Ekinoks, aslında kuzey yarım küre ile güney yarım kürenin, 365 gün süren yılın tek bir günü için her iki yarım küreye güneş ışıklarının dik açıyla gelmesi, gece ve gündüz süresinin eşit olmasıdır. Ancak ülkemizde “gündönümü” olarak bilinen ekinoks, beynelmilel bir tanımdır ve aynı zamanda iklim geçişi olduğu kadar, değişim ve dönüşümün de başlangıcı olarak addedilir. Yer küre var olduğu milyonlarca yıl boyu, kendi prensipleri üzerinde değişmeye ve dönüşmeye devam etmiş, her daim yeni dengeler kurmuş, eski birçoğunu ise ortadan kaldırmıştır. Kendine ait kuralları vardır. Bilim insanları, dünyamızda var olan, kullandığımız, hatta yaşamı sağlayan pek çok elementin, küremize uzaydan geldiğini tespit etmişlerdir.

GÖK TAŞLARI

 Zaman zaman dünyamıza ulaşan, atmosferde büyük kütlesini yanarak kaybeden gök taşları vardır. Atmosfer katmanı çoğu gök taşının, yerküreye ulaşmasına engel olur. Dünya kabuğu oluştuğu esnada henüz bir atmosfer oluşmamıştı ve çok sayıda gök cismi, kolaylıkla yer yüzeyine erişebilmekteydi. Yer kabuğu oluştuğu dönemde yüzeye ulaşan yabancı cisimlerin başında H2O yani “su elementi” yer alır. Su uzay boşluğundan bir şekilde dünya üzerine gelmese idi, dünyamızda yaşamı sağlayan tüm etmenler bir yana, atmosfer ismini verdiğimiz bir katman olamayacaktı. Atmosferin oluşması, dünya üzerinde kendine münhasır bir de koruma kalkanı meydana gelmesini sağlamıştı. Su sayesinde, ilk başta karalarda, bugün adına ot, bitki, ağaç dediğimiz canlılık, biyosfer meydana gelebilmişti. Biyosfer ile beraber ilk önce okyanuslarda, tek hücreli organizmalar oluşmaya başlamıştı. Oluşan ilk yaşam formlarından bu güne, yer küremiz üzerinde çok sayıda alem üst üste, birbirine bağlı, hatta birbirinden bağımsız yaşam formları şeklinde oluşmaya devam etti. 4,5 milyar yıl yaşı olduğu düşünülen dünyamız üzerinde nihayet yaklaşık 200 milyon yıl kadar zamandan beri insanoğlunun var olduğu düşünülmektedir. Düşünme, idrak, yaratıcılık, bilinç karinesi bulunduğu düşünülen bu organizma, dünyayı baştan aşağı değiştirmeyi başarmıştır. Dünyada hiçbir canlı, diğerinin yaptıklarını yapmak kaygısında değildir. Anfibi denen, binlerce yılda oluşmuş türler dışındaki, tüm organizmalar, ait oldukları ekosistem dışına çıkmaya çabalamaz. Şartların yaşamı tehdit ettiği enteresan dönemlerde, farklı türlerin çok farklı yaklaşımları gözlenmiştir. Ancak hiçbir kuş, öylesine, spor olsun diye, balık gibi yüzme arzusu duymaz. Balıklar da kuş olmaya özenmez. Canlılar ancak yaşamak için yer veya avlanır. Hiçbir tür, arkadaşları ile spor yapmak veya eğlenmek için başka türlerin peşine düşmez. Canlıların hiç biri tabiatta geri dönüşmeyen, veya ekosistemde başka bir canlıya hayat vermeyen atıklar üretmez. Bir kuşun gübresi, bir ağacın tohumunun filizlenmesi içindir. Yalnızca insanoğlu, her şeyi bilmek, denemek, sormak, kendinde var olmayan vasıflara da sahip olmak peşindedir.