Milletleri millet yapan tarihleri ve kültürleridir… Geçmişten bugüne atalarımızdan miras kalan vakıf ve eserleri vakfedenlerin iradesi doğrultusunda, günümüz şartlarına uygun olarak yaşatmak, geliştirmek ve gelecek nesillere aktarmak vizyonuyla geleceğe emin adımlarla ilerlediklerini belirten Vakıflar İzmir Bölge Müdürü Muzaffer Ataseven, çalışmalarını anlattı. Öncelikle konunun özüne inerek, ‘Vakıf nedir?’ sorusunun yanıtıyla açıklamalarına başlayan Ataseven, “Vakıf, Arapça bir kelime olup; hapsetmek anlamına gelmektedir. Özel ya da tüzel kişilerin tarihte ya da günümüzde servetlerinin tamamını ya da bir bölümünü kendilerince kutsal saydıkları idealler uğruna bıraktıkları para, gelir ya da mülktür. Her vakıf, bir vakıf senediyle kurulur. Bizim elimizde en eski 1048 yılına ait bir vakıf bulunmaktadır. Belki daha eski kurulan vakıflar da vardır ancak bizim elimizde senedi olan Erzurum Pasinler’de kurulan vakıftır. Bakın, Anadolu’nun fethi 1071’e dayanıyor; yani Pasinler’de kurulan vakıf bundan bile önce… Halil Divani adlı bir bilim insanı bu vakfı kuruyor ve medresede eğitim gören öğrencilere bu vakıf aracılığıyla yardımlarda bulunuyor. Hal böyle olunca da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tarihi böylelikle başlamış oluyor” dedi.

İKİ TÜR VAKIF VAR

Selçuklular ve Osmanlılar döneminde bu kültür daha çok kurumsallaştığını belirten Ataseven, “O dönemden günümüze kadar devam eden kurumlar var. Aslında bütün vakıflar, mülhak ve mazbut vakıflar olarak ikiye ayrılıyor. Mülhak vakıf şu demek: O dönemden günümüze kadar kalmış vakıfların kendi soylarınca idare edilen türüdür; yani bir derece babadan oğula geçmesi gibi… Kimin vakfı yöneteceği vakıf senedinde yazar. Hala günümüze gelen bu şekilde yürütülen vakıflar var. Biz bu vakıfların sadece denetimini yapıyoruz. Bazen böylesi durumlarda soy kalmayabiliyor ya da vakıf yöneticileri azledilebiliyor. Böylesi durumlarda 10 yıl boyunca vakfı onlar adına biz idare ediyoruz. 10 yıl içerisinde herhangi bir yönetici atanmazsa mazbut vakıfa dönüşüyor. Yani idaresi tamamen Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçiyor” diye konuştu.

‘ÖZEL BÜTÇELİ KURULUŞUZ’

Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlı 25 bölge olduğunun altını çizen Ataseven, “Vakıflar İzmir Bölge Müdürlüğü de bu bölgelerden birisi. Şu anda bölgemize ait 21 tane mülhak vakıf var. Hala bu vakıfların 8 tanesi tarafımızca idare edilmektedir. Çünkü ya yöneticileri azledildi ya da geriye kimse kalmadı. Şimdi bunlardan bir tanesi 10 yılını doldurdu onu da mazbuta alacağız. Vakıflar Kanunu’na göre mazbuta alınan bir vakıf bir daha mülhak vakıf olamaz. Bölgemizde yaklaşık 800’e yakın da mazbut vakıf var, bunların tamamını da biz yönetiyoruz. Yine bölgemizde bir tane de Musevi cemaatine ait bir vakıf var. 286 tane de ‘Yeni vakıf’ dediğimiz vakıf türümüz var. Bu da günümüz insanlarının kurduğu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarınca kurulan vakıflardır. Bünyemizde öncelikle Vakıf Hizmetleri Şube Müdürlüğümüz var; bu müdürlüğümüz vakıflarımızın iş ve işlemlerini sevk ediyor. Sanat Eserleri ve Yapı İşleri Şube Müdürlüğümüz, vakıflara ait eski eserlerin restorasyon ve onarım işiyle meşgul oluyor. Yatırım ve Emlak Şube Müdürlüğümüz, vakıflarca bize hibe edilen mülkleri sevk ve idare ediyor. Yatırıma açık alanları değerlendirerek kullanıma sunuyoruz. Kiraya verdiğimiz yerler de oluyor. İzmir’de yaklaşık 2 bin 500 kiracımız var. Vakıflar Bölge Müdürlüğü olarak özel bütçeli bir kuruluşuz. Yani kendi gelirlerimizle giderlerimizi karşılıyor, devletimizden yardım almıyoruz. Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz” açıklamalarında bulundu.

YARDIM ELİ UZANIYOR

“Vakıfların gelirlerini topladığımız gibi bir de bu gelirlerin nereye harcanacağına dair hazırlanan vakıf senetlerindeki şartların yerine getirilmesiyle de ilgileniyoruz” diyerek açıklamalarını sürdüren Ataseven, “Örneğin, bazılarında ‘Aç olan insanları doyurun’ yazar. Biz bu şartları bir araya getiririz ve genel anlamda yardımlarda bulunuruz. Bu bağlamda da Hayır Hizmetleri Şube Müdürlüğümüz çok başarılı bir çalışma yürütüyor. Bizler hem Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak hem de Vakıflar İzmir Bölge Müdürlüğü olarak muhtaç bağışında bulunuyoruz. Bölgemde 150 kişiye aylık 967 lira 7 kuruş olarak bağışta bulunuyoruz. Öncelikle bir başka yerden gelirinin olmaması ve gerçekten bu bağışa muhtaç olması gerekiyor. Bölgemizde 78 kişiye yüksek öğrenim bursu veriyoruz. Her eylül ayında sitemizden müracaat edebiliyorlar. Aslında bakarsanız sorumluluğumuz çok büyük. Bu yüzden Sosyal Yardım Bilgi Sistemi’ne (SOYBİS) girip araştırma yaparak vatandaşlarımız hakkında bilgi ediniyor, çok şeffaf bir süreç yürütüyoruz. Ayrıca bölgemizde 4 tane de yabancı uyruklu öğrencimize de aylık 600 lira, 597 ortaöğretim öğrencimize de ayda 75 lira gibi bir burs sağlıyoruz. Bölgemiz İzmir ve Manisa’dan sorumlu. Her iki ilde de her ay 462 ihtiyaç aileye de aylık kuru erzak yardımında bulunuyoruz” dedi.

‘PANDEMİNİN ETKİSİYLE…’

Bölgede 300’e yakın camii olmak üzere toplamda 446 tescilli eser bulunduğunu da sözlerine ekleyen Vakıflar İzmir Bölge Müdürü Ataseven, “Bu, tarihi değeri olan eserler anlamına geliyor. Tüm bu eserlerin bakım ve onarımını yapıyoruz. Her yıl ortalama 20 ila 30 ihale yapıyor ve eserlerimizle incelikli bir çalışma ile ilgileniyoruz. Bütün eserlerimizin tamamı kıymetli. Hepsine elimizden geldiğince ulaşmaya çalışıyoruz. Bakın, Türkiye’de 1997 ve 2003 yılları arasında yapılan restorasyon sayısı 46’ydı. 2003’ten günümüze kadar ise 5 binden fazla eserimiz restore edildi. Biz o eserlerin günümüzde de nefes almasını sağlıyoruz. Her yaptığımız eserin takibini yapıyor ve sürekli kontrol altında tutuyoruz. Adeta onları yeniden yaşama katıyoruz. Aslında bu yıl talihsiz bir süreç yaşadık. Ben görevime 14 Şubat tarihinde başladım, haziran ayında resmen atamamız yapıldı. Pandemi dönemi bizi de bir hayli etkileyerek çalışmalarımızı sekteye uğrattı. Personelimizde de rahatsızlanan arkadaşlarımız oldu. Ne yazık ki planladığımız birçok şeyi elde olmayan sebepler nedeniyle bu yıl hayata geçiremedik. Hem personel açısından sıkıntılarımız oldu hem de dediğimiz gibi biz gelirlerle ayakta kalan bir kurumuz. Bu dönemde biliyorsunuz esnafımız kepenk indirmek zorunda kaldı. Büyük bir kısmının kiralarına zam yapmadık, bir kısmı da ödeme yapamadı. Dolayısıyla bizim de gelirlerimiz düştü. Gelirler düşünce de projelerimizi yapmak için elimizde yeterli bütçe kalmadı. Bu nedenle birçok çalışmamızı 2021 yılına ötelemek durumunda kaldık. İnşallah, korona virüs salgını 2021 yılında bitecek ve bizler de çalışmalarımıza kaldığımız yerden ve en hızlı şekilde devam edeceğiz” diye konuştu.

DEPREMİN ARDINDAN

30 Ekim’de kentte yaşanan depremin ardından iş yüklerinin ve sorumluluklarının daha da arttığını belirten Bölge Müdürü Ataseven, “Şu anda 13’e yakın camimiz hasar gördü. Normal şartlarda 20 tane eserimizi programa almıştık ancak bunlara şimdi 13 tanesi daha eklendi. Özellikle Konak’ta Kestane Pazarı, Şadırvanaltı, Kemeraltı gibi 7 tane eserimiz hasar gördü. Eski eserler oldukları için hemen müdahale edemiyoruz. Bu konuda Koruma Kurulları toplandı ve gerekli ekibimizi alanlara yönlendirdik. 80’e yakın eserimizi incelettik. Kaldı ki bizim dışımızda Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız da çalışmalarını yürütüyor. Raporlarımızı hazırladık ve kararlarımızı aldık. Mevzubahis camilerimizi kullanıma kapattık ve çalışmalarımıza başlayacağız. Şu anda herhangi bir yıkım söz konusu gibi görünmüyor. Bunun dışında deprem çok da canlar yaktı… Bizde hadisenin ilk anında alana intikal ederek yemek ve sıcak çorba dağıtımı yaptık. Bu anlamda da yaralı gönüllere şifa olmak için elimizden gelen desteği vermeye çalışıyoruz. Eyüp Sultan imalatımızda kesilen kurbanlar kavurma yapılarak çeşitli bölgelere dağıtılır. Biz de bu kuru gıdaya ilave olarak bu kavurmalarımızı depremzede ailelerimize dağıtacağız. Sonuçta biz bir hayır kuruluşuyuz. Yardım etmek vazifemizdir” dedi.

TARİHİN BEŞİĞİ ‘TİRE’

Vakıflar İzmir Bölge Müdürlüğü’ne ait eski eserlerin en çok Konak, Tire ve Manisa’nın merkezinde yer aldığını söyleyen Ataseven, “Özellikle Tire bizim için çok önemli bir ilçemiz. Eski eser anlamında çok önemli. Orada Beylikler ve Osmanlı dönemi çok etkili. Gerçekten çok farklı bir yer. Burada 350 yıllık bir de kütüphanemiz var. Necip Paşa Kütüphanemizde yaklaşık 750 yıllık el yazması eserlerimiz var. Bu alanı en iyi şekilde dizayn ederek dijital ortamda paylaşımını da sağladık. İnsanlar gelmeden de birtakım araştırmalar yapıyor. Ancak ben herkese Necip Paşa Kütüphanesi’ni gezip görmelerini tavsiye ediyorum” açıklamalarında bulundu. Son olarak, “Çalışmalarımızı sadece memur zihniyetiyle değil, profesyonel ve çok daha hassas duygularla yapıyoruz” ifadelerini kullanan Ataseven, “Çünkü bu vakıflar bize atalarımızın emaneti. Onları yürekten korumak bizler için çok önemli. Evet, işimiz zor ve fazla… Yükümlülüğümüz de var. Gücümüz yettiğine koşarak, yetmediğine de ulaşmak için mücadele vererek dokunmaya çalışıyoruz. Hedefimiz, bütün topluma vakıf kültür ve şuurunu aşılamak. Vakıf ve kültür şuurunda merhamet, sevgi ve paylaşmak vardır. Bir yetimin başını okşamak vardır. Bundan sonra da bu vizyonla çalışmalarımızı sürdüreceğiz” diye konuştu.

‘Kültürümüzü tanıtacağız’

İzmir’in aynı zamanda Türk İslam Medeniyeti’ne ev sahipliği yapan bir şehir olduğunu söyleyen Ataseven, “Genellikle kentimizde Rumlar’dan kalma çok eserin olduğu söyleniyor ama güzel şehrimiz İzmir, İslamiyet’in de önemli izlerini yüreğinde barındırıyor. Aslında belki biraz da bu anlamda ihmal edilmiş bir izlenimimiz var. Bizler bu izlenimi tam tersine çevirmek için mücadele ediyoruz. Kentimize gelen turistlere tüm camilerimizi ve eserlerimizi gezdirmek boynumuzun borcudur. Bu konuda Büyükşehir Belediyemizle görüşülerek programları alındı ve camilere ilişkin tüm bilgiler onlara da verildi. Bundan sonra turistlere verilecek tur programlarında bu eserlerimizin de yer alması için çalışacağız. Bize ait olan kültürün tanıtılmasını çok önemsiyoruz” dedi. Yağmur Gülü / Özel Haber