Türkiye Adalet Akademisi'nde "24. Dönem Hakim ve Savcı Adayları Eğitimi Açılış Programı" düzenlendi. Programa, Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Danıştay Başkanı Zeki Yiğit, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Başkanı Robert Spano, AİHM Hakimi Saadet Yüksel, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Adalet Akademisi Başkanı Muhittin Özdemir ve hakim ile savcı adayları katıldı. Programda konuşan Adalet Bakanı Gül, iyi işleyen bir yargı sisteminin varlığının hukuk devletinin temel şartı olduğunu söyledi. Sosyal ve ekonomik kalkınmanın öngörülebilir bir hukuk sistemine ve etkili işleyen bir yargı mekanizmasına bağlı olduğunu belirten Gül, bireyin hukuka aykırı müdahaleler karşısında korunmasının, yasalar önünde herkesin eşit olmasının demokratik hukuk devletinin en önde gelen özelliği olduğunu dile getirdi. Gül, hukukun üstünlüğünün kurumsal güvencesinin de etkin işleyen bir yargı sistemi olduğunu aktardı.

"En iyi yasaların iyi uygulayıcıların elinde anlamı olur"

Türkiye'nin Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasında olduğunu belirten Gül, AİHM Sözleşmesi'ne taraf olan Türkiye'nin AİHM’e bireysel başvuru hakkını da tanıdığını anlatarak, "AİHM’in etkili bir şekilde işleyişine katkıda bulunmak amacıyla Avrupa Konseyi'nin çalışmalarıyla da uyumlu faaliyetler sürdürülmektedir. Yeni iç hukuk yolları oluşturmak suretiyle uyuşmazlıkların AİHM'e intikal etmeden çözülmesi konusunda da çok önemli adımlar atılmıştır. 2012 yılında yürürlüğe giren bireysel başvuru sistemi ile Anayasa Mahkemesi artık ulusal düzeyde bir insan hakları mahkemesi haline gelmiştir. Böylece Anayasa Mahkemesi bir taraftan ülkemizde hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesinde önemli bir rol oynarken, diğer taraftan Avrupa coğrafyasında insan hakları standartlarının geliştirilmesine de katkı sağlamaktadır. Biliyoruz ki, adalet terazisinin kuyumcu hassasiyetiyle tartmasını sağlayan iyi yetişmiş hukukçulardır. En iyi yasaların iyi uygulayıcıların elinde anlamı olur. Reformlar da iyi uygulamayla kuvveden eyleme, yani söylemden eyleme dönüşür. Bu nedenle hukukçuların eğitimi yalnızca hukuk profesyonellerinin yapmış olduğu entelektüel çaba değil, aynı zamanda adalet mücadelesinin de önemli bir parçasıdır" diye konuştu. İnsan hakları odaklı olmayan bir hukuk eğitiminin özünü kaybedeceğini ve şekli bir öğretim faaliyetine dönüşmüş olacağını vurgulayan Gül, bu nedenle bireylerin hak ve özgürlükleri üzerinde etki doğuran kararlar verme yetkisine sahip olanların liyakatinin kanunların iyi olmasından daha acil bir zorunluluk olduğuna dikkat çekti. Hukukçuların eğitimi içinde hakim ve savcıların eğitiminin şüphesiz daha özel ve önemli bir yerde olduğunu aktaran Gül, bu eğitimlerde Türkiye Adalet Akademisi'nin önemli bir başarı sağladığına inandığını söyledi. Gül, bugün 759 hakim ve savcı adayından 733’ünün HELP eğitimlerini başarıyla tamamlayarak sertifikalarını almaya hak kazandığını bildirdi.

"Fransa’da bir derginin çirkin provokasyonu sahneye koyulmaya hazırlanmaktadır"

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 70'inci yıl dönümüne yaklaştıklarını anımsatan Gül, konuşmasının sonunda şu değerlendirmelerde bulundu: "Üzülerek ifade etmeliyim ki sözleşmenin 70'inci yılında bu buluşmayı Avrupa’da yükselen ırkçılık, hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarının gölgesinde gerçekleştiriyoruz. İsveç ve Norveç’te kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim’e yapılan saldırıların hemen ardından bu defa Fransa’da bir derginin çirkin provokasyonu sahneye koyulmaya hazırlanmaktadır. Oysa daha geçen hafta Yeni Zelanda’daki katliamın yargılamasında maktul yakınlarının söyledikleri sözler halen hafızamızda, halen kulaklarımızda yankılanıyor. İnsan olmanın onurunda, insan haklarının eşit temelinde buluşarak nefretin, ırkçılığın, ayrımcılığın üstesinden gelebiliriz." AİHM Başkanı Robert Spano ise Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile ilişkisinin uzun ve zengin bir ilişki olduğunu söyledi. Türkiye'nin sözleşmeye ilk imza atan ülkelerden olduğunu anlatan Spano, "Hukukun üstünlüğü konusu Avrupa ülkelerinin ortak mirası olarak görülüyor. Türkiye anayasasına baktığımızda Türkiye'nin hukukun üstünlüğüyle yönetilen laik, sosyal devlet olarak tanımlanıyor. Hem sözleşme hem de Türkiye anayasası hukukun üstünlüğü konusunu anayasanın temel ayakları olarak ortaya koyuyor" şeklinde konuştu. Bağımsız yargının denge ve denetleme sisteminin işleyişinin temel taşları olduğunu kaydeden Spano, kişilerin güvencesinin hakimler olduğunu dile getirdi. Spano, "15 Temmuz darbe girişimi sonrası tutukluluklarla ilgili Türkiye'den şikayet ve başvuruda bulunan hakimler oldu. Hakimlerin tutukluluğu çok ciddi bir gözetim altındadır. Yargı mensuplarına koruma sağlanması gerekir. Böylelikle bağımsız şekilde faaliyetlerini yerine getirirler. Yargının demokratik toplumda diğer devlet erkleri arasında önemli bir bağı vardır. Sözleşme hukuku çerçevesinde bir tutuklamanın 5'inci maddede gerekli kılınan koşullar çerçevesinde hukuka uygun olup olmadığını değerlendirmenin milli makamların taktirine bırakıldığı hususu yanlıştır. Avrupa Mahkemesi, 5'inci maddede sunulan güvenceler dolayısıyla ulusal kanun hükümlerine uyulup uyulmadığını gözetleme yetkisine sahiptir. Hakimlerin tutukluluğu söz konusu olduğunda bu gözetleme yetkisi daha sık kullanılacaktır. Türkiye'nin Anayasa Mahkemesinin son kararlarında kurulan kelimeler bu diyaloğa uymuyor. Bu tartışılması gereken bir konu. Hukukun üstünlüğü ilkesi bağımsız mahkemeler olmadan, demokratik yapı olmadan boş bir araçtan öteye gidemez" ifadelerini kullandı. İHA