Çevreyi korumanın birinci şartı “o bilincin” yerleşmesidir. Bireyin yaşam standartlarını yükseltmek, gelirlerini artırmak, sağlıklı, konforlu güvenli yaşam sürmesini sağlamak ile bunu yaparken çevresine vereceği zararı minimuma indirmek arasındaki dengeyi yakalayabilmektir. 

Bu nedenle yerel yönetimlere düşen sorumluluk çok büyüktür. Büyükşehirler, şehirleşmesi yapılaşması tamamlanmış alanlarda, yerel yönetimin yetki ve sorumluluğu kısıtlıdır. Ancak kırsal alanları, kıyı ve koyları, orman alanları, önemli doğal alanlarına sahip kıyı ilçelerini doğru planlamak diğer tüm yerel yönetimlerden daha büyük hassasiyet gerektirir. 

Ülkemizde, turizm bölgelerinde, halkın ekonomik gücünü sağlamak, kalkınmayı tesis etmek yerine, sürekli olarak konut imalatına dönmüş bir ekonomi modeli benimsenmiştir. Doğal zenginlikleri nedeniyle, plajları, koyları, köyleri meraları, orman ve tarım bölgeleri fazla olan ege kıyılarında, diğer birçok kalkınma ve ekonomi modellerinden bahsedilemez. 

Sanayi yatırımı yapılamaz. Bacasız sanayiler ismi verilen ekonomi alanları tercih edilmelidir. Bunlar turizm, sağlık, eğitim, spor, kültür, tarih, sanat ve tarımdır. Diğer bir değişle, köy halkının kalkınması için, bir köye veya ilçeye, otomotiv fabrikası, beton santrali kurulmaz. O köyün doğal yapısı göz önüne alınarak, zeytinyağı sıkma tesisi, dokuma atölyeleri, konserve imalathaneleri gibi katma değer yatırımlarına yönelmek gerekir. 

Bir sayfiye ilçesinin yaz kış ekonomisini güçlendirmek, kalkınmasını sağlamak amaçla turizmi, tarımı çeşitlendirilir, katma değer yaratılmasına gayret edilir. Bir sahil kasabasında, doğaya zarar vermeden uygulanabilecek kalkınma modelleri bu nedenle çok daha sınırlıdır. Deniz kıyısında yer alan sahil beldelerimizin deniz ve doğa ile iç içe olma avantajını turizm çeşitliliğine dönüştürmek, coğrafyayla uyumlu ekonomi yaratmak mecburidir. Sahil bandı ne denli büyük olursa olsun, ülkemizde balıkçılık, amatör balıkçılık turizmi, dalış turizmi, su sporları gibi önemli turizm alanlarına yeterince önem verilmemekte, dolayısıyla bu alandaki ekonomi de giderek daralmaktadır. 

1990’lı yıllarda, Çeşme’de onlarca dalış teknesi varken, günümüz itibari ile yalnızca bir dalış teknesi bulunmakta, tüm ekonomik zorluklara rağmen, daralan sektörde ayakta durmaya çabalamaktadır. Yıllarca Çeşme ilçesinde “dalış parkurları” oluşturulması, yapay resifler ile hem balık üreme alanları hem de dalış turizmine hizmet edecek rotalar oluşturulması konuşulmuş ancak etkin bir çalışma hayata geçirilememiştir. 

Diğer tarafta, dalış turizmine hizmet edecek görsel su altı oluşturulması için çeşitli batıklardan faydalanılması konusu da gereken seviyeye gelememiş, bu gibi pek çok nedenden dalış turizmi ekonomisi yaratılamamış, yaz kış, turizm seçeneklerinden biri olan bu alanda kan kaybedilmiştir. 

Halkın hafta sonları, dinlenmek eğlenmek üzere tercih ettikleri, kayık kiralamak, amatör balıkçılık gibi faaliyetleri de Çeşme ilçesinde çok daha az görülmektedir. Orta gelirli insanların hem eğlenmek hem de daha hesaplı balık yemek düşüncesinden oluşan bu etkinlikler, Foça ilçesinde yaygın olarak görülmedir. İnsanlar kendi tuttukları balıkları balık restoranlarında pişirterek, hem daha fazla doğa ile iç içe olma, hem sağlıklı beslenme, bir yandan eylenmek diğer yandan ailesi dostlarıyla hoşça vakit geçmek için bu etkinliği geleneğe dönüştürmekteler. 

Ancak, böylesi deniz faaliyetleri, günübirlik turizm seçenekleri diğer bölgelerde yaygınlaşamamıştır. Hatta çevreyi koruyarak gelişmek, var olan değerleri katma değere çevirmek diye bir bakış açısı bulunmamaktadır. Yerel yönetim anlayışı, çok yüksek rant sağlayacak inşaat alanları yaratmak görüşüne evrimini tamamlamıştır.