Narlıdere'de 2012 yılında başlayan kentsel dönüşüm bilmecesi 3 farklı sivil toplum örgütü kurulmasına vesile oldu. İlçenin 2'inci İnönü Mahallesi, Atatürk Mahallesi, Narlı ve Çatalkaya Mahallesi gibi toplam 43 hektarlık alanda hayata geçirilmesi planlanan, ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile ilçe belediyesi arasında gidip gelen süreç bölgede yaşayan vatandaşları sürüncemede bıraktı. 100'ü aşkın hak sahibini temsil eden Narlıdere Çatalkaya Kentsel Dönüşüm Konut Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Zeynel Kolçak, süreçle ilgili bilinmezlik nedeniyle çok sayıda ailenin mağdur olduğunu belirterek "Mesele dört duvar değil. Adil bir dönüşüm olacaksa önünde durmayız ama şu anda tam bir çıkmazın içindeyiz. Gidişata bakılırsa bu mücadelemizi yargıda sürdüreceğiz" dedi.

- Narlıdere'deki dönüşüm projesi nasıl ilerliyor, nasıl bir süreçle karşı karşıya kaldınız?

Kentsel dönüşüm 2012 yılında başlayan bir süreçti. Halksa sormadan, danışmadan 2'inci İnönü, Atatürk, Narlı ve Çatalkaya olmak üzere 4 mahallede mevcut yapılar üzerinden başlatıldı. Yaklaşık 3 bin 300 gecekondunun dönüştürülmesi hedefleniyordu. Bizlere en başından beri hiç bir şey sorulmadı. İşin ilginci, CHP Genel Merkezi kentsel dönüşüm yasası olarak bilinen 6306 sayılı yasaya karşı dava açarken, burada yine CHP'li bir başkan tarafından yönetilen Narlıdere Belediyesi'nin bu yasaya dayanarak dönüşüme başlamasıdır. Bilindiği gibi, o yıllarda bu yasaya itiraz etmek çok zordu. Önümüzde Fikirtepe, Sulukule gibi örnekler vardı. Mahkemeden yürütmeyi durdurma kararı alınana kadar süreç işliyordu. Belediye de bu mantıkla projeye başladı. Ama yasalar değişince bu süreç kilitlenip kaldı. 4 mahallede vatandaşlara sizlere tapularınızı vereceğiz, beş kuruş para harcamayacaksınız diye diye 2014'ten bu yana vatandaş kandırıldı.

- Peki, proje neden bu kadar gecikti?

2018 yılı Mayıs ayına kadar belediyeden bakanlığa intikal eden hiçbir proje yoktu. O beş yıllık süreçte araya seçimler girdi ve bu dönüşüm meselesi de vaat olarak kaldı. Aldığımız son bilgiye göre, proje bakanlıkta revizyon için bekliyormuş. Şu anda belediyede geçici olarak bir yetki var. Belediye projeleri hazırlayacak, imar düzenlemelerini hazırlayacak, inşaat sürecini ise bakanlık yürütecek. Hak sahipleri ile masaya oturan taraf belediye idi. Belediyenin masaya otururken, halkçı bir anlayış gereği hak sahiplerinden yana olması lazımdı. Ama ne yazık ki, karşımızda olaya yüklenici firmalar açısından bakan bir yönetim bulduk.

- Proje kaç hak sahibini ve toplamda ne kadar vatandaşı ilgilendiriyor?

Narlıdere'nin tamamına baktığımızda 15 bin insanı etkiliyor. 3300 konuttan bahsediyoruz. Bizim bulunduğumuz bölgede ise 115 konut var. Bin kişiye yakın bir nüfus söz konusu. Burası 27 dönümü kapsayan bir hazine arazisi. 1950'li yıllarda burası Milli Savunma Bakanlığı'na tahsis edilmiş. 1970'lerde ise vatandaşlar buraya gelip ev yapmış. Yasal olarak hak sahipleriyiz ve büyük çoğunluğumuz da tapu sahibi. Zamanında imar affından faydalananlar var. Ama maalesef yerel iktidar ve genel iktidar arasında sıkışıp kaldık ve sorunlarımızı çözemiyoruz. Tapu için başvuru yapıyoruz. Milli Savunma, ilçe belediyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı arasında gidip geliyoruz. Tapulu da mağdur durumda, tapusuz da mağdur durumda. Bir imar planı çıksa, her yerde olduğu gibi bu süreç hak sahipleri ile müteahhitler arasında uzlaşmayla yürürdü. Ama bulunduğumuz alan 6306 sayılı yasaya dahil edildiğinden kimse bir şey yapamıyor, herkesin de eli kolu bağlı.

- Günlük hayatta ne gibi sorunlarla karşı karşıyasınız?

Hiçbir altyapı ve üstyapı hizmetinden faydalanamıyoruz. Elektriğimiz, suyumuz var ama yeni bağlantı açılmıyor. İlaveten arızalar ciddiye alınmıyor. Kentsel dönüşüm alanı olduğumuz için. 50 metre yakınımızdaki 10 katlı lüks binalarda oturan vatandaşlar doğalgaz ile ısınırken, biz halen odun ve kömürle, sobayla ısınıyoruz. Birçok hizmetten faydalanamıyoruz. Zaten evimizde tadilat, boya, badana, onarım yapamıyoruz. Kentsel dönüşüm gelecek, evimiz ha bu sene yıkıldı, ha seneye yıkılacak derken hiçbir şey yapamıyoruz. İnsanların çatısı akıyor, bacası akıyor, öyle bakıyorlar.

- Kaç yıldır bu bölgede yaşıyorsunuz?

Ben 1980'li yıllarda geldim. Ama benden önce mahalleye yerleşen tanıdıklarımız 40-50 yıldır orada. Dededen kalma evlerde oturanlar var. Mahalleler Birliği'nin güzel bir sözü var. Mesele dört duvar değil. Kentsel dönüşümden önce bir kere burada yaşayan insanların sosyal analizi yapılmalı. İnsanlar yıllardır bahçeli tek kat evlerde müstakil bir hayat yaşarken, şimdi o insanları 12-13 katlı binalarda yaşatamazsınız. Biz dikey yapılaşmaya karşıydık. İmar barışı sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan da dikey değil, komşulukları öne çıkartan yatay mimariye geçeceğiz demişti. Bu aslında bizim hep söylediğimiz şeydi. Bugüne kadar ne dediysek hepsinde haklı çıktık. Bizim barınma hakkımız tüm yasaların üzerindedir. Bu bir anayasal haktır.

- Kentsel dönüşümde öncelik deprem riskinin ortadan kaldırılması ve vatandaşın can ile mal güvenliğinin sağlanması değil mi?

Bölgemizde deprem riskinden önce, çarpık kentleşme ile ilgili bir amaç var. Zaten jeolojik raporlara ve zemin etütlerine bakarsanız da bunu görebilirsiniz. Narlıdere kayalık ve İzmir'in en sağlam zeminlerinden. Kaldı ki çoğunluğumuz tek katlı evlerde yaşıyor. Çok katlı yapılar daha riskli değil mi? Gerçekten zemin etütlerinden yola çıkacaksak, önce İzmir'in merkezinde dönüşüm başlamalı. Konak, Karataş, Alsancak gibi alanlar çürük. Evlerimiz yığma, kagir evler ama Alsancak'taki binalardan daha sağlam. Biz kentsel dönüşümü istiyoruz ya da mevcut yapıları savunuyoruz demiyoruz. Elbette sağlıklı yapılarda yaşamak ve daha iyi koşullara kavuşmak istiyoruz. Ama bize bir dayatmayla geldiler. Sizin eviniz bugün örneğin 50 bin lira, dönüşüm yapıldığında eviniz 800 bin liraya çıkacak deniyor. Bunun adı rantsal dönüşümdür, bu yanlış bir bakış açısıdır. Biz buna itiraz edip örgütlendik ve dernekleşme yoluna gittik. Zaten bundan sonra yerinde dönüşüm söylemi başladı.

- Dernek hangi tarihte kuruldu, sesinizi duyurmak için neler yaptınız, mücadeleniz nasıl sürecek?

Henüz dava sürecine gelmedik. 2013 yılında derneğimizi kurduk. Derneğimizi kurduktan sonra şunu söyledik, masanın bir tarafında idare, diğer yanında vatandaşı temsilen biz olacağız. Aksi halde süreci sağlıklı şekilde yürütemeyecektik. Milli Savunma'daki tahsisin kalkması için uğraştık. Sonra 103 üyemizle birlikte Valilik ve Milli Defterdarlık'ta bir tapu mücadelesi verdik. Bizim bulunduğumuz bölgede tapusu olan vatandaşlar da vardı. Haklarımızın kaybolmaması için uğraşıyoruz. Bundan sonraki aşamada, dönüşüm gelirse ve istediğimiz olursa, halk ile uzlaşı sağlanırsa, itirazın anlamı yok. Bu koşullarda itiraz etmenin ya da dava açmanın da bir anlamı olmaz. Ancak bu zamana kadar yaşadıklarımız bize şunu gösterdi, süreç böyle ilerlediği takdirde kentsel dönüşüm mahkemeye taşınacak. Hak sahiplerinin çıkarları gözetilmediği takdirde sonuna kadar mücadele edeceğiz.

- Dönüşümle birlikte hayatlarınız belki de tamamen değişecek. Yeni koşullara alışabilecek misiniz?

İnsanlar zorlanacak. Bulunduğumuz bölge her ne kadar bu hayata adapte olacakmışız gibi gösterse de, neticede yıllardır komşumuzla akrabalarımızla iç içe olduğumuz müstakil bir hayat sürüyoruz. Apartman hayatına alışkın değiliz. Mesela annem apartmanda yaşayamaz. Komşularıyla bir bağı, alışkanlıkları var. Sokağa kapısının önüne çıkıp, çay içip, arkadaşlarıyla sohbet edebiliyor. Ama apartmanda bu imkanları bulamaz. İnsanlar çok zorlanacak. Muhtemelen bundan sonra buna alışamayacaklar ve evlerini satıp başka yerlere taşınacaklar. Şu anda bir şey diyemeyiz ama önümüzde süreçte neyin ne olacağını göreceğiz. Muhtemelen bu bölgede, yakınlarda yaşayacak bir yer arayacağız. Dediğimiz gibi, süreç bu şekilde ilerlediği takdirde bu işin sonu göç. Mevcut yaşam koşullarımıza uygun, doğup büyüdüğümüz yere yakın bir yer arayacağız.

- Kentsel dönüşümde örnek gösterebileceğiniz, vatandaş olarak kabul edebileceğiniz bir proje var mı?

Türkiye'de 6306 sayılı yasa ile bugüne kadar başarılmış hiçbir kentsel dönüşüm projesi yoktur. Belediye kanunu üzerinden yapılan ve vatandaşın güle oynaya çıktığı bir proje de yoktur. Bu işin sağı, solu, ortası kalmadı. Çünkü hiç kimse olaya halk tarafından bakmıyor. Bu Diyarbakır'da da, İstanbul'da da, Ankara'da da, İzmir'de de aynı. Kesinlikle tüm idareler, partisi ne olursa olsun, yüzünü halka dönmedikçe, bu süreç sağlıklı şekilde bitmez.

Erman Şentürk / Özel Haber