2019 yılı geride kalırken Türkiye’nin en önemli konu başlıklarından biri yine eksiği, gediği, başarısı, umutlarıyla eğitim oldu. Yılın bitmesiyle geçtiğimiz 2018 yılının Temmuz ayında göreve gelen ve adeta sorunlar yumağına dönen eğitimi daha iyiye götüreceğine inanılan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da kendi sistemiyle bir yılı geride bırakmış oldu. Peki Bakan eğitim camiasının beklentisini karşılayabildi mi? Geride kalan yıl eğitim ve öğretim hayatımızı nereden alıp, nereye götürdü? Bu kez veliler anlatıyor. İzmir’de kurulan Veli-Der’in Karşıyaka Şube Başkanı Turgut Aydın ile derneğin çalışmaları ile taleplerinin yanı sıra Türkiye’deki eğitimi kantinlerinden özel okullara kadar tüm yönleriyle konuştuk. Turgut, “Sorunlar ortadayken çözüm yönünde adım atılmıyor. Bunun biz bir tercih olduğunu düşünüyoruz. Sistem eğitimi dinselleştirme ve ticarileştirme üzerinde duruyor” diyor. - Veli-Der Karşıyaka Şubesi Ocak 2019’da kuruldu. Tam bir yıl oluyor. Ne tür etkinlikler yaptınız, hangi uygulamalar ve çalışmaların içindeydiniz? Kurulduğumuz günden bu yana pek çok etkinliği hem bağımsız hem de bileşeni olduğumuz Karşıyaka Kent Konseyi ile birlikte gerçekleştiriyoruz. Dezavantajlı bölgelerde yaşayan çocuklarımızı yıl boyunca düzenlediğimiz etkinliklerle tiyatroyla ve kitapla buluşturduk. Her seferinde yaklaşık 800 çocuğumuzu tiyatroya götürüyoruz, 2019’da da 1750 kitap dağıttık okul önlerinde çocuklarımıza. Velilere seçmeli dersler konusu başta olmak üzere haklarıyla ilgili bilgilendirme çalışmaları yapıyoruz. Biliyorsunuz Onur Mahallesi’nde bulunan Milli İrade Ortaokulu’nun ihtiyaç olmamasına karşın imam hatip ortaokuluna dönüştürülme süreci var. Biz başından beri bu sürecin içindeyiz, bu zorlayıcı uygulamaya karşı çalışma yürütüyoruz.

‘TÜM ÖĞRENCİLER MAĞDUR’

- Sizin de söylediğiniz gibi başından beri bu sürecin içindesiniz. Neler oluyor Onur Mahallesi’nde? Bakın dönüştürülmek istenen söz konusu okula 1.5 kilometre uzaklıkta imam hatip ortaokulu bulunuyor. Yine Milli İrade Ortaokulu’nun kontenjanlarının yarısı boş. Burada dört tane sınıf açılarak süreci başlattılar. Tüm öğrenciler bu süreçten dolayı mağdur olmuş durumda. Geçtiğimiz yıl tam gün eğitim veriliyordu okulda ancak bu dört sınıf açıldıktan sonra ikili eğitime geçilerek sınıf mevcutları yükseltildi. İmam hatip sınıflarında ise ortalama 15 öğrenci var. Bu çocuklarımızın da mağduriyeti var çünkü öğretmen eksikliği nedeniyle bazı dersleri boş geçiyor. Bu nedenle mahallede tüm inanç grupları ve düşünceden insanlar bu zorlamaya karşı. Daha önce 772 imza toplandı ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne teslim ettik. MEB bize müfettiş raporlarının olumlu olduğunu ve açılabileceğini ifade etti. Ardından Valilik’e başvuru yapıldı. Veliler yakın zamanda hukuki süreci başlatacak. İzmir Barosu velilere destek oluyor bu ve diğer hukuki süreçlerde. Veliler de bu anlamda çalışmalarını sürdürüyor.

‘BAKAN BEKLENTİYİ KARŞILAYAMADI’

- Biliyorsunuz Bakan Ziya Selçuk 2018 Temmuz’da göreve başladı. O süreçte kendi sistemini kurmamıştı. Ancak 2019’u dolu dolu bitirdi. Bakan’ın performansını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bakan Ziya Selçuk ilk göreve başladığında toplumun genelinde laik, bilimsel eğitim sisteminin tesis edeceği yönünde bir görüş oluşmuştu. Ancak zaman içinde işin çok da beklendiği şekilde yürümediğini, yaşayarak gördük. Eğitimin niteliğinin arttığını göremiyoruz. PİSA sonuçlarına baktığımızda Türkiye OECD ülkeleri arasında Macaristan ile birlikte son sırada yer alıyor. Bu da Sayın Bakan’ın performansının ne derece düşük olduğunun iyi bir göstergesi. Eğitimde laik eğitimden uzaklaşılıyor. 2019’daki uygulamalar geçmiş yıllardan çok büyük farklılık göstermedi. 2013 yılında 4+4+4 eğitim sistemine geçilmesiyle birlikte okullaşma oranı düşüyor. İlkokullarda yüzde 99.5 olan okullaşma oranı yüzde 95’e kadar geriledi. Ortaokullarda yine aynı şekilde yüzde 94’leri, liselerde yüzde 83.5’leri görüyoruz. Buna bağlı olarak açık liselere giden öğrenci sayısında büyük bir artış var. Çünkü eğitimde niteliksizlik ve dinselleşme artıyor. Sınav sistemlerinde yapılan değişikliklerle çocuklar imam hatip liselerine zorlanıyor. Buraya gitmek istememek için açık liseye yönelen çok sayıda çocuk var. Ya da çocuk yaşta iş hayatına veya evliliğe adım atıyor. Yani çocuklar eğitim hakkından mahrum bırakılıyor. Sorunlar ortadayken çözüm yönünde adım atılmıyor. Bunun biz bir tercih olduğunu düşünüyoruz. Sistem, eğitimi dinselleştirme ve ticarileştirmeye çalışıyor.

‘EĞİTİM PİYASALAŞIYOR’

- Eğitimin ticarileştirildiği, metalaştırıldığı çok farklı kesimler tarafından sık sık dile getiriliyor… Evet, çünkü ticarileştirmek amacıyla dinselleştiriliyor süreç. Bu ikisini birbirlerine paralel götürülüyor. Bu bir tercih üzerinde yapılıyor. Eğitim sistemimizin önce içi boşaltıldı, ardından bu boşalan alana dini öğeler dolduruldu. Müfredat buna göre dizayn edildi ve din adamı yetiştirmek üzere eğitim veren okulların sayısı da arttırıldı. Veliler çocuklarını bu okullara vermemek için özel okulların kapılarına yığılıyor. Okulların kontenjanları boş kalıyor tüm çalışmalara rağmen. İnsanlar zaten dar olan gelirlerini çocuklarının yarını için ipotek ediyor. Çünkü çocuklarına bu zorla verilmeye çalışılan düşünceleri vermek istemiyor insanlar. 2002 yılında özel okulların devlet okullarına oranı yüzde bir civarındayken bugün yüzde 25’lere yükselmiş durumda. İstanbul’da özel okul sayısı, devlet okulları sayısını geçmiş durumda düşünebiliyor musunuz? İnsanlar bütçelerini zorlayarak çocuklarına bilimsel eğitim vermek istiyor, bu okullara yöneliyor. Bu okullarında maalesef niteliği giderek düşüyor. Çünkü bir binanın birkaç katını kiralayarak burada okul açıyorlar. Çünkü devlet özel okullara öğrenci başına dört bin liraya yaklaşan teşvikler, destekler veriyor. Bu sistemin içinde veli hem çocuğu, hem bütçesi hem de kendi için endişeleniyor, sıkıntının büyüğü velilerin sırtına yükleniyor. Eğitim gibi en temel haklar ticari bir metaya dönüştürüldüğünde çalışanların da, çocukların da, velilerin de hakları gasp ediliyor. Doğa Koleji örneğini görüyoruz ve dahası Türkiye’de bu şekilde olan 200’den fazla özel okul olduğu söyleniyor. Biz eğitimin parasız, laik ve bilimsel olması gerektiğini her defasında söylüyoruz. Bu olaylar bizi doğruluyor.

‘BAKANLIK GÖREVİNİ YAPMALI’

- Son günlerde kantinde satılan bir markanın ürünlerinden dolayı iki çocuk yaşamını yitirdi bildiğiniz gibi. Bu okul kantinlerinin, satılan ürünler başta olmak üzere tüm dinamikleriyle durumunu gündeme getirdi. Veliler olarak siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu olayları? Kantinlerde satılan yiyecek, oyuncak ya da diğer ürünlerin durumu, son günlerde iki çocuğumuzun hayatını kaybetmesiyle ancak gündeme geldi. Ama bu sorunlar okullarımızda uzun süredir yaşanıyor maalesef. Çünkü okullarımızda çocuklarımıza hizmet veren kantinlerin denetimleri yeterli düzeyde ve doğru şekilde sağlanmıyor. Kantinlerin neye göre, nasıl, ne şekilde işleyeceği, nasıl denetleneceği gibi sınırlarını belirleyen yönetmelik için bile çalışmalar çok geç başladı. Ki hala yok. Çıkarılmak istenen yönetmelik bile kantincilerin baskısıyla ertelenmişti. Ve üstüne de maalesef bu acı dolu olaylar yaşandı. Şimdi bir takım çalışmalar yürütülüyor ancak sormak gerekir ki illaki birilerinin, bir çocuğumuzun zarar mı görmesi gerekiyor? Yani ülkemizde süreçlerin doğru şekilde yürümesi için bir çocuğumuzun ölmesi mi gerekiyordu? Bu tür olayların öngörülmesi gerekir. Tabii ki okullarda çocukların tüketeceği gıdalar olacaktır. Ancak bu gıdalar mutlaka ve mutlaka sıkı bir denetimden geçirilmeli. Son kullanma tarihlerinden, içlerindeki katkı maddelerine kadar her şey gözetimden geçmesi gerekiyor. Sağlık açısından sorun yaratacak hiçbir şeyin okulun bahçesine dahi sokulmaması, çocuklara satılmaması gerekir. Her alanda da olduğu gibi bu alanda da amaç sırf kar etmek olunca eğitim gibi sağlık konusu da ikinci plana düşüyor maalesef. Sizin tek amacınız kar, para, rant ise diğer temel hakları gözetmiyorsunuz. Burada da yaşanan maalesef bu. Çocukların sağlığı söz konusuyken yönetmeliği çıkarmak yerine erteliyorsunuz. Burada Milli Eğitim Bakanlığı üzerine düşen görevi hızlı ve ivedi şekilde yerine getirmeli. Utkucan Akkaş / Özel Haber