Ekonomide şu meşhur 2023 hedeflerinden neden hiç bahis yok?
Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına koşar adım ilerliyoruz. Şunun şurasında birkaç ayımız var. 2023 yılında Cumhuriyetimizle daha büyük kıvanç duyacağız kuşkusuz. Ancak bir asırda neleri başardığımızı,...
// DÖVİZİN TEK YOLU İHRACAT
Mayıs ayı ihracat rakamlarına bakınca, “Yahu n’ooldu şu bizim 2023 hedeflerine?” diye sorasım geldi.
Ocak-Mayıs döneminde geçen yılın aynı dönemine göre ihracat yüzde 20,4 oranında artışla 102 milyar 504 milyon dolar, ithalat yüzde 40,9 oranında artışla 145 milyar 737 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Mayıs ayında ise geçen yılın aynı ayına göre ihracat yüzde 15,2 oranında artışla 18 milyar 973 milyon dolar, ithalat yüzde 43,8 oranında artışla 29 milyar 652 milyon dolar oldu.
12 aylık ihracat rakamı ise yüzde 25’lik artışla 242 milyar 500 milyon dolar olarak gerçekleşti.
Mayıs ayı ihracat rakamları sonrasında Ticaret Bakanı Sayın Mehmet Muş ve seçim telaşındaki ihracat camiasından gelen açıklamalara bakıyoruz, yapısal sorunlardan hiç bahis yok.
Sayın Bakan, “Bu, tüm zamanların en yüksek mayıs ayı ihracatıdır. Böylelikle 2022 yılının ilk 5 ayının tamamında en yüksek aylık ihracat değerlerine ulaşarak ilk 5 ayda rekorlar kırmış olduk” diyor.
Pekâlâ…
Uzuun yıllar önce açıklanan ve senelerce propagandası yapılan hedeflerden bahis var mı?
Elbette yok.
“Ört ki ölem” diyenlere kulak asmayalım ve geçmişe kısa bir yolculuk yapalım…
// 2011 YILI VE BÜYÜK HEDEFLER
Türkiye, 2023 yılı ekonomik hedeflerini ilk kez 2009 yılında duymaya başlamıştı.
2007 genel seçimlerinden itibaren AKP’nin TOBB’a karşı mesafeli duruşu öne çıkarken, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) adeta partinin ekonomi masası gibi çalışmaya başlamıştı.
Manzara bugün de çok farklı değil.
TİM, 2011 genel seçimlerinin hemen öncesinde, 19 Nisan 2011 tarihinde 2023 hedefleri için eylem planını hazırlamıştı. O açıklamada TİM yönetimine 500 milyar dolar ihracat da yetmemiş olacak ki, ihracat çıtasını 545 milyar dolara çıkarmışlardı.
Ne güzel günlerdi…
2023 yılında, 500 milyar dolar ihracat, 500 milyar dolar ithalat, 1 trilyon dolar dış ticaret hacmi, 25 bin dolar kişi başına milli gelir düzeyi, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmiş bir Türkiye...
Gerçekten de kulağa hoş gelen hedeflerdi.
// İLK 10’A GİRECEKTİK…
Ancak daha o yıllarda bile 2023’e kadar ulaşılmasının mümkün olmayacağı bilinen bu hedefleri; siyaset kurumu ve iş dünyası sorgusuz sualsiz savunmaya devam etti.
İğneyi kendimize de batıralım…
Gazetecilerin de büyük çoğunluğu bu hedeflerin gerçekçi olmadığını bile bile sayfalarına taşıdı.
Açıklanan hedeflere göre, Türkiye'nin 2023 yılında Gayrı Safi Yurt İçi Hasılası (GSYH) 2 trilyon 150 milyar dolara ulaşacak, böylelikle dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girecekti. Bu rakama ulaşmamız için 2011-2023 yıllarını kapsayan 12 yılda Türk ekonomisinin “her yıl ve kesintisiz olarak en az” yüzde 10 büyümesi gerekiyordu. Bu durumda 2023 yılında GSYH 2.2 trilyon dolara ulaşıyordu.
Türkiye’nin potansiyel büyümesinin azami yüzde 5,5 olduğu, Cumhuriyet tarihi ortalamasının da bu yüzdeye yakın gerçekleştiği, bu büyüme oranının üstü zorlandığı takdirde ekonomide tanıdık hastalıkların nüksettiği bilinmesine rağmen, her yıl en az yüzde 10 büyüneceği masalına hemen herkes inandırıldı.
İşin bir de kara mizah tarafı vardı.
O yıllarda aynı Hükümet tarafından açıklanan Orta Vadeli Ekonomik Programlar’da (OVP) büyüme hedefleri en çok yüzde 5 olarak belirtiliyordu. Yani iktidar kendi kendisini yalanlar pozisyondaydı.
// MİLLİ GELİR HEDEFİ…
Aslına bakarsanız, Türkiye’nin yaşadığını orta gelir tuzağı değil, “düşük teknoloji tuzağı” olarak adlandırmak daha doğruydu.
Türkiye'nin 2011-2023 yılları arasında her yıl “kesintisiz olarak” yüzde 10 büyüdüğünü varsaysak bile 2023 yılında fert başına milli gelirimiz 20 Bin Doları ancak yakalıyordu. Yani hedeflenen 25 bin Dolar rakamı yine yakalanamıyordu.
Ve acı gerçek şu ki; Türkiye’de kişi başına milli gelir son 7 yıldır üst üste düşüyor.
2003’te 4 bin 739 Amerikan doları olan kişi başına gayrisafi yurt içi hasıla (GSYH) 2009’daki küresel kriz dışında istikrarlı şekilde artarak 2013 yılında 12 bin 582 dolara kadar yükselmişti.
Cari fiyatlarla kişi başına GSYH 2020 sonunda 8 bin 597 dolara kadar geriledi. Böylece milli gelir 2007 yılı seviyelerine döndü.
// İHRACATTA HEDEF GERÇEKÇİ Mİ?
Gelelim ihracata…
Türkiye'nin ihracatı, geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 32,8 artışla 225 milyar 291 milyon dolara, ithalatı da yüzde 23,6 artarak 271 milyar 424 milyon dolara yükseldi.
2023 hedeflerinde ise senaryomuz şuydu:
İhracatımız 2011-2023 yılları arasında her yıl yüzde 12, Türkiye'nin büyüme oranı ise kesintisiz olarak her sene yüzde 10 artarsa, 2023 yılında ihracat rakamı 467 milyar dolara geliyordu. Yani hedefe ulaşamasak bile, en azından çok yaklaşıyorduk.
İhracatta soluğumuzun tıkandığı çok net şekilde görülüyor.
Toplam ihracatımız içinde yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 5’i bile bulmuyor.
Ar-Ge harcamalarına aktardığımız kaynak milli hasılamızın ancak yüzde 1'i kadar.
Ve sıkı durun:
Bıraktım ulaşılmasını, hayal bile edilmesi mümkün olmayan bu hedefler hâlâ –lafta da olsa- geçerli. Siyasi iktidar mensubu bir kişi bile “şu hedefleri gözden geçirelim” demiyor, diyemiyor…
Ha, işsiz kalmayı göze alabilen yürekli bir meslektaşımız çıksa, ekonomi otoritesine bu soruları sorsa; alacağı cevapları üç aşağı beş yukarı tahmin etmek mümkün.
15 Temmuz hainliğinden girip, dış güçlerin bizleri yok etmek istediği obsesyonuna kadar bir yığın mazereti dinlemeniz olası…
Ama maalesef netice değişmiyor.
// 1983’DE 19’UNCUYDUK
Türkiye, katma değeri yüksek ürünleri üretmedikçe, ihracatını bir noktaya kadar artırabiliyor.
Rakamlar da bunun kanıtı.
Hülasa; ne kadar büyüdüğümüz, ne kadar ihracat yaptığımız elbette önemli. Ancak bu rakamlar kalkınmışlık göstergeleri arasında ön sıraları almamıza yetmiyor.
Şu örnekten hareket edelim:
Türkiye 1983 yılında dünyanın en büyük 19'uncu ekonomisiydi.
2021 yılında dünyanın en büyük 21'inci ekonomisi olan Türkiye'nin, ekonomik göstergelerde yaşanan negatif gelişmeler nedeniyle 2022 yılında 23'üncü sıraya kadar gerilemesi bekleniyor.
IMF verilerine göre ise 2003’ten bu yana ilk kez en büyük 20 ekonominin dışında kalmış durumdayız.
40 yılda kaydettiğimiz ilerleme ortada.
Buna karşılık kişi başına gelirde 66'ıncı, insani gelişmişlik endeksinde 90'ıncı, özgürlük ve demokrasi standartlarında ise 120'inci sıradayız...
Büyümek ile kalkınmak arasındaki farkı bu rakamlar en acı yüzüyle gösteriyor bizlere...