İzmir kısa süre öncesinde boş durumdaki barajlar ve artan susuzluk tehlikesini konuşurken, bu kez geçtiğimiz günlerde yaşanan sel felaketi sonrasında dolan barajlardaki su tahliyesi tartışılmaya başlandı. EGEÇEP (Ege Çevre ve Kültür Platformu) Dönem Sözcüsü ve Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, İzmir'de son dönemde gündeme gelen susuzluk tehlikesi ve ardından aşırı yağışlar neticesinde yaşanan son sel felaketiyle birlikte barajlardaki su tahliyesini Ege Telgraf'a değerlendirdi. Karababa, Yarımada bölgesi ve İzmir genelini yakından ilgilendiren Çamlı Barajı projesinin en kısa sürede hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizerek, alınacak ek önlemleri de paylaştı.

‘DİĞER BARAJLAR SUSUZLAŞIYOR’

İzmir'de yaşanan su sorununa çözüm getirecek en önemli projelerden bir tanesi olan Çamlı Barajı projesine dair önemli değerlendirmeler yapan EGEÇEP Ali Osman Karababa, şunları söyledi: “Çamlı Barajı'nın yapılacağı alanda kesinlikle yeni bir baraja ihtiyacımız var. Susuzluk gelecekte iklim krizinin ortaya çıkartacağı gerçeklerden bir tanesi. Son dönemde aşırı yağışlar ve seller ile de karşılaşıyoruz. Balçova Barajı son aşırı yağışlar ile birlikte dolunca su tahliyesi yapıldı. Ama bu her zaman olacak, kentlerin su ihtiyacı her zaman karşılanacak diye bir şey yok. Esas gerçeklik karşımızda bizi bekleyen kuraklık. Hükümetler arası iklim panelinin sunduğu raporlarda Türkiye, Akdeniz Havzası'nda en önce kuraklığı yaşayacak, bunun bedelini ağır ödeyecek ve kuraklıktan ötürü çölleşecek ülkelerin başında geliyor. Aşırı yağışlarda barajlar doldu, kapaklar açıldı ama bu bize ileride yağışların devamlı olacağı ve su sıkıntısı yaşamayacağımızı göstermez. Böyle bir garanti yok. İklim krizine dair bilimsel raporlara göre aşırı sıcaklar artacak. O yüzden Türkiye ve Anadolu Havzası için bir kuraklık ve çölleşmeden bahsediyoruz. Düzensiz ve aşırı yağışlar artıyor. Bu da sel felaketi, heyelan ve afet riskini beraberinde getiriyor. Bizim suyu garantiyi altına alıp elimizde su kaynaklarını etkin kullanmamız gerekiyor. Çamlı Barajı bu açından çok önemli. Eğer bu baraj yapılırsa 150-200 bin kişinin günlük su ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede bir baraj olacak. Bu Yarımada bölgesinde İzmir'in önemli bir bölümünün ihtiyacını karşılayacak. Yarımada İzmir'in en kurak bölgesi. Yaz aylarında da artan nüfusla birlikte, buradaki kapasite yetersiz kalıyor ve o bölgedeki diğer barajlarda susuzlaşıyor, buharlaşıyor. Oraya mutlaka ve mutlaka yeni su kaynakları gerekiyor. Çamlı Barajı da bu bağlamda önemli bir proje. Bu nedenle sürekli Çamlı Barajı yapılsın diyoruz. Diğer yandan, Çamlı Barajı konumu itibarı ile yüksekte bir alanda. Akışkanlık açısından ilave bir enerji gerektirmeden kente rahatlıkla su verilebilecek bir konumda. Hem kapasite büyüklüğü, hem de konumu nedeniyle EGEÇEP olarak biz bu barajın mutlaka yapılması gerektiğini savunuyoruz.”

‘BÜYÜME ENGELLENMELİ’

EGEÇEP Dönem Sözcüsü Karababa, baraj projesinde gelinen son nokta ve Efemçukuru bölgesindeki altın madeniyle ilgili yaşanan hukuki sürece dair ise şunları kaydetti: “Bu barajı önce DSİ yapacaktı ancak sonra vazgeçtiler. Şimdi İzmir Büyükşehir Belediyesi bu projeyi hayata geçirmek istiyor. Ancak ne yazık ki belediyenin bunu yapmasına izin vermediler, onun yerine Efemçukuru Altın Madeni'ne izin verdiler. Ve süreç buraya kadar geldi. Biz EGEÇEP olarak orada çalışan altın madenine karşı dava açmıştık ve hukuki süreç devam ediyor. Barajın yapılabilmesi için öncelikle bu altın madeninin kapatılması ve bölgenin ıslah edilmesi gerekiyor. Su toplama havzası içerisinde oluşabilecek risklerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Ancak ondan sonra baraj yapılabilir ve su tutabilir. Belediye her ne kadar bu barajı yapmak istese de izin vermiyorlar. Yarın öbür gün susuzluk yaşamaktansa yüksek maliyete razı olmak zorunda kalabiliriz. Bugün Suudi Arabistan onca para harcayıp denizden aldığı tuzlu suyu arıtarak kentlerinde kullanıyor. Bu zaten gelecekte zorunluluk halinde her yerde yapılacak. Çünkü küresel ısınma ile karşı karşıyayız. O nedenle madenin kapatılarak barajın yapılması çok önemli. Su altından daha değerli. Bunu bir gün anlayacağız. Bizim elimizde böyle imkan varken neden deniz suyunu kullanmayı düşünelim ki? Diğer yandan, geleceğe yönelik gıda ve su yeterliliğini sağlayabilmek için kentlerimizin büyümesini engellemek zorundayız. İnsanların kırsalda kalmasını sağlayacak, hatta kırsalı kente tercih etmelerini, orada yaşamalarını sağlayacak önlemleri hayata geçirmek zorundayız. Eğer nüfus kent merkezlerinden kırsal bölgelere dağılırsa bizim su talebimiz de azalacak. Nüfus dağılımı farklı alanlarda olacağından farklı seçeneklerle bu talep daha rahat biçimde karşılanabilir. Ama kentlerin nüfusu bu şekilde artmaya devam ederse, bu su talebini karşılamak daha zor, hatta bazen imkansız bile olabilir. Mutlaka kentleşme politikalarını gözden geçirmek ve insanların kentte değil de, kırsal kesimde daha çok yaşayabilecekleri altyapıyı hazırlamak gerekiyor. Kent ne kadar büyürse, su talebimiz de o oranda artacak. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, nüfusu 5 binin altındaki yerleşim alanlarında kişi başı su tüketimi günde 60 litre iken, bu rakam büyük kentlerde ortalama 150 litreye çıkıyor.” Erman Şentürk / Özel Haber