçbir çalışma yok. Bizim 20 yıllık fiili, kişisel olarak ise 32 yıllık bir emek sürecimiz var… Bu işe bir ömür verdik… İnsanların da bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum. Artık çocuklar sirksiz büyüyor... İzmir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, tüm ilçe belediyelerinin bu konuda yapabileceği çok şey var. Bu konuda bir öneri ve teklif olmadığı için ihmal edilmiş bir alan. İzmir’de mümkünse 12 ay boyunca hiç kapanmadan hizmet veren bir sirk sanatları akademisi ya da bir gösteri alanı olmak zorunda. Gelecek seneki İzmir Enternasyonal Fuarı’na projelerimizi yetiştirmek için İzmir’de kurduğumuz ‘Avrasya Gösteri Sanatları Derneği’ olarak elimizden geleni yapacağız. Bu konuda yerel yönetimlerin de üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getireceklerine olan inancımız tam. İnsanlara ilk önce ‘sirkin ne olduğunu’ anlatacak daha sonra Anadolu’nun Aydınlanma Sirki’ni kente yeniden kazandıracağız…”

SİRK PEDAGOJİSİ

Avrasya Gösteri Sanatları Derneği’nin amacını da anlatan Yalçın, “Derneğimiz Anadolu ve Avrasya kültürlerini ortaya çıkarmayı, geçmiş kültürel varlıklar üzerinde araştırmalar yapmayı, bu kültürel birikimlerin gelecek kuşaklara aktarımında katkı sağlamayı, Anadolu ve Avrasya kültür coğrafyasının kadim bir unsuru olan ‘sirk ve gösteri sanatları’ kültürünü yaşatmayı, genel anlamda sanatı, özel olarak da sirk ve gösteri sanatlarını tanıtmayı, yaygınlaştırmayı ve geleneksel sirk sanatlarımızı disiplinler arası işbirlikleri yoluyla geliştirmeyi, modern dünyanın çağdaş kent kültürü içinde yeniden üreterek daha geniş kitlelere sevdirmeyi ve gelecek nesillere aktarmayı amaçlamaktadır. Derneğimizin en önemli amacı, çalışmaların sosyal alanını oluşturmak, sosyal sirk projeleri hazırlamak, sirk pedagojisi üzerinden bir eğitim formatı oluşturmak ve bu eğitim formatını ülkede yaygınlaştırmak. Çocuklarımızın sirk sanatı ile ilişkisini çocukluktan başlatabilmeyi sağlamak gibi çalışmalarımız var. Ayrıca, önümüzdeki yıl İzmir’de, eski bir masalı modern bir uygulamayla yeniden sahneye taşıyacağız. Bunun çalışması içerisindeyiz” dedi. Yağmur GÜLÜ / Özel Haber