Evet, Atatürk rahmete kavuşalı seksen bir yıl oldu. Bu yazı seksen bir yıldır unutulmayan dünyanın en büyük liderinden Atatürk için… Bir ortaokul öğrencisinin duvar gazetesine yazmış olduğu farklı...

Evet, Atatürk rahmete kavuşalı seksen bir yıl oldu. Bu yazı seksen bir yıldır unutulmayan dünyanın en büyük liderinden Atatürk için… Bir ortaokul öğrencisinin duvar gazetesine yazmış olduğu farklı bir bakış açısını kısaltarak sizlere aktarıyorum. Sanıyorum benim gibi sizler de etkileneceksiniz. Atatürk; Gençliğinde kot pantolon giyememiş, sevgilisinin elinden tutmamış, bir sinema filmine gidememiş, Trablusgarp savaşına fırst class’ta gidememiş, halkına bağımsızlık fikrini anlatmak için konvoylar yapıp Mercedes ile gezememişti. Kazandı savaşta mini etekli gösterici kızlar olmamış, Samsun’a ayak bastığında çizmeleri ya da spor ayakkabıları yoktu. Yunanlıları denize döktüğünde timsah yürüyüşü yapmamışlardı. Devrimleri için not alacağı bilgisayarı yoktu. Kendisine yapılacak suikastı öğreneceği bir cep telefonu yoktu. Dağ gibi adam İsmet Paşa için Safiye Ayla’ya bir istek parçası faksı bile çekemedi. Lozan antlaşmasından sonra sokaklarda korna çalıp elinde bayrakla tur atamamıştı. Evinin balkonundan bir şarjör mermiyi havaya boşaltamamıştı. Dört kadınla evlenebilecek bir dönemde dünyaya gel, sonra değerini bilmeyecek tek kadınla evlilik sistemini getir. Çılgın revüler seyredemedi çılgın diskolara gidemedi, sabaha kadar içip rock yapamadı, babasının Mercedesi ile Emirgan’da bir tur atamadı, Bağdat caddesinde yarış da yapamadı. Keyif çatmadı, uymadı, ‘Bütün dünya Türkçe’yi konuşmalı’ dedi Latin alfabesini getirdi, harf devrimi yaptı. Tekke ve zaviyeleri düzene soktu. Kendi parası ile Kuran’nın mealini en doğru şekilde yaptırdı. Ülke meselelerinden sıcak bir yatağı olmadı, düzenli bir aile kurmaya hiç vakit bulamadı. Tüm hayatını ülkesinin kurtuluşuna ve uygarlaşmasına adadı. Onun için büyük adamdı. Her fırsat Atatürk’ün elinde vardı. Ama o ömrünü, irfanı hür, vicdanı hür, bağımsız bir millet yaratmaya adadı. O sadece milletinin bağımsızlığını istedi. Bunları yaparken ise: Bütün lüksü Bir kadeh rakı içmekti O kadar… Bir ortaokul öğrencisi böyle düşünüyordu. O öğrenci büyüdü neler yaptı bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var; Atatürk ile bu kadar yoğrulmuş bir karakterin mutlaka Atatürk’ e yakışır bir hayat sürmüş olabileceği. Uzun yıllar Atatürk’ün emaneti cumhuriyet ile yaşadık. Ancak Atatürk’ün ve cumhuriyetin ilkelerine ne kadar bağlı kaldık. Günümüz dünyasında ülkemizin geçirmiş olduğu şartları asla unutmamamız gerektiğine inanıyorum. Görüyoruz ki Atatürk’ün mağlup ettiği dünya geçmişin intikamı ile yanıp tutuşuyor. Biz bu yanıp tutuşmayı Atatürk’ün ve cumhuriyetin ilkeleri ile kökten söndürmeliyiz. Öncelikle koro halinde birlik beraberlik hepimiz kardeşiz teranelerini tekrarlarken tek tek bir sürü ırkı dini farklılıkları saymakla daha çok ayrımcı olmaya son vermeliyiz. Bunu fark etmiyorsak çok yazık. Artık siyaseti hakaret düzeyinden çıkararak ekonomi sanayi sanat beşeri ilkelerin rekabetine dönüştürmeliyiz. Çok hızlı davranarak muasır medeniyetin önde geleni olmalıyız. Boş laflar ile geçirilecek zaman yok. Yalan dolan çıkar soygun ülkemizden çok uzak olmalı. Şimdi hepimiz bu ortaokul öğrencisinin ne demek istediğine kafamızı yormalıyız. Teknolojinin çılgınlaştığı bir dünyada biz ne yapıyoruz kendimizi hesaba çekmeliyiz. Yapılacak işlerin başında önce nasıl bir aile, nasıl bir eğitim, nasıl bir ekonomi, devletçilik mi, karma ekonomi mi, liberal mi sosyal alanda, dinde libarel mi, “Bırakınız yansılar mı, bırakınız geçsinler mi?” Gerektiğinde ‘Dur’ diyen bir liberalizm mi, yeniden sanayi devrimimi yaygın kooperatifçilik mi, hangisi hangisinde karar kılmalıyız? Yoksa hepsini birlikte mi yapabilmeli konularında karar vermek zorundayız. Bütün bunlar için sadece özgür irade ve fırsat eşitliği gerekli olabilir. Bu konumda tek çıkış yolu siyasi partiler yasası ve idari hizmetler sisteminin planlanması. Bizden akıllara getirmek o kadar…