Nihat AK/EGE TELGRAF- Hava sıcak, toprak kuru, rüzgâr sert esiyor… Çıra gibi kuruyan ormanlara bazen tek bir kıvılcım yetiyor; son günlerde İzmir’de peş peşe çıkan yangınlar ormanları kül ediyor. Mega yangınlar artık sadece film sahnelerinde değil; her an, her yerde gerçek bir tehdit. Orman yangınlarının doğanın değil insanın eseri olduğunu vurgulayan uzmanlar yok olan akciğerlerin ihmalin, rantın, yanlış kararların ve kaybolan köylerin eseri olduğunu söylüyor.
‘İNSAN KAYNAKLI KRİZ’
Türkiye Ormancılar Derneği Yangın Koordinatörü orman mühendisi Vehbi Tutmaz, “Bugün herkes küresel ısınmayı suçluyor. Evet, sıcaklık artıyor, nem düşüyor, rüzgâr şiddetleniyor. Ama unutmayın: Yangınların asıl sebebi iklim değil, insandır. Türkiye’de çıkan yangınların yüzde 99’u insan kaynaklıdır. 88 yıllık istatistiklere baktığınızda, geçmiş yıllarda ortalama bin 400 orman yangını çıkarken bugün bu sayı 2 bin 700'ü, bazı yıllarda ise 3 bin 800'ü buluyor. Bu artış tesadüf değil, ihmalkârlığın ve yanlış politikaların sonucudur” dedi.
‘YANGIN ÇIKMADAN’
Orman yangınlarıyla bir tezatlık yaşandığına vurgu yapan Tutmaz, “Yangınlarla mücadeleyi yangın çıktıktan sonra değil, çıkmadan önce başlatmalıyız. Tarım ve orman alanlarının yangına dirençli hale getirilmesi, yerleşimlerle ormanlar arasına tampon bölgeler oluşturulması, orman içindeki yapılaşmanın durdurulması ve ‘yangın kültürünün’ yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Eskiden orman köylüsü yangınla mücadelede asli unsurdu. “Mükellef” sistemi vardı; yangın çıktığında herkes sorumluluk alırdı. Şimdi gönüllülük var ama yeterli değil. Gönüllü sistem, şehirlerde bir günde verilen eğitimle değil, orman kenarındaki köylerde kurulacak kalıcı yangın ekipleriyle güçlenmeli. Bu ülke hepimizin. Sorumluluğu yalnızca Orman Genel Müdürlüğü’ne ya da belediyelere bırakmakla bu iş çözülmez” diye konuştu.
‘ASIL BÜYÜK TEHLİKE’
Orman yangınlarından daha büyük tehlikelerin göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Tutmaz, “Her yıl yangınlardan yaklaşık 20 bin hektar alan zarar görüyor ama devlet eliyle verilen izinlerle 37 bin hektar orman alanı kaybediliyor. Sanayi, enerji, turizm projeleri adı altında ormanlar küçülüyor, parçalanıyor ve yangın riski artıyor. Bugün artık sadece “orman yangını” demek yetmez. Bu yangınlar tarım alanlarını, yerleşimleri, insan hayatını da tehdit eder boyutta. Mega yangınlar artık sadece film sahnesi değil, bizim gerçekliğimiz. Toplum olarak bilinçlenmeli, doğaya sahip çıkmalı, her mahallede yangına hazır, eğitimli ekipler kurmalıyız. Aksi takdirde, önümüzdeki yıllarda daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz” şeklinde konuştu.
‘İKLİM KRİZİ BAHANE’
Orman yangınlarının ana sebebinin insan olduğunu vurgulayan iklim bilimci Prof. Dr. Doğan Yaşar, “Orman yangınlarının en çok arttığı yıllara bakın: 2008 ve 2021. İkisinin de ortak noktası var: Kurak bahar ayları. Yağmur yağmazsa toprak nemlenmiyor. Nem yoksa Haziran’dan sonra güneşin etkisiyle ormanlık alanlar adeta çıraya dönüşüyor. Bir kıvılcım yetiyor. Hele rüzgâr da varsa, yangın dakikalar içinde kilometrelerce yayılıyor. Özellikle çam ağaçlarının kozalakları, alev topuna dönüşüp 70-80 metre ileriye sıçrıyor. Böylece yangın zincirleme şekilde büyüyor. 2021’de bir günde 70 kilometre cephe yapan yangınlar gördük. Uçak da yetersiz kalır, insan da. Geriye sadece canlıları kurtarmak kalır. Bugün hâlâ ormanlar betonla iç içe. Hâlâ yangın vanası olmayan yerleşimler var. Hâlâ orman içindeki çöpler, camlar, şişeler toplanmıyor. Hâlâ herkes ormana elini kolunu sallayarak giriyor. Bu kabul edilemez. Unutmayalım, yangınların yüzde 90’ı insan kaynaklı. “İklim krizi var” demek kolay ama gerçek sorumluluk bizde. Temiz havayı, temiz suyu, geleceğimizi yakıyoruz. Yanan sadece ağaç değil; yanan yaşamdır. Ormanlara yalnızca orman köylüleri girmeli. Piknikler, mutlaka ormanın dışında ve denetimli yapılmalı. Yangın tüpleri, su vanaları, müdahale sistemleri hazır olmalı. Çünkü doğa affetmez, tedbir baştan alınmazsa geri dönüşü yoktur” ifadelerini kullandı.
ŞÜPHELERİMİZ BOŞUNA DEĞİL
Yanan ormanların daha sonra rezerv alanlara dönüştürüldüğüne dikkati çeken İzmir Emlak Kulübü Başkanı Rıdvan Akgün, “Daha önce de söyledik, yine söylüyoruz: Orman yangınlarının ardında rant olabilir. Bu iddiayı gündeme getirdiğimizde ‘Ormanları mafya mı yakıyor?’ dediğimiz için hakkımızda soruşturma başlatıldı. Elbette kimseyi doğrudan suçlamıyoruz ama gördüğümüz tablo şüphelerimizi güçlendiriyor. Mesela Yamanlar’daki yangından sonra bazı alanların “rezerv alan” ilan edilmesi dikkat çekiciydi. Ardından buraların orman vasfını yitirdiği söyleniyor. Sonra bir bakıyoruz ki villa projeleri, arsalar, yapılaşmalar hızla gündeme geliyor. Bu bir tesadüf olabilir mi? Benzer bir durumu Foça tarafında da gözlemliyoruz. Bu tür yangınlar sonrası o alanlarda 3-5 yıl içinde herhangi bir imar değişikliği, yapılaşma olup olmayacağını takip ediyoruz. Şüphemiz var. Ancak bunu açıkça dile getirdiğimizde yine baskı, yine soruşturmalarla karşılaşıyoruz. Biz sadece soruyoruz: Ormanlar neden yanıyor, kimler bundan fayda sağlıyor, bu alanlar neden kısa sürede imara açılıyor? Bu soruların cevabını kamuoyunun da bilmeye hakkı var” diye konuştu.
‘KÖY GİTTİ, ATEŞ ARTTI’
Yangınla mücadele yerel dinamiklerin önemine vurgu yapan İzmir Muhtarlar Federasyon Başkanı Sedat Erşahin, “Orman yangınları kırsal bölgelerde yaşanıyor. Ancak kırsal bölgelerdeki köylerimiz, 6360 sayılı yasa ile köy statüsünden çıkarılarak mahalleye dönüştürüldü. Bu dönüşüm, sadece idari bir değişiklik değil, aynı zamanda kırsalda yaşayan halkımızın doğrudan ormanla ilişkisini ve yerinden yönetim hakkını da ortadan kaldırdı. Bugün, orman yangınlarıyla etkin mücadele için kırsaldaki mahallelerimizin yeniden köy statüsüne ve köy muhtarlığı haklarına kavuşturulması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü köy muhtarlıkları; yerel dinamikleri bilen, ormana en yakın yaşayan ve ilk müdahaleyi yapabilecek kişilerdir. Mahalleye dönüşen bu alanlarda ne yazık ki artık yeterli kamu gücü, yerinden karar alma yetkisi ve yerel seferberlik kapasitesi yok. Oysa yangınla mücadelede hız çok önemli. Yangın söndürme araçlarının, kent içi trafiğe takılmadan doğrudan kırsal alana ulaşabilmesi için bu yerleşim yerlerinin köy olarak tanımlanması, ciddi bir avantaj sağlayacaktır. Kırsaldaki mahallelerimiz yeniden köy statüsü kazanırsa, sadece orman yangınlarıyla değil, aynı zamanda tarımın, doğanın, meraların ve köylünün korunması konusunda da çok önemli bir adım atılmış olur. Köy bizim hafızamızdır, doğamızdır, geleceğimizdir. Köy statüsünü geri istiyoruz” dedi.