Ebru, geçmişten günümüze kadar gelen en kadim sanatlardan biri olmakla birlikte duvarlarda, resimlerde desenlerini gördüğümüz eski bir sanat. Öyle ki ebru sanatının temelleri 1440'lı yıllara dayanıyor. Ebru da tarihin içerisinde aynen kağıt gibi İpek Yolu ve diğer ticaret yollarını kullanarak doğudan batıya yayılıyor… Gittiği ülkenin her yanını boyuyor. Bu geleneksel el sanatını Türkiye'de bir ilki gerçekleştirerek icra eden Hilal Mutlu, ebru sanatını alışkın olmadığımız yerlerde ahşapların ve mobilyaların üzerinde birer sanat eserine dönüştürüyor. Ebru yapmanın kendisini mutlu ve rahat hissettirdiğini söyleyen Mutlu, "Kültürümüzden doğan ebru sanatını modern zamanla harmanlayıp, estetik bir dokunuşla sevdiğimiz ürünlerde kullanarak özel tasarımlar elde ediyorum" dedi.

‘EŞSİZ ÜRÜNLER’

Önce kısaca kendinizden bahseder misiniz? İzmirliyim. Karataş civarında çocukluğum geçti. Üç kardeşin en büyüğüyüm. Eski bir aile olduğumuzdan yaşıtlarıma göre biraz daha şanslıydım. Hep kendimi bildim bileli el işleri, nakışlar, boyamalar yapardım… Bir zaman sonra iş hayatına atıldığımda hızla ilerleyerek önce minik üretimler daha sonra sanat danışmanlığı yapmaya başladım. Uzun yıllar içerisinde mobilya sektöründe ve iç mimari alanda butik projelerde ve Türkiye’nin önde gelen ailelerin dekorasyon işlerinde sanat danışmanlığı yaparken mobilya fuarına katıldım. 2010’da başladığım katılım tecrübesi daha sonra 2016 yılında Smyrna Sokak projesi ile sektörün bir araya gelmesine öncülük etmeme vesile oldu... Özellikle ebru ile ahşabı buluşturan projelerim ile çıkardığım konsept mobilyalar, ahşap işlemeler sektörde fazlasıyla yankı uyandırdı diyebilirim. Projelerinizden biraz bahseder misiniz? Pek çok tasarım projesinde bulunmakla beraber, elimden geldiğince Osmanlı tasarımlarını bulundurduğum senelerce katıldığım fuar çalışmalarımız bulunmakta. Bu çalışmalarda hep özel tasarımlarla bulundum. Özel üretimler yapmak istediğim pek çok eser fikrim vardı kafamda. En büyük başarılarımdan biri ise bana kalırsa ebru gibi bir sanatımızı alıp ahşaba aktarmış olmam. 2016 senesinde patent için başvuruda bulundum. Biz sanayide bir sanat atölyesiydik. Uzun zamandır zaten biz kişiye özel tasarım ürünler üretiyorduk. Ben ayrıca özel olanı daha da özel yaptım, ebruyla birleştirdim, sonrasında patent almak istedim. Çünkü fabrikasyon ürünü olmasın istiyorum, ebru özel bir iş. Böylesine özel ve anlamlı bir sanatın süslediği ürünler fabrikasyon haline gelmesin. Mobilyaların eşi benzeri yok. Bu tasarım fikrinin aklıma gelmesi ile birlikte pek çok fikri deneyerek kendimi ilerlettim ve mobilya tasarımlarımda kullandım. Türkiye’de ahşap ile ebruyu buluşturan bir tek ben olduğum için fikri ve özel tasarımları kendi marka bünyemde barındırıyorum.

‘GÜZEL DEDİĞİMİZ, BİZE YAKIN OLAN’

Biraz bu fikirle beraber aklımda canlanan şu soruyu sormak istiyorum, sanat anlayışınız ebru sanatı ile birlikte nasıl şekilleniyor? Yani Ebru ile ilgili olarak önce öğrenmek istediğim neler kullanılıyor? Nasıl yapılıyor? Sizin özel bir tekniğiniz var mı? Eğer varsa bu tekniği kullanış biçimleriniz? Kendi geçmişimiz, sanatlarımız, kültürümüzden getirdiklerimizle modern zamanı birleştirip sentezleyebiliriz. Zaten bizim kitaplardan, tablolardan görmeye alışık olduğumuz, kullandığımız eserlerden ebru desenleri. Asla tekrarı olmayan ürünler ortaya koyuyoruz. Neden biz bunu sevdiğimiz bir ürünün içinde mesela yatak başımızda görmeyelim. Teknik elbette uygulama pratiği ile doğru orantılı olarak kolay ya da zor. Önce doğal boyalarla işlediğim desenleri ahşaba geçiriyoruz daha sonra koruyucu malzemelerle sabitleniyor. Dikkat ve özenle rengarenk desenler ortaya çıkıyor. Her zevke her eve uygun şekilde süslemeler yapılabiliyor. Detaylandırmak gerekirse Ebru yapımında boya, kitre ve sığır ödü kullanıyoruz. Ebru kâğıdının yapımında, doğadaki renkli kayaç ya da topraktan elde edilen ve toprak boya denen boyalar kullanılır. Bunlar madeni ya da bitkisel kökenli ve suda erimeyen boyalardır. Diğer bir madde suya yapışkan bir koyuluk ve yoğunluk vermek için kullanılan zamk, kitre olarak adlandırılır. Beyaz bir toz aslında eskiden Anadolu’da yetişen bazı bitki türlerinin gövdelerinden alınıyor. İnsanların en ilginç bulduğu kısım ise sığır ödü… Bizlerde eskilerden biliyoruz elbette bunları. Boyaların su üstünde, dibe çökmeden dağılması için sığır ödü kullanılır. Peki, zevk ve tercihlerin bir ölçütü yoktur elbette fakat sizce ‘sanatta yahut indirgeyecek olursak eserde güzel’ nedir? Güzellik dediğin şey, insanlar eğer güzel bir şeyler yapmak isterlerse oluşuyor. İster ebru olsun ister başka bir sanat olsun bunlar bizim özümüzde olan şeyler, güzel şeyler. Taklitten uzak durup gerçeğini yansıtmalıyız. Güzel dediğimiz şey bize yakın gelen, bildiğimiz noktalardan çıkmış eserlerde bulunuyor bence. Kavram olarak güzel çok değişken elbette bazen bir rengi, deseni beğenmenin altında mana bulamayabiliyoruz… Yine de beğeniyoruz… Bu nedenle en fazla diyebileceğim şey güzel bize yakın olandır.

‘ÜCRETSİZ ÖĞRETİRİM’

Ebru eserlerin böylesine sevilmesinin altında ne yatıyor olabilir sizce? Ebru sanatı, kendi kültürümüzden gelen ve bizi yansıtan bir sanattır. Kopyala yapıştır mantığından çıkan herkes bunun farkına varabilir. Güzeli konuştuk ebru ise çok eskiden günümüze kadar aktarılmış, işlenmiş tekrarı olmayan kendine has, müstesna bir desen. Pek çok tarihi eserde, bulguda bulabilirsiniz. Bu anlamda zaten tekrarı da yok. Kendine has ve özgün oluşu bunun en öncelikli nedeni olabilir. Tarihsel bir dokunuş yaptığınız eserler bu sanat nadir olduğu için mi ilgi görüyor? Yoksa popüler olduğu için mi? Ayrıca günümüzde ebru sanatıyla beraber gerçekleştirdiğiniz eski-yeni sentezini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yenilikten korkmamalıyız. Eskinin ve yenin sentezi çok önemli. Bunlar her zaman bize yakın gelirler. Bu nedenle sanatın her alanında kimselerin bilemediği bazı yönler vardır. Gördüğümüz öğeler biz farkında olmasak dahi tanıdık olabilirler. Eski bir desen yeni bir tasarımı şekillendirebilir. Bir dönem unutulacağından çok korktuğum bir alandı ebru. Ama belediye kursları, açılan sanat atölyeleri tam aksini gösterdi. Hatta fazlasıyla ilgi duyulan bir hobi alanı haline dönüştü. İnsanların merakla, keyifle takip ettiği ve ilgilendiği bir şey artık. Peki, İzmir’de sanat ve sanatçıya yönelik genel bir değerlendirme yapsak… ? İzmir tarihten beri eski adı ile Smyrna, sanatın, estetiğin kenti olmuş. Öyle ki kiliseler, havralar bolca bulunuyor. Her biri ayrı ayrı çok önemliler. Zaman içerisinde her yerde olduğu gibi sanata ilgi ve duyarlılık artıyor. Bunun çok güzel örneklerini görebiliyoruz. Çok fazla insan gelip öğrenmek istiyor. Eski ve yeni sentezi artık sanatta çok değerli bir hale geldi. Hala ebru yapıyorum, bunun için gönül verip yapmak isteyenlere ücretsiz öğretirim, yeter ki gönülden istesinler… Rana Beyza Öztürk / Özel Haber