Bu ay sonunda TBMM’ye getirilmesi öngörülen yargı reform paketinde, Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmamasının, hakimler açısından disiplin suçu olarak tanımlanması öngörülüyor. Yeni yargı paketinde; “Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmaması, hakimler açısından bir disiplin suçu olarak tanımlanacak. Yatırımcıların, hukukun üstünlüğü ve kural hakimiyeti konusundaki kaygıları giderilecek. Ceza yargılamaları ve tutukluluk süreleri yeniden değerlendirilecek. Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ceza yargılamalarında savcıların iddianame hazırlaması için kesin bir süre belirlenmesi, tutukluluk sürelerine de buna göre düzenlenme getirilmesi öngörülüyor.” Reform paketine yönelik açıklamalarda bulunan Avukat Müge Arslan, “Normlar hiyerarşisi ve Anayasa yok sayılıyor ise, oluşan bir “Disiplin Suçu” mudur yoksa Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımamak ve yürürlüğe koymamak “Anayasayı İhlal Suçu “ mudur? Bahsedilen konu dosyalarda karar alan hakimlerin Anayasayı ihlal suçunu oluşturmak yerine basit bir disiplin cezası ile neden kurtuldukları sorusunu istemsizce akla getirmektedir” ifadelerini kullandı.

 ‘YENİ MAHKEMELER’

Yürüyen bir dava sürecinde Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcı olduğunu söyleyen Avukat Müge Arslan, “Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Bakanlığının 2021 bütçesinin görüşüldüğü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda milletvekillerinin sorularını yanıtlarken, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcı olduğunu hatırlatarak, "Tüm kişileri, kurumları bağlar ve kararlarının gereği yapılır. Yürüyen bir dava sürecinde, hele Adalet Bakanı olarak söz ve telkinde bulunmak benim inandığım hukuka aykırı. Ancak elbette mahkeme kararlarına uyulması Anayasa'nın amir hükmüdür ve mahkemelerden beklenen de budur. Dolayısıyla bu konuda, bunun aksi yönde bir değerlendirme söz konusu değildir" ifadesini kullanmasının ardından  AYM kararlarının hakimleri bağlayıcılığının yargı reformunun gündem maddesi olması elbette ki kaçınılmaz. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir, Hukuk düzeni piramidi yani normlar hiyerarşisi gereğince Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının bağlayıcı olduğu hukukumuzda aksi iddia edilemez bir durumdur. Anayasa’yı tanımama, normlar hiyerarşisini yok sayma, hukuk güvenliğini ortadan kaldırır. Bu doğrultuda alınan kararlar aslında yok hükmündedir ve görev suçunu oluşturur. Yerel Mahkemeler bir süredir Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımamakta ısrarcıdır. Örnek olarak Sendika.org, Vikipedia, odatv.com davaları  ya da Osman Kavala, Enis Berberoğlu kararları gibi” dedi.

‘HUKUKİ YARARA AÇIKLIK’

Korunmak istenen hukuki yararına niteliği dikkate alınarak hazırlandığını belirten Arslan, “Bu kararların ne olacağının ardından aslında aklımıza bir soru daha geliyor, normlar hiyerarşisi ve Anayasa yok sayılıyor ise, oluşan bir “Disiplin Suçu” mudur yoksa Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımamak ve yürürlüğe koymamak “Anayasayı ihlal suçu mudur? Zira hukuksuz karar alan hakimler Anayasayı ihlal suçu ile yargılanırlar ise açılacak tazminat davalarından  6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesi. “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” hükmü gereğince Devlet de tazminat sorumlusudur. Ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309. Maddesi’nde tanımlanan “Anayasayı İhlal Suçu” ciddi bir suçtur. Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan bu ilkeleri içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu madde ile korunmak istenen hukuki yarar, Anayasa düzenine egemen olan ilkelerdir. Madde ile korunmak istenen hukuki yararına niteliği dikkate alınarak, “Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın öngördüğü düzen” ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukuki yarara açıklık getirilmiştir. Dolayısı ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 309. maddesi bu denli ağırken Disiplin Suçu olması yönünde değerlendirilecek olması ve uygulamasının ne şekilde olacağını ancak tam metin ile görebileceğiz” diye konuştu.

‘NEDEN DİSİPLİN CEZASI?’

Bu bağlamda Türkiye’de şüpheli olarak değerlendirilip soruşturma başlatılan kişilerin hakkında yıllarca tutuklu kalabildiğini ekleyen Arslan, “İddianamenin varlık nedeni olarak karşımıza çıkan yeterli şüphe kavramı, elde edilen delillere göre yapılacak yargılamada sanığın mahkum olma ihtimali beraat etmesinden daha fazla olduğu kanısına varıldığı takdirde oluşmuş sayılacaktır. Ancak, Türkiye’de şüpheli olarak değerlendirilip soruşturma başlatılan kişiler hakkında yıllarca iddianame düzenlenmeden soruşturma dosyası bekletilebildiği, bu kişilerin yıllarca tutuklu kalabildiği “makul sürede yargılanma hakkını” zedeleyecek uygulamaların ortaya çıktığı gözlemlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin uzun süren yargılamalar nedeniyle devletimiz aleyhine vermiş olduğu tazminat kararları da göz önünde bulundurulduğunda bir değişikliğin gereklilik olduğu açıktır. Yine bu iki yargı reformu maddesinin yani; soruşturma için öngörülen süreler ile Anayasa Mahkemesi’nin kararlarının uygulanmadığı gerekçesi ile disiplin cezası uygulamasının yerel mahkeme hakimlerine uygulanmasını gerektirecek-iki maddenin de ortak olarak örtüştüğü-dosyaların olduğu aşikardır, bu husus da bahse konu dosyalarda karar alan hakimlerin Anayasayı İhlal Suçu’nu oluşturmak yerine basit bir disiplin cezası ile neden kurtuldukları sorusunu istemsizce akla getirmektedir” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber