Ahilik kavramı esasen kardeşlik anlamına geliyor. Esnafın bir aradalığını ve birbirine olan desteğini sembolize eden bu anlayış bazı düşünürlerce bir bakıma tasavvuf ahlak anlayışına benzer bulunuyor. ‘Kardeşlik’ kavramının yeşermesini sağlayan ahiler, bu coğrafyada aslında esnaf teşkilatı olarak karşımıza çıkıyor. Yalnızca teşkilat değil, yardımlaşma başlığını besleyen ahilik, vatandaşların meslek edinmesine yarıyor. Bilgilerin nesilden nesile usta çırak ilişkisiyle aktarımı yanı sıra doğru ahlak ve kültüründe kendini kuşaktan kuşağa yaşatmasına alan tanıyor. Diğer yandan Ahi Evran’ın eşi Fatma Bacı, tarafından Dünya’da bir ilk gerçekleştiriliyor ve Bacıyan-ı Rum yani Anadolu Kadınlar Birliği'ni kuruluyor. İşte ahi kültürü bu coğrafyada kendini böylesine yaşatıyor. Böylesine önem kazanıyor. Kilise camlarını, ebrunun ahşapla buluşmasını ve el zanaatlarını bizlere anlatan iki kadın ahilik kültürünü ustalardan öğrenip, çıraklarına aktarışını, “Yalnızca üretmek değil, güzel ahlak ile birlikte bizler unutulmaya yüz tutan bu zanaatları nesilden nesile aktarmaya devam edeceğiz” diyerek açıkladı.

KRİSTAL SERÜVEN

Vitray tekniği 9. Yüzyıldan bu yana geliştirilen ve kesilen camların kurşun çıtaların arasına konmasıyla yapılan çok köklü bir zanaat. Çocukluğundan bu yana vitray ile sanatını yansıttığını aktaran İzmirli Ege Vitray Cam Tasarım Firma Yetkilisi Nejla Göktaş, “Bu işi bir vitray atölyesinde bana ustam öğretti. Güzel Sanatlar Eğitim Fakültesi Mezunuyum. Alt yapıyla birlikte hem alaylı hem mektepli ilerledim. İşimi sevdim. Mustafa ustam emek emek aktardı bizlere. Güzelyalı’da gençliğim, çocukluğum geçti camların arasında. Ustam olmasaydı şimdinin ürünlerini, şimdinin ekmeğini yani bu unutulan zanaatı asla öğrenemeyecektim. Yalnız üretmeyi değil; anlamayı, anlaşılmayı, hakkı, hukuku da öğrendik. Kendi atölyemde 10 yıldır çalışıyorum. Bir 10 yıl öncesinde başka bir atölyede bulundum hepsinin üzerine birde çıraklığım var. Bu işe herkes çok yumuşak bakmıyor. Cam çok sert bir malzeme. Sevmeden oynamak mümkün değil. Bu nedenle gençler pek ilgilenmiyor. Şuan iki yetiştirdiğim çırak var. Daha öncede yetiştirmeye çalıştım. Bu işe aşk lazım. Zahmetli, ince ve zor bir iş… Yavaş yavaş azalan bir meslek. Bu işin bir Uzakdoğu’su yani hazırı olmuyor. Hazır bir ürün olmadığından korkum umarım gelecekte yok olmaz… Ben elimden geldiğince aktarmaya çalışıyorum. Yok olmaması için elimizden geleni yapacağız. Gençlerin seveceği bir hale yani kilise camlarını yaptığımız gibi eski bir tarzda değil de ürünleri modernle harmanlayarak devamlılığı sağlamaya çalışıyoruz en azından” ifadelerini kullandı.

KİLİSELER, CAMİLER VE ÇIRAKLAR

Kadın olarak çalışmanın zorluklarını ve kadınlar arasında birbirlerine destek vererek üretimde bulunduklarını vurgulayan Göktaş, “Kadın olarak çalışmak zaten tüm işlerde geriden başlatıyor sizi ama kadınlarla bir arada birbirimize destek olarak ilerlemek her zaman en önemlisi oldu benim için. Estetik yanları kadın olduğum için ekleyebiliyorum eserime. Eserlerimde ruhumu aktarmaya çalışıyorum. Bu bir zanaat. Müşterilerin istediğini düşünüyorum ama atmosferi görüp oraya koyduğum camda bir sanat olmasını öncelikli buluyorum. İşin içinde yılların birikimi, emek, sanat ve bolca zanaat var. İbadethanelerde yaptığım çalışmalar örneğin kiliseler, katedraller, camilerde uygulanan vitray uygulaması benim için çok özel. Bu işlerde çok duygulanıyorum ve elimdeki zanaata teşekkür ediyorum “açıklamalarında bulundu.

SUYUN RENKLE BULUŞMASI

Ebru, geçmişten günümüze kadar gelen en eski sanatlardan biri olmakla birlikte pek çok yerde gördüğümüz bir desen. Ebru sanatının geçmişi ise 1440’lı yıllara dayanıyor. Ebruyu ahşapla buluşturan ve bu tekniğin patentini alan İzmirli Highwayconcept Tasarım Firma Yetkilisi Hilal Mutlu, “Ebru sanatı, kendi kültürümüzden gelen ve bizi yansıtan bir sanattır. Bu sanat bize ustalarımızın öğrettiği bizim ise gençlere aktarmaya çalıştığımız çok mühim bir alan olarak hala varlığını sürdürüyor. Varlığının sürmesi için çalışmaya devam ediyoruz. Yalnızca ebruyu değil, nasıl davranacağımızı, hayatta bir birey nasıl olacağımızı, doğruyu, yanlışı, eskiyi, yeniyi... Hayatın değerlerini de öğrendik. Eskiden günümüze kadar aktarılmış, işlenmiş tekrarı olmayan kendine has, müstesna bir desen. Pek çok tarihi eserde, bulguda bulabilirsiniz. Bu anlamda zaten tekrarı da yok. Kendine has ve özgün oluşu bunun en öncelikli nedeni olabilir. Diğer yandan yaşamasını ve devam etmesini istiyorsak yenilikten korkmamalıyız. Eskinin ve yenin sentezi çok önemli. Bu nedenle sanatın her alanında kimselerin bilemediği bazı yönler vardır. Gördüğümüz öğeler biz farkında olmasak dahi tanıdık olabilirler. Eski bir desen yeni bir tasarımı şekillendirebilir. Bir dönem unutulacağından çok korktuğum bir alandı ebru. Ama belediye kursları, açılan sanat atölyeleri tam aksini gösterdi. Hatta fazlasıyla ilgi duyulan bir hobi alanı haline dönüştü. Fakat gençlerin ilgisi pek yok yine de insanların merakla, keyifle takip ettiği ve ilgilendiği bir şey artık. Bu nedenle yok olmayacağına inanıyorum” diye konuştu.

‘ESTETİĞİN KENTİ SMYRNA’

Sanatın kendini yaşattığını belirten Hilal Mutlu, “İzmir; tarihten beri eski adı ile Smyrna, sanatın, estetiğin kenti olmuş. Öyle ki bolca kilise ve havra bulunuyor. İçlerinde desenler unutulmaya yüz tutmuş zanaatlar var. Her biri ayrı ayrı çok önemliler. Bu kent, her daim sanatın kenti olmaya devam edecek, inanıyorum. Hala ebru yapıyorum, hala her gün ebruyu ahşapla buluşturabilmek benim için çok özel… Gençler, sanatımıza yeterince kıymet vermiyor lakin yapmaya gönül verip isteyenlere ücretsiz öğretirim, bugüne dek öğrettiğim çocuklar da oldu. Gelsinler ve yeter ki gönülden istesinler!” dedi.

GELECEĞİN USTALARINI BEKLİYORUZ

Diğer yandan renkli camlarla sanatını şekilden şekle sokan Nejla Göktaş, “Unutulmaya yüz tutan bu sanat yaşasın istiyoruz. Uzun ömürlü kullanılan bu camlar yüzyıllardır varlığını sürdürüyor. Bizler, ustalarımızın bize öğrettiklerini aktarmak için can atıyoruz, umuyorum devam etmesini sağlayabiliriz. El emeği göz nuru opak camlar, kendinden renkli yani yüzyıllar sonra bile deforme olmuyor. Tek tek elmasla kesiliyor. Elmasın ardından renkler sanatımızla buluşuyor. Gelecek nesiller unutmasın isteyen herkese seve seve öğretmek için bekliyorum. Yüzyıllar sonra da bu camlar hayatımızın en değerli alanlarını renklendirsin istiyorum" ifadelerini kullandı. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber