EGE TELGRAF- Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay, Ege Telgraf Web TV’nin canlı yayın konuğu oldu. ‘Her Şey Sizin İçin’ adlı programda Seher Onay’ın sorularını yanıtlayan Başkan Tugay, ilçe gündemine ilişkin dikkatleri çekecek açıklamalarda bulundu. Başkan Tugay, ilk olarak büyük afete ilişkin gözlemlerini ve yaşadıklarını anlatarak konuşmasına başladı. Konuşmasında, “Biraz yaşadıklarımız nedeniyle yorgun ve moralsiz olsak da geleceğe dair umutlu olmaya çalışıyoruz” sözlerinin altını çizen Tugay, “Hatay’dan Adıyaman’ın Malatya sınırına kadar bütün deprem bölgesini gezdik. Bu kadar büyük ve geniş bir alanda, her yeri etkileyen korkunç bir depremin olması insanı biraz sarsıyor. Yol boyunca kilometrelerce giderken sağınızda solunuzda her yerleşim yerlerinde yıkım olmuş olması, insanların o anki durumları, yaşananların üzüntüleri, enkazın altında canlıların olduğunu bildiğiniz halde bir şey yapamamanın çaresizliğini yerinde yaşadık. Biz elimizden geleni yaptık ama bu kadar büyük bir alanda ve korkunç felakette maalesef ki desteklerimiz çok küçük kaldı. Türkiye’nin ve dünyanın her yanından insanlar harekete geçti ancak maalesef ki geç ulaşılabildi. Geldikten sonra belki kurtarma çalışmaları hızlandı ama hala şu anda kim bilir kaç kişi enkazın altında. Mevcut olan o enkazın kaldırılmasının bile en az bir yıl süreceğini düşünüyorum. Belli bölgelerde biraz daha hızlı temizlik yapmaya, normalleşmeye çalışılacaktır ama alanın bütününe baktığınızda oranın 1 ila 1.5 yıldan önce enkazının kaldırılması bile mümkün değil” dedi.

“MALATYA’DA ÇALIŞIYORUZ”

Karşıyaka Belediyesi’nin afet bölgelerinde yaptığı çalışmaları da aktaran Başkan Tugay, “İlk günlerde insanlarımızın duyarlılığı, taraftar gruplarımızın katılımıyla ciddi yardımlar toplandı. Yaklaşık 50’si TIR olmak üzere 70 ila 80 aracı bölgeye yolladık. CHP Genel Merkezi, belediyeler aracılığıyla bir görev paylaşımı yaptı. Bize de Malatya bölgesini verdiler. Şu an için arkadaşlarımız Malatya’nın ihtiyaçları için koordinasyon halinde çalışıyor. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi orada koordinatör pozisyonunda. Bizimle beraber İzmir’den üç ilçemiz daha o bölgede görevli. Biz yine de sahada bulunduğum dönem içerisinde tanıştığımız kişilerden bir talep geldiğinde elimizden geleni yapmaya devam ediyoruz. Islahiye’de aş evi kurmuştuk, o tamamen oradaki kişilerin talepleriyle bağlantılıydı. Gönderilen yardımların dağıtılmasında da çok dikkatliyiz. Doğru yerlerde doğru insanlara ihtiyaçları ulaştırdığımız düşüncesindeyim” ifadelerini kullandı.

‘TARTIŞMALAR ARASINDA SIKIŞIP KALDIK’

30 Ekim’de yaşanan ve İzmir’de 117 canımızı kaybettiğimiz depremin ardından ilçede bin civarında hasarlı yapı tespit ettiklerini aktaran Tugay, “Bunların 70 ila 80’i orta ve ağır hasarlıydı. Ağır hasarlılar hemen boşaltıldı, orta hasarlılar için de belli zaman tanındı. O günden sonra İzmir’de ‘Yenilenmesi gereken binalar nasıl yenilenecek?’ tartışması başladı. O günler maalesef ki inşaat maliyetlerinin de hızla yükseldiği zamanlar oldu. İnsanlar bununla ilgili çözüm aradılar. Mevcut kentsel dönüşüm yasası maalesef yeterli desteği sağlamıyor. 200 bin liraydı 400 bine çıkardılar; kira yardımını ise bin 200 liradan bin 500’e çıkardılar. Bu, bir binanın dönüşümü için yetmiyor. Çok fazla sayıda hasarlı bina var, başka da bir destek bulunamadığı için binalara emsal artışı verilerek dönüşüm başlasın tartışmaları oldu. Şehrin planlanması açısından ilave kat verilmesi sakıncalı çok yer olduğu da söylendi. Bununla ilgili tartışmalar arasında sıkışıp kaldık… Bizler genel olarak yapı envanterini biraz daha iyi görmek, yapıların denetimiyle ilgili işi sıkı tutmak anlamında bir şeyler yaptık ama çok hızlı bir süreç olmadı…” dedi.

‘ESKİYE GÖRE ÇOK DAHA ENDİŞELİYİZ’

Kahramanmaraş merkezli depremin ardından çalışmaları daha sıkı yönettiklerini de söyleyen Tugay, şu ifadeleri kullandı: “Daha önceden yapmadığımız, zemin etüdü çalışması sırasında mutlaka belediyemizin görevlisi bir jeoloji mühendisi alana gidiyordu, zemin etüdü çalışması yapılırken sondajın başında bekliyordu. Mutlaka iş gözlemimiz altında yapılıyordu. Bunları biraz daha sıkı tutup, proje kontrolünü sıkılaştırdık. Ancak şu son depreme kadar ‘Biraz yavaş’ diyebileceğimiz bir süreç içerisinde iş ilerlemişti ama bugün olay farklı bir noktaya geldi. Biz de eskiye göre çok daha endişeliyiz. Bu depremi yaşadıktan sonra daha da artan bir endişe içerisindeyiz. Halkımız da çok endişeli. Bir yandan bir şeyler konuşulurken neyin doğru neyin abartılı olduğu, neye ne kadar itimat etmemiz gerektiğine ilişkin herkeste bir belirsizlik, durumu anlamaya çalışma durumu var.”

YAPILANLARI TEK TEK ANLATTI

İlçede şu anda yapılan çalışmaları da aktaran Başkan Tugay, kentsel dönüşüm yasasına da dikkati çekti. Tugay, şu ifadeleri kullandı: “Bu yasada, ‘Binanın riskli olduğu saptanırsa 60 artı 30 gün yani 90 gün içerisinde boşaltılması ve yıkılıp yeniden yapılması gerekiyor’ diyor. Gösterdiği yol şu: Bir binaya riskli diyebilmek için bazı testler yapılmalı, binanın deprem performans analizi çıkarılmalı. Bu analiz sonucunda, binanın depreme dayanıksız olduğu ortaya çıkarsa sonraki süreç bu yasaya göre işliyor. Ancak biz şu anda belediye olarak bir binanın depreme dayanıklı olup olmadığıyla ilgili kanuni çerçevedeki işlemi yapmıyoruz, yapamıyoruz da zaten. Bunun için öncelikli bir lisansla yetkilendirilmiş olmanız lazım, kendi başınıza yapamazsınız. Bakanlığın size bu konuda bir lisans vermiş olması lazım. Çünkü bunlar laboratuvarlarda yapılan incelemeler. İşin bir bu tarafı var ama diğer yandan ‘Bizim binamızın riski konusunda bir kanaat olsun’ gibi düşünce var. Bu anlamda hem kendimiz bazı rolleri üstleniyoruz hem de Büyükşehir bazı rolleri üstleniyor. Yaptığımız şey binanın hem dışarıdan gözlemlenmesi hem de içeriden projeye aykırı bir durum var mı, yok mu bu açıdan değerlendirilmesi; ayrıca kolon ve kirişlere yönelik Schmidt Çekici denilen çekiçle test yaparak, lazerle inceleyerek değerlendirmek. Şu anda belediyemizin girişinde iki masa oluşturduk. Bu masalarda inşaat mühendisi arkadaşlarımız görev yaparak form doldurarak başvuru kabul edip insanları da bilgilendiriyorlar. Şimdi sırasıyla bu binalara bakılacak.”

‘BÜYÜKŞEHİR BÜTÜN İZMİR İÇİN PLANLADI ANCAK…’

Karşıyaka’nın zemininde mikro bölgeleme yöntemiyle zeminin nasıl olduğuna dair bir inceleme yapılması gerektiğini söyleyen Başkan Tugay, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin bu konuda bir çalışma yaptığını ancak kendilerinin daha erken bir araştırma yapılması noktasında girişimleri olduğunu söyledi. Başkan Tugay, “Bunu aslında Büyükşehir bütün İzmir için planladı ancak daha önce Bayraklı’da yaptılar, şimdi bu çalışma Bornova’da devam ediyor. Ondan sonra Konak, sonrasında ise Karşıyaka ve Çiğli’yi ayrı bir bölge olarak hesaplamışlar. Bunun da gerekçesi olarak, bu alanların havza gibi değerlendirildiği söyleniyor. Yani Konak, Bayraklı, Bornova bir havza; Karşıyaka ve Çiğli başka bir havza olarak belirtiliyor. Doğru bir mantık, yanlış değil ama biz daha erken, daha hızlı araştırmalar yapılması için çalışıyoruz. Bu zeminle ilgili genel bir araştırma, ikincisi de binaların hızlı tarama yöntemiyle gözden geçirilmesi. Şu anda talep üzerine binalara bakıyoruz ama talep etmeyen binalara da bakacağız. Binalar içerisinde çok problemli gördüklerimize daha farklı davranacağız, az problemli gördüklerimize farklı davranacağız. Neticede, kimseyi evinden zorla çıkaralım diye düşünmüyoruz, böyle bir şey yapmayacağız. Ancak çok tehlikeli bir durum görürsek onunla ilgili gerekeni yapacağız” dedi.

‘HER BİNANIN NE ZAMAN YAPILDIĞINI GÖRÜYORUZ’

Olaya zeminiyle ve bina yapısıyla bütünlüklü baktıklarının da altını çizen Karşıyaka Belediye Başkanı, “Dijital arşivimizden her binanın ne zaman yapıldığı, projesinin ne olduğu görüyoruz. Bu anlamda çok iyi bir dijital altyapısı olan bir belediyeyiz. Bunu geçen iki yıl içerisinde sağladık, buradan faydalanarak elimizle koyduğumuzda bulacağımız bir sürü yerler var. Depremle ilgili yıllardır, ‘Bizim burada ufak depremler oluyor. Korkmayalım. Belki ufak tefek çatlaklar oluyor ama geçiyor’ diye düşünüyorduk. İlk defa 30 Ekim depreminde bir farkındalık oluştu ve bununla ilgili ekstra bir duyarlılık var. Ancak Maraş’taki depremden sonra anladık ki bu 50 yılda bir 500 yılda bir de olsa her an olabilecek bir doğa olayı. Neden olacağı belli sadece ne zaman olacağı belli değil. Belki zaman içerisinde teknoloji geliştikçe bu da anlaşılacak ama ne zaman olacağı bilinmiyor. Ne zaman olacağı bilinmeyen depremi olmayacakmış gibi farz etmeyip problemli olan binalarımızı değiştirmek ya da en azından yeni yapılacak binaların hatasız yapılmasını sağlamak için her türlü önlemi almak ve gerekeni yapmak zorundayız. Çünkü her deprem yıkılabilecek bina demek; yıkılabilen her bina altında insanlarımızın kalması demek. Bu biz de olabiliriz, yakınlarımız da olabilir. Allah korusun, kimsenin başına gelmesin ama çok sevdiğimiz insanların başına da gelebilir. Asla insan ayırt etmeyen de bir şey. Mevzuat, deprem ve bina standartları konusunda ne yazık ki yakın zamana kadar sağlıklı işlemedi. Bir zamanlar iyi bir bina yapmak için ‘şöyle demir ve beton kullanacaksınız’ gibi standartlar vardı ama sonra anlaşıldı ki bunlar yeterli değil. Hatta tehlike bile doğuruyor. Onun için daha farklı kararlar alındı ve belli yıldan sonra 1999’dan sonra farklı bir yönetmelik uygulanmaya başladı. Ancak ondan önce yapılmış binalar ne oldu, kaldı. Hala o şekilde çok sayıda bina var. Böyle bir durumda bunu görmezden gelemeyiz. Mutlaka inceleme yapmamız ve durumu net olarak, flu değil, objektif bakarak anlamamız gerekir ki doğruları yapmaya başlayalım” açıklamalarında bulundu.

‘ÇOK ÖNEMLİ BAZI ÇALIŞMALAR BULDUM…’

“Dört senedir belediye başkanlığı yapıyorum. Böyle konuşunca bana ‘Yeni mi anladın?’ diye yazanlar, söyleyenler oluyor. Evet, yeni anladım” sözleriyle devam eden Tugay, “Ben de bütün İzmirliler gibi, bütün İzmirli belediye başkanları, Türkiye’nin diğer belediye başkanları ve siyasetçileri gibi bazı şeyleri deneyimleyerek anladım. Şu anda bu işi aşırı şekilde ciddiye aldığımın bilinmesini isterim. Mesaimizin şu anda yarısı bununla geçiyor. Sürekli hesaplar, toplantılar, görüşmeler yapıyoruz. Bunların sonucunda bir şey çıkar mı, çıkar. Bugün bile daha önceden yapılmış ama maalesef bizim önümüze konmamış, bir şekilde raflarda kalmış, resmi kayıtlara girmemiş ama çok önemli bazı çalışmalar buldum. Bu çalışmaları yapan hocalar bize ulaştı ve ‘Anlatmak istiyoruz’ dediler. Konuyla ilgilendiğimizi görünce bunlar geliyor. Meslek odalarıyla sağlıklı bir iletişim içinde yürüyoruz, onlardan çok değerli bilgiler geliyor. Türkiye’nin başka yerlerinden bir şekilde ulaşan insanlar var. Bilim kurulumuzda da bunları tartışıyoruz. Kendi çalışan teknik personelimiz de gerçekten çok yetkin. Her şeyi yavaş yavaş önümüze dizip sentezlediğimizde bazı kanaatlere ulaşıyoruz. Bu kanaatlere ulaştığımız zaman mevzuatın değiştirilmesini isteyeceğiz. Çünkü bazı hesaplamaların hatalı olduğunu net olarak anladık. Zemin ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmadan bina standartlarını sağlayamayacağımızı o hesaplamaların doğru yapılmayacağını anlamış bulunmaktayız. Burada, ‘Mevzuat böyle, buna uyuyoruz’ deniyor. Projeleri yapanlar haklılar ama burada hesaplama hatası ve eksik bir şey varsa ki Hatay’da bunun böyle olduğunu gösteren örnekler oldu. Yeni yıkılan binaların yıkılmasının nedeni bu hesaplamaların doğru yapılmaması. Bunlar teknik konular ama neyin doğru, neyin yanlış olduğunu tam olarak bilmiyorsak ve ona göre düzenleme yapmamışsak hataların olması kaçınılmaz. Buna göre, izin vermemek adına mevzuatın da değişmesini talep edecek, kendi yapabileceğimiz denetim, kontrol ve planlamada çok daha sıkı çalışacağız. İnsanların hayatının daha iyi olabilmesi için dönüşümü de hızlı bir şekilde gerçekleştireceğiz” diye konuştu.