İngiliz filozof Willam James, ‘Mutluluktan şarkı söylemiyorum, şarkı söyleyerek mutlu oluyorum’ diyordu. Hayatını müzikle anlamlandıran, her türlü şarta rağmen müziğe sarılan koca bir yüreğin, buna dair hayaller kuran bir zihnin önünde hiçbir engel duramaz. Trompeti ile ekmek parası kazanmak için Malatya’dan İzmir’e gelen 11 yaşındaki Sezgin Bıkcan kaldığı dört metrekarelik otel odasında Louis Armstrong gibi bir müzisyen olmanın hayalini kuruyor. Kurduğu akıllı cümleler ve müziğe olan ilgisiyle küçük çocuk, çölde bir vaha yaratıyor. Ekonomik nedenlerle yarım bıraktığı konservatuar eğitimine yeniden dönmenin hayalini kuran Küçük Müzisyen, “İleride kendim gibi dezavantajlı insanlara dokunacağım. Dünya çapında salonlarda konser vermek istiyorum. Tıpkı Louis Armstrong, Dizzy Gillespie ya da Miles Davis gibi. Ben de kendi müziğimi dünyaya tanıtmak istiyorum” diyor.

4.5 YAŞINDA BAŞLADI

11 yaşındaki Sezgin Bıkcan, çaldığı dört müzik aletiyle son bir aydır İzmir’in sokaklarında kentliye bazen tüylerini diken diken edecek marşlar bazen onları alıp başka yere götürecek jazz parçaları çalıyor. Küçük çocuğun müzik ile buluşması geçimini müzisyenlikten sağlayan dedelerine, babasına kısaca ailesine dayanıyor. 4.5 yaşında babamın orgun tuşlarına yazdığı rakamlar sayesinde ilk enstrümanımı çalmayı öğrendim diyen Bıkcan, “Babamın söylediğine göre çok kısa bir sürede çalmaya başlamışım. 6 yaşında deşifre ve notalarla piyanoyu çalıyordum. Daha sonra gitar çalmaya heveslendim. Malatya’dan Adana’ya taşınınca Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın yetenek sınavıyla öğrenci kabul ettiğini duymuş babam, beni 1 ay kadar süre buna hazırladı. 9 yaşındaydım, sınava girdim ve başarılı oldum. Ana enstrümanımın piyano olmasını bekliyordum ama okuldaki hocalarım dudak yapımıma, ellerime bakarak trompet çalmamı tavsiye etti. Bir haftada üflemeyi öğrendim, yine kornetle birlikte dört müzik aleti çalabiliyorum. Bir yıl burada konservatuarda eğitim gördüm” dedi.

EKMEK PARASI İÇİN…

Küçük çocuğun aldığı bu akademik eğitim sadece bir yıl sürmüş. Müzisyen olan babası işsiz kalıp iş bulamayınca o da okulu bırakıp ailesiyle Malatya’ya dönmek zorunda kalmış. Uzun süre işsiz kalan babasına yardım etmek isteyen Zeki Bıkcan, babasına İzmir’e gelip sokak müziği yapmayı teklif etmiş. Bu süreci anlatan küçük müzisyen, “Durumumuz daha da zorlaştı, bir süre babam evdeki müzik aletlerini sattı. Onların da parası bitince ne yapabileceğimizi düşündük. Yapabileceğimiz tek şey müzikti ancak tüm mekanlar kapalıydı. Biz de bir ay önce sokak müziği yapmayı düşündük. Malatya’da bunu yapamadık. Adana’ya geri dönerek sokak müziği yapmaya başladık, 1.5 ay burada çaldıktan sonra Mersin’e gittik birkaç hafta da burada çaldık. Bu yerlerde müziğe çok ilgi yok, özellikle sokakta yapılıyorsa. Benim hayalim İzmir’e gelmekti, burada sokak müziği yapan insanlara önem verildiğini sosyal medyada görmüştüm. Babama bu durumu açınca burada eğitimim için de bir şeyler yapabileceğimiz düşüncesiyle kabul etti. Hemen hemen bir aydır da bu kentteyiz” ifadelerini kullandı.

‘İZMİR BİZE KUCAK AÇTI’

İzmir’de Alsancak’tan Karşıyaka’ya her yerde onun trompet sesini duymak mümkün. Basmane’de küçük bir otel odasında babası ve köpeği Lidya ile kalan Zeki, İzmir’deki insanların müziğe olan ilgisine de hayran kalmış. Diğer kentlerde insanların yaptıkları müzikle ilgilenmek yerine, işi siyasete hatta toplumsal ötekileştirmeye götürdüğünü anlatan 11 yaşındaki Zeki ve “İzmir Marşı çaldığımda buna tepki gösteriyorlardı örneğin. Biri sırf bu düşünceyle trompetime, hem de üflediğim sırada vurdu. Dudaklarım zarar gördü. Her gün onlarca kişi nereli olduğumu, Roman ya da Suriyeli olup olmadığımı soruyordu. Biz bunları yaşamaktan çok yorulduk, yapmak istediğimiz tek şey sanat icra etmek ve ekmek paramızı kazanmaktı. Bu nedenle kentinize geldik. İnsanlar daha medeni burada. Sanatınızla, müziğinizle, yeteneğinizle ilgileniyorlar. Bir kişi dahi daha gelip nereli olduğumu, ırkımı sormadı. Geldiğimizden beri Basmane’de bulduğumuz bir pansiyonda kalıyoruz. İzmir ve buradaki insanlar gerçekten bize kucak açtı. Hep buradaymışız gibi sahipleniyor, ilgi gösteriyorlar. Benim çaldığım enstrüman olan trompet marş türü müziğe daha yatkın. Marşlardan sonra jazz ve klasik parçaları çalıyorum nefesim yettiğince. Ve tabii özgün müzik icra ediyorum. Kameraya alan var, fotoğraf çeken var, eşlik eden var, kalkıp oynayan dahi oluyor” diye konuştu.

OTEL ODASINDA OLUR MU?

Zeki’nin asıl hayali konservatuar eğitimini sürdürerek, dünya çapında bir müzisyen olmak. Bu hayalini gerçekleştirmek aklının bir köşesinde dururken sokakta yolu İzmir Festival Orkestrası Kurucu Şefi ve Yaşar Üniversitesi Trompet Sanat Dalı Öğretim Üyesi Uğur Sayınbatur ile kesişmiş. Sayınbatur’un yeteneğini ve müziğe olan ilgisini gördüğü küçük çocuk, imkansızlıklar içinde Dokuz Eylül Üniversitesi Konservatuar Bölümü’ne hazırlanıyor. Hocası ile birlikte İzmir Büyükşehir Belediyesi Sanat Atölyesi’nde çalışmalarını sürdürmeye çalışan Bıkcan, şunları söyledi: “Hocam beni iyi yönlendiriyor. İzmir Mahalli Orkestrası’na kabul edildim. Ama istesem de yeterli seviyede çalışamıyorum. Çünkü bizim hayatımızı kazanmak için çalıştığımız sokak müzisyenliğini ancak gece 12 gibi noktalayabiliyoruz. Bu saatten sonra kaldığımız pansiyonda da susturucu dahi taksam çalışamıyorum. Kalabalık bir ortam ve küçük bir odamız var. Yataktan kalktıktan bir adım sonra kapıdan çıkabiliyorsunuz. Doğru bir çalışma ortamım yok. Gece otelde değil Kordon’da çalışmak istedim, belli bir saatten sonra müzik aleti çalmanın yasak olduğunu söylediler. Ancak gündüz saatlerinde işe gitmeden önce pansiyonun bahçesinde bir miktar çalışabiliyorum. Bu da benim için zor oluyor, çünkü tüm gün karnımızı doyurmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak için sokakta çalışıyoruz, bir de ekstra sınava hazırlanacak gücü bulmak zor. Uğur Hocam da babam ile yaptığımız bu işin iyi bir deneyim olsa da benim yaşımdaki bir çocuğun bu kadar sokakta olmasının doğru bir şey olmadığını söylüyor. Kaldığımız otelde yerli yabancı birçok insan var, tanımıyoruz. Söylediğim gibi İzmir bize zaten her türlü sahip çıktı. Şuan tek eksiğimiz yaşanabilir bir ev ve ailemin yanımda olması. Ben kurduğum hayalleri çabamla, ailemle gerçekleştireceğim. Ama en azından yetenek sınavıma kalan bir aylık süremi uygun bir evde geçirmek ve sokakta çalmaktansa buna hazırlanmak istiyorum. Babam çalışmak istiyor, ona bir iş bulunursa, bize başımızı sokacak bir ev bulunursa yeterli. Tıpkı kent ve kentlinin sahiplendiği gibi umarım yetkililer de sesimizi duyar.”

‘BENİM GİBİLERE DOKUNACAĞIM’

Müzik icra ederken etrafımda olup biten hiçbir şeyin kendisini ilgilendirmediğini söyleyen Küçük Müzisyen, dünya çapında bir müzisyen olarak kendisi gibi dezavantajlı çocuklara rol model olmayı amaçladığını söyleyerek, “Dertlere, hayallere, insanlara her şeye kapatıyorum kendimi. Ben trompeti değil, trompet beni kontrol ediyor. Kendini denize ya da uykuya bırakmak gibi teslim oluyorum ben enstrümanıma. Her halde babam müzisyen olmasaydı, hayatıma bu değeri katmasaydı başka bir çocuk olurdum sanırım. Kendimi ifade etme yeteneğimle ilgili her zaman övgü alıyorum büyüklerimden, bu bile bunun sayesinde. Eksik kalırdım tahmin ediyorum. Babamın deyimiyle ‘Biz romanız, müzik bizim kanımızda var’ Onsuz olmayı hiçbirimiz düşünemeyiz. İçine doğuyoruz. Şuan ilk olarak en büyük hayalim konservatuara tekrar girmek ve beni değerli hocalarımdan bu işi daha iyi şekilde öğrenmek. Daha sonra farklı ülkelere gitmek istiyorum. Burada benim gibi müziğe ilgi duyan çocuklara Uğur Hocam’ın bana yaptığı gibi dokunabilirim. Daha da ötesi ben dünya çapında salonlarda konser vermek istiyorum. Tıpkı Louis Armstrong, Dizzy Gillespie ya da Miles Davis gibi. Ben de kendi müziğimi dünyaya tanıtmak istiyorum” şeklinde konuştu. Utkucan Akkaş / Özel Haber