Korona virüs salgını, hayatın her alanında olduğu gibi geleceğin inşası eğitim sisteminde de birtakım sorunlara neden oldu. Pandemi döneminde eğitim ve öğretmen sorunlarına ilişkin bir anket çalışması yaptıklarını ve rapor hazırladıklarını belirten Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (Eğitim İş) İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Adem Yıldırım, elde ettikleri verileri Ege Telgraf’a anlattı. Salgın koşullarına göre sürekli değişen eğitim ve öğretim faaliyetleriyle birlikte özellikle ağustos ayından bu yana öğretmenlerimizin çok ciddi sorunlarla mücadele ettiğini gözlemlediklerini belirten Yıldırım, “Hem özlük hakları hem de uzaktan eğitim sürecinin sağlıklı ilerlemediği ilgili problemler yaşanıyor. Bunları bizler elimizden geldiğince çözmeye gayret ettik ama bir noktadan sonra bizim de yetemediğimiz noktalar oldu. 5-12 Aralık tarihleri arasında yaptığımız anketle, uzaktan eğitim sorunları, bu süreçte öğretmenlerin yaşadığı sorunlar ve ekonomik sorunlar araştırıldı. Anketimiz, İzmir 1 No’lu şubemize bağlı 11 ilçede ve çeşitli illerimizde sendikamıza üye öğretmenlerimizin katılımlarıyla gerçekleştirildi ve bin 280 öğretmenimiz katılım gösterdi” dedi.

‘FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ’

Anketin üç ana başlıktan oluştuğunu belirten Başkan Yıldırım, “Uzaktan eğitim sorunları ile öğretmenlerimizin yaşadığı ve genel anlamda ekonomik sorunlar… Bakanlığın açıklamalarına baktığımızda sürekli pembe tablolar çizildiğini görüyoruz. En son, “Google’da, Türkiye’de en çok aranan ifade EBA. Çok mutluyuz” denildi. Ancak önümüzde somut veriler var. Öğretmenlerimize, tüm öğrencilerimizin uzaktan eğitimden yararlanabiliyor mu diye sorduğumuzda öğretmenlerimizin yüzde 91,3’ü öğrencilerin tümünün uzaktan eğitimden yararlanmadığını düşünmekte. Bu durum öğrencilerin öğrenmede fırsat eşitliğine sahip olmadığını göstermekte. Şu anda uzaktan eğitimden yararlanamayan öğrencilerin yaşıtlarıyla aynı sınava girmeleri ve değerlendirilmelerinin de bir mağduriyet ortaya çıkarması kaçınılmaz bir sonuç olacaktır” ifadelerini kullandı.

UZAKTAN EĞİTİM…

Öğretmenlerin bu süreçte uzun çalışma saatleriyle yıprandığını ve emeğinin karşılığını da yeterince alamadığını belirten Yıldırım, “EBA ya da diğer platformlar üzerinden meslektaşlarımız öğretim faaliyetlerini gerçekleştiriyorlar ama akşam saat 21.00’e kadar süren çalışmalar oluyor. Hatta bazen okul sonrasında yapılması gereken toplantı ve faaliyetlerin saat 21.00’den sonra gerçekleştiğine de şahit oluyoruz. Mesai saati kavramı diye bir şey kalmadı. Kamu kurumunda çalışan hiçbir memura saat 17.00’den sonra keyfe keder iş yaptıramazsınız. Yaptırıyorsanız da bunun mesai ücretini vermeniz lazım. Bunun dışında bir düşünün; evde anne ve baba öğretmen, iki çocuk öğrenci… Aynı anda yapılması gereken dört uzaktan eğitim süreci… Teknolojik ihtiyaçlarını gidermek amacıyla böylesi zor bir dönemde kredi çekip tablet ya da bilgisayar almak zorunda kalan öğretmenlerimiz var. Anketimize katılan öğretmenlerimiz yüzde 76,3’ü yeni bir teknolojik araç almak için harcama yaptıklarını bildirmiş. Bugüne kadar kimse ona ‘Teknolojik bir ihtiyacın var mı?’ diye sormamış. Bunun yanı sıra, ‘İnternet erişiminde sıkıntı yaşıyor musunuz?’ sorumuza, öğretmenlerimizin sadece yüzde 17,1’i ‘yaşamıyoruz’ cevabını vermiş” dedi.

MÜFREDAT VE KAZANIMLAR

İnternete erişimde yaşanan sıkıntıların dersin bölünmesine, ders saatinin yarım saatten daha az sürmesine hatta bazen hiç yapılamamasına da neden olduğunun da altını çizen Başkan Yıldırım, şu açıklamalarda bulundu: “Bu sonuç müfredatın yetişmeyeceği ve konu sınırlandırması yapmak gerektiğinin en güçlü nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Öğretmenlerimizin çoğu uzaktan eğitimle birlikte öğrenciye verilmesi gereken kazanımların ulaştırılamadığını söylüyor. Bu önemli bir sorun. Bakanlık, çocuklara karne verilmesi gerektiğini söyledi. Peki, nasıl vereceğiz? İlkokullarda performans, yani sınavsız sadece öğretmenin kanaati üzerinden bir değerlendirme yapılacağı belirtildi. Ancak ortaokul ve liselerde sınav yapılacağı ifade edildi. Bizler burada kazanımları yeterince ölçebileceğimizi düşünüyor muyuz? Hayır, düşünmüyoruz. Şişirme notlarla karşı karşıya kalabiliriz. Biliyorsunuz, notların başarı puanına etkisi var. Bu çocuklarımız ama 8’inci ama 12’nci sınıfta sistemli bir sınava girecekler. Orada eğitimdeki fırsat eşitliğini derinleştirecek ve eşitsizliğe doğru götürecek bir noktayla karşı karşıyayız. Burada çağrımız şu: Her şey not demek değildir. Bu dönem sınav yapmayalım. Çocuklarımızı virüsten korumak için evlere kapattıysak, her gün sınava girmeleri için okula çağırıp riski yeniden artırmayalım. İyi bir planlama ile bunların hepsi yüz yüze eğitime geçince telafi edilebilir.” Öğretmenlerin büyük bir çoğunluğunun müfredat konularının sınırlandırılmasına yönelik çağrıda da bulunduğunu da dile getiren Yıldırım, “Karşınızda bir ekran ve 100 öğrenci var. Zaten onların da 15 ila 20 tanesi derse katılıyor. Dokunamıyorsunuz, göz göze gelemiyorsunuz. Sorduğunuz sorulara cevap alamıyor, onları kontrol edemiyorsunuz. Derse katılamayanların gerekçelerini de bilemiyorsunuz. Teknolojik yetersizliği olan, bağlantı sorunları yaşayan ya da süreçten komple kopmuş çocuklarımız var. Bunun dışında ergenlik dönemindeki çocukların günde 6 saat bilgisayarın başında durmalarını beklemek çok zor. Sınıfta bile 40 dakikalık dersin ortalama dikkat süreci 10 ila 15 dakikadır. Siz 30 dakikalık derste öğrencileri kontrol edeceksiniz, koordinasyonu sağlayacaksınız. Bu dönem özellikle sınava girecek öğrencilerimiz için müfredat sınırlandırılması gerekiyor. Sonraki sınıflar için sağlıklı eğitim koşullarında bu telafilerin yapılabileceğini düşünüyoruz ancak bu sene sınava girecek öğrencilerimize mağduriyet yaratılmamalıdır” dedi.

EKONOMİK SIKINTILAR…

Anketteki üçüncü başlığın ‘ekonomik sıkıntılar’ olduğunu belirterek, ““Bu dönemde herkesin ekonomik kayıpları var ama sanki öğretmenlerin ekonomik sorunları ayıp bir şeymiş gibi yansıtılıyor” sözleriyle açıklamalarını sürdüren Yıldırım, “‘İşsiz sayısı arttı, esnaf kan ağlıyor. Öğretmenler sussun’ gibi bir tablo yaratıldı. Yapılan uygulamalar ne yazık ki öğretmenlerin gelirinde bir düşüşe neden oldu. Sonuçta herkesin daha önceden süregelen bir ödeme planı var. Araç kredisi, ev kredisi, eğitim kredisi alan öğretmenlerimiz var. Herkesin planı gelirine göre dengelenmiş durumda. Ancak eylül ayından bu yana öğretmen arkadaşlarımız gelirlerindeki düşüş nedeniyle ödeme zorluğu yaşamaya başladı. Birçoğu borcu borçla kapatma noktasına geldi. Öğretmenlerimize, ‘Beklenmedik salgın koşullarında uzaktan eğitim süreciyle beraber oluşan yeni ekonomik ihtiyaçlarınızı karşılamakta zorluk çekiyor musunuz?’ diye sorduğumuzda yüzde 78,4’ü ‘Evet’ yanıtı vermiş. Ülkemizin ekonomik gerçekleri ve maaşlardaki değer düşüşü öğretmenlerin ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çektiklerini göstermekte. Salgın döneminde öğretmenlerin yüzde 81,7’sinin gelirinde düşüş yaşandığını ortaya koymaktadır. Giderlerin arttığı ve ekonomik koşulların daha da zorlaştığı bir dönemde gelirin de düşmesi öğretmenin alım gücünün düştüğü sonucunu gözler önüne sermektedir” dedi. Öğretmenlere, “TÜİK’in her ay açıklanan enflasyon rakamlarının gerçeği yansıttığını düşünüyor musunuz?” sorusunu sorduklarını da dile getiren Yıldırım, “Enflasyon rakamları toplu iş sözleşmesinde verilen maaş zammının üzerine çıkarsa fark alınıyor. Öğretmenlerimiz yüzde 99,1 TÜİK’in enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını düşündüklerini belirtti. ‘Satın alma gücünüzün düştüğünü düşünüyor musunuz?’ diye sorduğumuzda da yüzde 98,7’si satın alma gücünün düştüğünü söyledi. Devlet memurlarının tekli yıllarda toplu sözleşmeleri oluyor. 2021 yılında masa kurulacak. Arkadaşlarımıza ‘Bu sürecin ekonomik ve özlük haklarıyla ilgili yaşanılan sorunları çözeceğini düşünüyor musunuz?’ diye sorduğumuzda, yüzde 97,8’i ‘Hayır’ demiş. Yani masadan da çözümle kalkabileceğimizi düşünmüyorlar. ‘Sizce Milli Eğitim Bakanlığı sorunların üstesinden gelebiliyor mu?’ sorusunu yönelttiğimizde de yüzde 92,6 oranında olumsuz bir yanıt almışız. Öğretmen arkadaşlarımız nasıl sağlık konusunda bir bilim kurulu varsa eğitim konusunda da bir bilim üst kurulu oluşturulması çağrısı yapmış” açıklamalarında bulundu.

ANKET SONUCUNA GÖRE…

Son olarak, “Artık eğitimde pembe gözlüklerin çıkma zamanı gelmedi mi?” diyerek anket sonuçlarına ilişkin verileri de açıklayan Eğitim İş 1 No’lu Şube Başkanı Yıldırım, “Öğrencilerin uzaktan eğitime ulaşabilmeleri için devlet internet erişimini ve teknolojik araç eksiklerini gidermelidir. Velinin uzaktan eğitim süreciyle ilgili bilgilendirme çalışması çok daha etkili bir biçimde yapılmalıdır. Öğrencinin motivasyonunu tetikleyecek, keyfi derse katılmayanların derse katılımını artıracak önlemler alınmalı; kademelerin yaş özellikleri de dikkate alınarak bazı zorunluluklar getirilmelidir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın aldığı kararlarda öğretmen de söz sahibi olmak istemektedir. Kararlar alınmadan önce sahadaki öğretmenlerin görüşlerine başvurulması ve bu görüşlerin ciddi değerlendirmesi yapılmalıdır. Öğretmenin uzaktan eğitimde kullanabileceği farklı öğretme yöntem ve teknikleri öğrenme ihtiyacı gerçekten profesyonel ekiplerce karşılanmalıdır. Öğretmenin motivasyonunu olumsuz etkileyen koşullar ve değişiklikler bir an önce çözüme ulaştırılıp insani çalışma saatleri ve sabit programlar ile öğretmenin motivasyonu desteklenmelidir. Öğretmene yaşadığı teknolojik, psikolojik ve sağlık sorunlarında her zaman kolayca profesyonel yardım sağlanmalıdır. Veli şikayetlerinde okul idaresi öğretmene tarafsız yaklaşmalı, baskı uygulamamalıdır. Yaşanan ekonomik kriz, doların artması, her şeyin yanı sıra teknolojik araçlara da büyük zamlar gelmesine de neden olmuştur. Uzaktan eğitim sürecinde öğretmen ailelerin ve çocuklarının teknolojik araçlara para ayırması oldukça güç olmuş hatta bazı aileler bu sebeple kredi ve/veya kredi kartı borçlarını arttırmışlardır. Bu sebeplerle öğretmenlerin bu ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için ekonomik destek paketi ile desteklenmeleri gerekmektedir. 3600 ek gösterge öğretmenlerin beklentileridir. Ek göstergenin söz verildiği halde 3600 yapılmaması da bu hükümetle öğretmenlerin sorunların çözülemeyeceğini bir kere daha ortaya koymuştur” diye konuştu. Yağmur Gülü / Özel Haber