Yağmur Daştan- EGE TELGRAF- Türkiye, depremin acılarını sarmaya çalışıyor. Yaşanan afetlerde mağdur olan, maddi ve manevi kayba uğrayan, evleri yıkılan ve işyerleri kapanan vatandaşın ne gibi hakları olduğu merak ediliyor. Konuyla ilgili Ege Telgraf’a açıklamalarda bulunan Avukat Cihan Türsen, depremde zarar gören, evleri yıkılan vatandaşa hukuki hakları konusunda bilgiler verdi. Türsen, bu hakların kanunlar çerçevesinde belirlendiğini, vatandaşın hak arayışını e-Devlet üzerinden yapabileceğini hatırlattı. KİMLER SORUMLU? “Böylesine büyük bir felakette bireysel olarak bir hukukçuya, avukata başvurmaları, tüm baroların da bu konuda zaten ekonomik anlamda güçlük yaşayan depremzedelere hukuk temelli hizmet vermeleri gerekiyor” vurgusuyla açıklamalarına başlayan Türsen, “Önce şuna açıklık getirmek gerekiyor: Depremde yaşanan hasardan kim ya da kimler sorumludur? Yapıyı yapan kişi fenni sorumludur. Yani müteahhit bu hususta tümden sorumludur. Fenni sorumlunun yaptığı hatalardan dahi sorumludur. İkinci sırada ise yapı ve denetim kuruluşları geliyor. Yani yeterli teknik özelliğe sahip olmayan proje uygunluğu, beton, demir ve diğer statik zemin konularında vermemesi gerektiği halde onay vermiş olan yapı denetim kuruluşları ve ilgili teknik sorumlulardan bahsediyoruz. Bir diğer önemli konu ise bu iki grubun da hukuki ve cezai sorumlulukları var. Savcılık, burada gerçekleşen hasar ve yıkımları inceleyecek, kusurlu olan bu kişilere kastlı olmasa bile taksirli suçlar açısından ciddi cezalar uygulayacaktır. İhtiyati tedbir kararı alınması da gerekiyor. Mahkemelerin zarara uğratanların mal varlıklarına ihtiyati tedbir koymaları lazım. İdarenin sorumluluğu açısından bakarsak; bu sonuçta zemin etütleri ve imar planları yapılmasından ruhsat verilmesine kadar idarenin de gerekli denetim görevlerini yerine getirip getirmediği incelenecektir. İdareler de burada sorumlu olacaktır. İdarelerin sorumluluğunda çok da bilinmeyen bir kavram vardır, çünkü meydana gelen zararda kusur oranı önemlidir. Bazen idarelerin kusursuz sorumluluğu vardır. Yani kusurları olmasa bile böylesine durumlarda sorumluluğu vardır. İdarelerin kamu binaları ve bundan meydana gelen zararlarda müteahhitlerden alınan teminat mektuplarını ihmal etmemesi gerekiyor. Bunların derhal nakde çevrilmesiyle vatandaşın zararı bir az olsun karşılanabilir. Bu konu istisnadır. Bu teminat memurları acilen devreye sokulmalıdır” dedi. ‘ÖNCE DİLEKÇE VERİLMELİ’ Ceza davalarından çok önemli sonuçlar beklemediğinin de altını çizen Türsen, “Çünkü zaman, cezanın verdiği tatmini veya bu konudaki duyguları törpülemeyecek. Bu davalar 3 ila 4 sene sürecek. Fakat bu kişiler uğradıkları maddi ve manevi zararlarını yapımcı müteahhitler, yapı denetim kuruluşları hukuk mahkemeleri nezdinde, ilgili bakanlık ve belediyeler ise idari yargı kapsamında ele alacaktır. Burada en geç bir yıllık gibi bir süre de vardır. Mutlaka idareye bir dilekçe vermeleri gerekiyor. Dilekçe verdikten sonra da maddi ve manevi tazminat davalarını açmaları gerekiyor. Maddi ve manevi tazminat davalarını yurttaşların geniş tutması gerektiğini düşünüyorum. Ölen ebeveynler ise çocuklarının, çocuklardan vefat edenler varsa anne ve babalarının dava açması yönünde bir sınırlama da yok. Kardeşler de, büyük anne ve babalar da bu davaları açma hakkı var” ifadelerini kullandı. ‘YASAL İŞLEM GEREKLİ’ Yaşanan hadise sonrası öne çıkan başlıklardan biri de sigorta. Deprem sigortasıyla ilgili başvuruların bir an önce yapılması gerektiğini söyleyen avukat Türsen, “Bu olağanüstü durum gecikmeleri de göz önüne alınabilir. Maalesef ki işyerleri deprem sigortası kapsamında olmuyor. Kamuoyuna yansıdığına göre bazı bölgelerde yüzde 51, bazılarında ise yüzde 40 oranında deprem sigortası olmayan konutlar söz konusu. Bu anlamda da her halükarda sigortası olanlar yasal işlemlere başvurmalı” dedi. İŞÇİ VE İŞVEREN NE YAPMALI? Afet nedeniyle evlerin yanı sıra birçok işyeri de zarar gördü, pek çoğu kullanılmayacak hale geldi. Böylesi durumlarda işçi ve işverenin ne gibi haklara sahip olduğu sorusunu da yanıtlayan Türsen, şu açıklamalarda bulundu: “İşyerlerinin yıkılması ya da faaliyet gösteremez hale gelmesi durumunda iş akitlerinin feshedilir. Bu felakete dayalı olarak Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ya da Bağ-Kur kapsamında işçilere belirli süre maaş ödenmesini ve bu sürenin özel yasalarla daha uzun ve yüksek miktarlı tutulması gerektiğini düşünüyorum. Kıdem tazminatı hakları açısından baktığımızda ise bu güvenceler ne yazık ki idareler tarafından alınamıyor. Ekonomik anlamda işverenin de sıfırlandığını düşündüğümüzde kıdem tazminatlarıyla ilgili de yeni bir süreçle karşılaşıyoruz. Ne yazık ki durum işçinin aleyhine...” ‘EVLERİ YIKILAN KİRACILAR...’ Avukat Cihan Türsen, evleri yıkılan veya hasar gören kiracılarla ilgili de konuştu. Ev sahipleri gibi evlerinde yıkım veya hasar meydana gelen kiracıların da hasarın seviyesine göre çeşitli maddi ve manevi tazminat talep hakları olacağını söyleyen Türsen, “Kiracılar, ‘Hakkımız yok’ diye düşünmesin. Yıkılmamış ya da ağır hasar görmemiş evlerin mal sahiplerine ‘Kira almayın’ demek güç. Burada, bireylerin yerine devletin fedakarlık yapması ve mağduriyetleri gidermesi gerektiği düşüncesindeyim. Yıkılan ya da ağır hasar görmüş pek çok bina var. Bina tümden yıkılmışsa kira ilişkisi sona eriyor. Bu noktada ev sahipleri herhangi bir kira isteme şansına sahip değil. Kiraya veren, kiraya verdiği yeri kullanışlı halde bulundurmak zorunda. Evin riskli olduğunu veya mevzuata uygun şekilde inşa edilmediğini bilen ve buna rağmen kiralayan ev sahipleri depremden sonra hem maddi hem de manevi açıdan sorumludur. Ev yıkıldığında hukuk açısından iki zarar vardır; bir tanesi, ev sahibin gayrimenkul zararı diğeri ise mal sahibiyle bağlantı kurulmasının çok mümkün olmadığı devlet desteği. Burada süreç en net olarak devletin kira yardımıyla çözülebilir” ifadelerini kullandı. ‘FAHİŞ KİRALARDA DİKKAT!’ Her afette olduğu gibi bu depremde de konut fiyatlarında fahiş fiyat uygulaması gündemde. Konuyla ilgili de atılması gereken adımları aktaran Türsen, “Serbest piyasa içinde yaşanan bu durum hakkında acilen düzenleme yapılması gerekiyor. Yüksek kira bedeli ile kira kontratı yapmak zorunda olanların da kira kontratının yapılması tarihindeki olağanüstü zorunlulukları nedeniyle serbest iradeleriyle bunları imzalamak durumunda kalmadıkları için hiç zaman kaybetmeden kira bedelinin tespiti ve indirilmesi davası açabilirler. Çünkü kanunumuz gerek işverenler açısından gerekse kiralamada kiracının veya işe girmekte olanın o sırada özgür, serbest iradesiyle değil; bir an önce o gereksinimini karşılamak için her şeyi imzaladığı teziyle hukuka gözden geçirme yetkisi veriliyor. Kiracı girerken tahliye taahhütnamesi eş zamanlı verirse ya da işçi işe girerken ‘Beni istediği zaman çıkarabilir, ben kendisinden bir hak talep etmeyeceğim’ noktasında bir belge imzalarsa bu serbest iradeye dayanmıyor. Hukuk bu olağanüstü durumlarda tekrar fiyat düzenlemesine karar verebiliyor. Örneğin, normalde 5 bin lira kirası olan bir yere 8 bin liraya girmek zorunda kaldığınızda kiracı hemen iki haftalık süre içerisinde tespit davası açabilir. Her konuda vatandaşın belirli hukuki hakları vardır. Haklarınızı bilirseniz daha fazla mağduriyet yaşamazsınız” diye konuştu. ‘MADDİ VE MANEVİ GÜVENCE ALTINDA!’ Avukat Cihan Türsen, Mesleki Sorumluluk Sigortası’nın önemine de dikkati çekti. Türsen, “Farklı meslek grupları içinde yer alan kişilerin istem dışı bir davranışı ya da işlemi sonrasında üçüncü kişilere verebileceği maddi ya da manevi zararları güvence altına alan bir sigorta ürünü olan Mesleki Sorumluluk Sigortası zorunluluğu getirilmelidir. Gelişmiş ülkelerde, her meslek için Mesleki Sorumluluk Sigortası, olmazsa olmazdır. Verilen hizmetteki kusurlar, sadece meslek sahibine bırakılmaz, özel sigorta kuruluşları zararları tazmin eder. Bu nedenle de özel sigortalar, sigortaladıkları meslek sahibinin yeterliliğini sıkı, sıkı denetler, hatalı, eksik hizmetleri, donanım, ekip eksikleri ve benzeri hallerde sigorta prim oranlarını artırarak disiplin sağlar ve tazminat ödememek için denetlemek zorundadır” dedi.