Basın Konseyi demokratik rejimle yönetilen her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ifade ve basın özgürlüğünün evrensel standartlara kavuşması, medyada “Basın Meslek İlkeleri”nin yerleşmesi için çalışıyo...

Basın Konseyi demokratik rejimle yönetilen her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ifade ve basın özgürlüğünün evrensel standartlara kavuşması, medyada “Basın Meslek İlkeleri”nin yerleşmesi için çalışıyor ve Basın Konseyi’nin uygulamaya koyduğu etik kurallar “Basın Meslek İlkeleri “başlığı altında 16 maddede sıralanıyor. Basın Konseyi Başkanı Pınar Türenç de “Zor ama yılmadan, bıkmadan mücadele edeceğiz” diyor. Basın Konseyi, insanca yaşamın ve şeffaf bir ortamda yönetilmenin temel koşulu saydığı ifade ve basın özgürlüğünü ve toplum yaşamının ayrılmaz bir parçası saydığı ifade ve basın özgürlüğünü savunma yolunda 32 yıldır canla başla çalışmakta. Anayasa güvencesi altında olan “Halkın Gerçekleri Öğrenme Hakkı”nın her koşul altında yılmaz savunucusu olmuş. Gazetecilerin görevlerini özgür ve saygın basından beklenecek düzeyde sürdürmeleri için çaba harcamaya devam ediyor. Türkiye’nin en önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan Basın Konseyi’nin başında aslen Rize Fındıklılı Pınar Türenç var. Prof. Faruk Erem, Oktay Ekşi ve Orhan Birgit’den sonra dördüncü başkan olarak seçilen Türenç, Türkiye çapındaki basın kurumlarında seçilen ilk kadın başkan. Türenç yıllarca İzmir’de yaşadığı için sık sık sevdiği bu kente geliyor. Türenç’le öncelikle medyanın içler acısı durumundan söz ediyoruz. “Medyanın durumu kelimenin tam anlamıyla felaket. Türkiye ifade ve basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 157’nci sıraya gerilemiş durumda. Hiç bir dönemde olmadığı sayıda,130 ‘u aşkın sayıda,  gazeteci ve yazar cezaevinde. Gazetecilere en küçük eleştiride, tek sütunluk haberden, karikatürden onlarca yıl hapis istemiyle davalar açılmakta ve yasalarımızdan kaldırılan idamın karşılığı olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları verilebilmekte. Beraatla sonuçlanacak davalarda bile mahkemeler mutlaka bir ceza verip erteleyerek, gazetecileri susmaya zorluyor, böylece sansürün en dehşeti olan ‘oto sansür’ ve ’örtülü sansür’ uygulanıyor. Cumhuriyet davasında olduğu gibi Yargıtay’ın ”beraat etmeleri gerekir” demesine karşın arkadaşlarımız hala cezaevinde. Eleştirel gazetecilik yapanlar saldırıya uğramakta, bu saldırıların failleri ya yakalanamamakta ya da yakalansa bile serbest kalmaktadır. Bu durum saldırganların cüretini artırmaktadır. Diğer yandan medyamız tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar siyasal iktidarın kuşatması altında. Bir yandan da ekonomik sıkıntılarla can çekişmeye devam ediyor. Demokrasinin ‘dördüncü kuvveti’ basın bugün ülkeyi yöneten ”sistemin payandası’ haline getirilmiştir. Dövizdeki artış nedeniyle kağıt başta olmak üzere girdi fiyatlarının artması, ilan ve satış gelişlerinin düşmesiyle aralarında büyük ulusal gazetelerin de bulunduğu yüzlerce gazete ekonomik darboğaza girdiği için kapanmıştır”

“Bunların çözümü yok mu?”

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ta 1925 yılında “Basın hürriyetinden doğan mahzurların yegane izale vasıtası yine basın hürriyetidir” demiştir. Basının bugün de karşı karşıya olduğu varlık- yokluk mücadelesinde ilk yapılması gereken Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi, “Basın hürriyetinden doğan mahzurların yine basın hürriyeti sayesinde giderileceği” fikrine herkesin inanması gerekmektedir. Ve basını kuşatan siyasal iktidar bu anlayışla hareket etmeye mecbur bırakılmalıdır. Ayrıca, halkın haber alma hakkının yok olduğunun bilinciyle, itirazlarını ortaya koyması gerekir. Halk ve basın el ele olmak zorundadır. Zira özgür basın görevini yapacak, toplumda inandırıcılığını ve itibarını yeniden tesis edecek ki sorunlarını çözecek ortama kavuşabilsin. Bu da kendiliğinden olacak iş değil. Basın mensupları ve basın meslek örgütleri bunun için mücadele etmek zorundadır. Basın Konseyi olarak biz bugüne kadar bu mücadeleyi yaptık, bundan sonra da yapmaya kararlıyız. Medyamızın sorunlarını çözeceği ve ifade ve basın özgürlüğünün demokratik ülkelerdeki gibi evrensel standartlara ulaşacağı umudumuzu yitirmedik, yitirmeyeceğiz” “Medya patronlarının basın dışından olması ile gelinen nokta nasıl tersine çevrilebilir?” Çok zor ama umutsuz değil. Evet, bir zamanlar Türk basınında gazete sahipleri gazetecilikten gelen kişilerdi. O günlerde basınımız ‘altın çağını’ yaşadı. Bu patronlar siyasetçilerin müdahalesini asla kabul etmedi, üstelik gazeteler kamu adına iktidarları denetleme görevini en iyi şekilde yerine getirdi. Ama maalesef o dönemler geçti. Bugün koşullarında gazete çıkarmak önemli bir yatırım gerektirmektedir, büyük finansmana ihtiyaç var. Üstelik karlı bir sektör olmadığı için, basın dışından gelip gazete sahibi olan holdingler ve iş insanlarının büyük bölümü iktidarlara bağımlıdır. Medyanın bu hale düşme nedeni, gazete sahibi olan holdinglere iktidarın baskıyla istediği yayın politikasını uygulatması olmuştur. İktidar karşısında bağımsızlığını korumaya çalışanlar da baskılar karşısında pes etmek zorunda kalmıştır. Ancak satmayan gazeteler, izlenmeyen televizyonlarla nereye kadar gidilebilir? Elbette bu devran dönecek, gazeteler patronajdan muhabirine kadar gerçek gazetecilik yapmak zorunda olduklarını anlayacaktır. Bunun ne zaman gerçekleşeceğini söylemek zor gibi görünse de çok uzak değildir.” Pınar Türenç Ege Üniversitesi  İletişim Fakültesi mezunu. Mesleğe 1974 yılında Milliyet gazetesinde başladı.12 yıl Milliyet de muhabirlik, röportaj ve siyaset yazarlığı yaptı.1986-1990 yıllarında Güneş gazetesinde çalıştı. 1990 yılında özel televizyonların Türkiye ‘de yayına girmesiyle o dönemdeki adı Magic Box  olan Star TV’ye geçti. İlk özel TV’de siyaset haberlerine imzasını attı.1993 yılında Show TV’ye transfer oldu.Yurt içi ve dışındaki çok sayıda olayı izledi, ekranlara taşıdı.Liderlerle, devlet başkanlarıyla, başbakanlarla röportajları yayınladı.1999 yılında Hürriyet’e geçti ve burada 2 yıl röportaj yazarlığı yaptı. Röportaj dalında çok sayıda ödülü var. Gazeteciliğin yanısıra önemli etkinliklere de imza attı. Bunlar arasında Cumhuriyetin 75. yılında Şanlıurfa’da Cumhuriyet  ve Klasik Bale Şöleni, Harran ve Ağrı’da bilgisayarlı kütüphane sayılabilir. Pınar Türenç birçok sivil toplum örgütünün yönetiminde çalıştı, çalışmaya devam ediyor. Marmara Üniversitesi  İletişim Fakültesi ile Meslek Yüksek Okulu’nda  öğretim görevlisi olan Türenç, gazeteci yazar Tufan Türenç ile evli. Yüksek kurul üyesi olarak görev yaptığı Basın Konseyi’nin  2013 yılından buyana başkanı. Peki gencecik gazetecilere, iletişim fakültelerine nasıl bakıyorsunuz? “Basında işsizlik maalesef can yakıcı boyutlarda. Gerçek gazetecilikten taviz vermeyen meslektaşlarımız uzun süredir işsiz. İşsiz gazeteci sayısı 10 binin üzerinde. Hemen her gün birkaç meslektaşımızın işine son verildiği haberlerini alıyoruz. İşe son vermelerde gerekçe olarak çoğu zaman ekonomik nedenler gösterilse de işin temelinde eleştirel gazetecilik yapan meslektaşlarımızın görevlerinden uzaklaştırılması politikası yatıyor. Buna karşın sayıları giderek artan İletişim Fakülteleri’nde kontenjanlar hiç boş kalmıyor. Mezun olan binlerce gencimiz, iş alanı giderek daralan medyada istihdam edilemiyor ve hayal kırıklığına uğruyor. Gazetecilik televizyonculuk yapma hayaliyle yola çıkan gençler, pes edip başka sektörlerde şansını denemeye çalışıyor. Hukuk gibi, birçok branşta olduğu gibi, iletişim fakültelerinin de sayısının artık dondurulması gerekiyor.Türkiye’nin daha fazla iletişim fakültesine şimdilik ihtiyacının olmadığını düşünüyorum. Genç gazetecilere önerim, her meslekte olduğu gibi, işlerini çok sevmeleri, disiplinle çalışmaları, sabır göstermeleri. Zaten kilit, bu kelimelerde değil mi? Sevmek, çalışmak, disiplinle sabırla yol almak. Genç öğrencilerime de hep bunu tavsiye ediyorum. Başarı her aşamada bu değerlerle geliyor çünkü. Bir de meraklı olmalı insan. Okumalı, öğrenmeli. Öğrenmeden fikir sahibi olunamaz. Gazetecilik zor meslek. Hele ki bu dönemde. İktidar kontrolünde habercilik, habercilik değildir. Eleştirel gazeteciliği yok etmeye çalışıyorlar. Habercilik, bir kişinin bile sesini duyurmaktır. Bir kişi bile muhalifse onu da duymak, düşüncelerini yaymak zorunludur. Şimdiki düzende, kitlelerin sesini haberleştiren gazetecinin yaşatılmaması için çalışılıyor. Zor ama yılmadan, bıkmadan mücadele edeceğiz” Pınar Türenç 1978 yılından bu yana İstanbul’da yaşıyor.”İstanbul çok zor bir kent. Birçok ülkeden büyük bir kentin tüm zorluklarını aşmak zorundasınız. Düzen yok, karmaşıklık diz boyu. 20 milyon yerleşik nüfusu kaldıramıyor artık. Kendinizi korumanız için büyük mücadele veriyorsunuz. Şimdilerde yeraltındaki metrolarda hayatımız geçiyor. Yer üstünden ilerleyemiyorsunuz. Pahalılık diz boyu. Vahşi bir düzen egemen oldu. Yıllar içinde, bu güçlükleri göğüslemek zor olsa da mecbursunuz. Düzen böyle. Benim de Türkiye Basın Konseyi Başkanı olarak bu kentte yaşamak zorunluluğum var” diyen Türenç aileden gördüğü alışkanlıkları sürdürüyor. Sosyal medya yanısıra eski ve yeni kitapları takip ediyor. Sinema ve müzik olmazsa olmazlarından. Her hafta en az bir klasik müzik konserine gitmeye çalışıyor. Eşi ile sanatsal etkinliklerden adeta besleniyor. Türenç çifti özel  dostlarla olmaktan, sık sık yemeklerde buluşmaktan da büyük zevk alıyor.