Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim İş) İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Adem Yıldırım, salgın sürecinde eğitimde yaşanan sıkıntıları, tam kapanma ve sektörün geleceğine ilişkin düşüncelerini Ege Telgraf’a anlattı. Yıldırım, “Eğitim, toplumun tüm alanlarını kapsayıcı ve herkesi kucaklayacak bir sistem içine alınmalı” dedi. Korona virüs salgını nedeniyle hem eğitimcilerin hem de öğrencilerin zorlu bir süreç geçirdiğini belirten Başkan Yıldırım, “20 milyonluk bir eğitim ordusundan bahsediyoruz; 18 milyondan fazla öğrenci ve 1 milyondan fazla eğitim çalışanı… Bu bir yıl içinde çok şey yaşadık; pandeminin ortaya çıkmasıyla birlikte uzaktan eğitim sürecine geçilmesi, öğretmenlerin öğrencilere ulaşma çabası bizi geçtiğimiz yıl eylül ayına kadar getirdi. Eylül ayında tekrar yüz yüze eğitime başlayacağımızı düşünürken yine bir uzaktan eğitim sürecine geldik ve bu süreç içinde sürekli bir anlık değişen kararlarla karşı karşıya kaldık. Bakanlık önce uzaktan eğitim sürecinin notla değerlendirmenin mümkün olmadığını, telafi eğitim programı yapılacağını söylerken sonra bundan kendisi vazgeçti. 2021 yılı mart ayı içinde uzaktan eğitim sistemini okullarda yüz yüze sınavlarla değerlendirdik. Hatta o kadar çağrı yapmamıza, yüz yüze sınavların şu anda doğru olmadığı ve artık bir an önce aşılanmanın tamamlanması gerektiğini vurgu yapmamıza rağmen bunu yaptık. Arkasından zaten yüz yüze sınavların yapılması günlük vaka tablolarına da yansıdı. Bugün günde 50 ila 60 bin vaka görülüyorsa bunun iki sebebi var; bir lebalep kongreler, iki yüz yüze eğitim ve sınav dönemi. Hatta bu süreç içerisinde birçok arkadaşımızı da kaybettik. Baktığınız zaman bizim öğrendiğimiz yaklaşık 300 eğitim çalışanı virüs nedeniyle yaşamını yitirdi. Bakanlık burada bizi duymazdan geldi, hatta kendisi şubat ayında bir köy okulunda ilk aşısını olarak öğretmenlere müjde verdiğini duyurdu ama bugün geldiğimiz noktada sadece okul öncesi ve ilkokul öğretmenleri aşılandı. Ancak yüz yüze eğitime geçen 8 ve 12’nci sınıfların branş öğretmenlerini aşılamadılar” ifadelerini kullandı.

‘NE OLACAĞINI BİLMİYORUZ’

“Hala önümüzde karanlık bir tablo var” diyerek açıklamalarını sürdüren Başkan Yıldırım, “Uzaktan eğitim sürecindeki açıkları kapatamadık; yani öğrencilerin internete erişimini, teknolojik imkanlardaki yetersizliklerini gideremedik. Her geçen gün bize gelen bilgiler uzaktan eğitime katılan öğrencilerin sayısının düşmeye devam ettiğini gösteriyor. Yani geçmişte televizyonu ya da tableti olmayan öğrencilerin varlığından bahsederken, bugün o imkanlara sahip olan öğrencilerin de uzaktan eğitim sürecinden kopmaya başladıklarını gözlemliyoruz. Bu değişen kararlar ve iyi yönetilemeyen süreç çocuklarda da olumsuz motivasyona neden oldu. Onlar da bir nevi bıraktılar; keyfe keder bir hale dönüşmeye başladı. Sınavlar 3 Mayıs’ta olacak denilmişti ama şimdi önümüzde 17 Mayıs gibi bir tarih var. Bu tarih sonrasında ne olacağını bilmiyoruz” diye konuştu.

AŞIDA ‘İHTİMALLER…’

“Şu ana kadar öğretmenlerin ne kadarı aşılandı?” sorusuna da yanıt veren Yıldırım, “Yüzde 20 ile 30’u geçmemiştir. Ben bu süreçte hem Sağlık hem de Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu süreçte bütün öğretmenleri aşılamak gibi bir niyeti olmadığını da düşünüyorum. Örneğin, mayıs ayının başında tüm eğitim çalışanlarını aşılasalar ikinci dozları da haziran başında vurulsalar, antikor üretme süreci de 15 gün, yani haziran ayının sonuna kadar aşı yeteri kadar antikor üretti… Peki aşı ne kadar süre koruyor? 6 ay. Arkasından yaz tatili gelecek, okullar zaten kapalı olacak. Sanki ‘Öğretmenleri bu dönem gereksiz mi aşılıyoruz? Aşılama takvimlerini gelecek yılın başına koysak da yüz yüze eğitime geçsek…’ anlayışı hakim olabilir mi, bilemiyoruz. Bu da benim düşündüğüm ihtimallerden bir tanesi. Şubat ayında bütün öğretmenleri aşılamış olsalardı ikinci dönemi çok rahat yüz yüze sınavlarla götürebilirdik” açıklamalarında bulundu.

‘BAŞARISIZ OLUNDU’

En büyük sorunun da çocukların geride kalan bir yıl boyunca yeterli eğitimden uzak kalması olduğunun da altını çizerek sözlerine devam eden Yıldırım, şu ifadeleri kullandı: “EBA’da dünyanın en iyilerinden bir tanesiydik, uzaktan eğitimi de başarmıştık. Peki sonuçlar? Sonuçlar böyle söylemiyor… Sonuçlar bize bunda ne kadar başarısız olunduğunu gösteriyor. Biz bu nesli, bu kuşağı nasıl toparlayacağız? Elimizde plan ya da proje de yok. Bakanlığın bize sorup öğrenme gayreti de yok. ‘Bu işin mutfağında siz varsınız. Öğretmenlerim, ne düşünüyorsunuz?’ denilmiyor. Bu 1 ila 1,5 yıl da telafi edilebilir, bütün paydaşların düşüncesi alınarak bir şeyler yapılabilir ama bununla ilgili yapılan bir çalışma yok. Bence günü kurtarmaya çalışıyorlar. ‘Açtık, kapattık, bunu da sosyal medya üzerinden bir paylaştık, bitti’ gibi bir tavırları var…”

‘HİBRİTE KARŞIYIZ’

Bakanlığın son günlerde hem yüz yüze hem de uzaktan eğitimin kalıcı hale getirildiği ‘Hibrit eğitimi’ çok fazla gündeme getirdiğini de belirten Yıldırım, “Biz buna sonuna kadar karşıyız. Sınıf ortamında gerçekleştirilmeyen eğitim ve öğretim faaliyetlerinin hiçbir faydası yok. Gelin sendikaların, eğitim fakültelerin, eğitim gönüllülerinin görüşlerini alın ve ortaklaşa olarak bu süreci nasıl yönetileceğine karar verelim. Ancak birinci önceliğimiz eğitim çalışanlarının tümünün aşılanması. Aşı olmadan bu işi yürütebilme şansımız yok. Şu anda bakıldığında hibrit eğitimi zaten tecrübe ediyoruz. Öğrenci ile aynı ortamı paylaşmadan, onun sosyalleşmesine katkı sunmadan, bir ekran karşısında verilen bilgiyi almasını beklerseniz hata edersiniz. Almıyorlar. Biz sınıf ortamında çok daha farklı metotlar geliştirebiliyoruz ama ekrandan bir soru sorduğumuzda tıkanıp kalıyor, neden cevap vermediğini de soramıyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?” diye konuştu.

‘ÖĞRETMENİN SUÇU NE?’

Bakanlığın sırtındaki eğitim yükünü hafifletmeye çalıştığını da ileri süren Yıldırım, “Sayın Bakan, bütçenin çok büyük kısmının eğitim çalışanlarına gittiğini belirterek aslında bilinçaltını ortaya koydu. Personel ve okullardaki temel giderlerden kısılmak isteniyor. Mesela son bir yıl içinde okullarımızda kaloriferler yanmadı, su ve elektrik daha az tüketiliyor. Bundan da kar edildiğinin farkına varıldı. Bu bir yanlış! Eğitimde boşa giden gider diye bir şey yoktur. Ancak bu yetkililer eğitimdeki payı sürekli düşürdüler. Eğer eğitim milli bir sorun ve memleket meselesiyse aldığı payın diğerlerinden çokça fazla olması lazım. Bakın, uzaktan eğitimde öğrenciler eğitime katılmazsa öğretmenlerin ek ders ücreti kesiliyor. Biz her gün rapor veriyor, derse kaç katılım olduğunu söylüyoruz. Buradan bile tasarruf etme anlayışı içinde olan yönetim sistemi öğretmenin alacağı ek ders ücretine gözüne dikmiş durumda. Öğretmen eğitim vermek isterken çocuk bu sürece katılmamış, bunda öğretmenin suçu ne?” sorusunu sordu.

3600 EK GÖSTERGE

Son günlerde bir kez daha gündeme gelen ücretli öğretmenlik konusunda da değerlendirmelerde bulunan Yıldırım, ücretli öğretmenliğin bu ülkenin kanayan yarası olduğunu söyledi. Atanmaya bekleyen binlerce öğretmen olduğunu hatırlatan Yıldırım, “2021 yılında 20 bin öğretmen atanacağını söylediler ama bugün Türkiye’de en az 130 bin öğretmen ihtiyacı var. Birçoğunun cebinde 5 kuruş para yok. Öğretmenlere, eğitim çalışanlarına 3600 ek gösterge vaadinin verilmesinin üzerinden 3 yıl geçti. Bu hak öğretmenlere tanınsa arkadaşlarımız emeklilikte biraz daha iyi maaş alacak ve emekli olacaklar. Bizim hesaplarımıza göre 100 ila 120 bin arasında emekli olmayı bekleyen arkadaşımız var. 120 bin civarında da ücretli öğretmenimiz var. Yani yaklaşık 240 bin civarı öğretmen ihtiyacı var. Dışarıda ortalama 460 bin öğretmen atanmayı bekliyor. Bunların bir kısmını hemen istihdam edebilirsiniz. O zaman ücretli, sözleşmeli öğretmen uygulamasından vazgeçeceğiz, bütün öğretmenler kadrolu olacak, özlük haklarını alacaklar ve siz 3600 ek gösterge hakkını vererek bu sorunu çözmüş olacaksınız” dedi.

‘BU SORUNU ÇÖZERİZ’

Son olarak, “Eğitimde geleceğe dair en çok korktuğunuz şey nedir?” sorusunu da yanıtlayan Yıldırım, “Anayasal hakkın çocuklarımızın elinden alınması. Ücretsiz eğitimden vazgeçilmesi, özel sektörün eğitimdeki payının artırılması… Ve en büyük korkumuz içi boş bir kuşak yetiştiriyor olmak… Bizim tüm eğitim ve öğretim programlarını yeniden gözden geçirmemiz lazım. Son yıllarda gelen her bakan ‘yenilik’ adı altında bir şeyler ortaya koydu. Baktığınız zaman aynı hükümet, aynı anlayış. Ancak bizler zaman içinde hep geriye doğru gittiğimizi gözlemliyoruz. Çocuklarımız okulda temel bilgileri öğrensinler ama bunun yanında kültür, sanat, edebiyat ve spor gibi kendilerini geliştirebilecek alanlarla da tanışsınlar. Okullar onlar için bir yaşam olsun. Teknolojiyi öğrensinler, inovasyonla tanışsınlar, projeler üretsinler… Yoksa biz 8 saat boyunca sınıfa doldurup kuru bir eğitim vermeye karşıyız. Bunun için bizim yeniden yapılanmaya ihtiyacımız var. Eğitim, toplumun tüm alanlarını kapsayıcı ve herkesi kucaklayacak bir sistem içine alınmalı. ‘Hala umudunuz var mı?’ diye sorarsanız evet, var. Umutsuz değiliz. Bizler bu zor koşullarda çocuklarımıza ulaşmak için çabalayan eğitim ordusu olarak umutsuz değiliz. Kırgınlıklarımız var, bize sahip çıkılmadığını, mesleğimizin itibarının zedelendiğini düşünüyoruz. Ancak öğretmen olmadan da memlekette kalkınma olmayacağını da hepimiz biliyoruz. Biz bu sorunları çözeriz, yeter ki yetkililer bizi duysun” diye konuştu. Yağmur Gülü / Özel Haber