Hayatı boyunca pek çok zorlukla mücadele eden ve hiç pes etmeyen Psikolog İlknur Peder, engelli bir kadın olarak yaşadığı zorlukları, ‘Bu kızı okula göndermenize gerek yok’ cümlesiyle okuyamadığı halde mücadeleden vazgeçmeden kazandığı başarıları anlattı. Engelli ve kadın olarak çok zor bir yoldan yürüdüğünü anlatan Peder, “Engelli ve kadınsanız size biçilen bambaşka bir rolünüz var. Bu nedenle engelli bir genç kıza sunulan rolü anlamış ve kabul etmeyeceğim demiştim. Çünkü o rol, kenarda oturmaktı, birilerinin yardımı ve desteği beklemek, hiçbir konuda söz sahibi olmamak, belki para kazanamamak, kendi hayatının kararlarında söz sahibi olamamalı…” diyerek, başarıya giden öyküsünü anlattı. - Kendinizden bahseder misiniz? İzmirliyim. Ege Üniversitesi Psikoloji bölümü mezunuyum. Doğuştan engelliyim. Aynı zamanda Türkiye Sakatlar Derneği İzmir Şubesinin Başkanlığını yürütüyorum. Diğer yandan ise İzmir Ticaret Odasının 31. Sağlık Komitesi başkanıyım. Bir de ‘Elim Sende’ isimli bir kitabım var ikincisi ise yolda… - Peki, çocukluk yıllarınız nasıl geçti? İlkokula gidemedim. Babam bir okula yazdırmak için İzmir’in göbeğinde görüşmek için okullara gidiyor. Maalesef o dönemki okul yöneticileri hem engelli hem kız çocuğu okuyup ne yapacak diyerek babamı bundan vazgeçiriyorlar. Dolayısıyla okul hayatım başlamadan bitti. Bu nedenle ilkokul yıllarım olmadı. - Okula gitmeden okuma yazmayı nasıl öğrendiniz? Okumayı bana annem öğretti. Ayağımla kalemi tutup yazı yazmayı annemle birlikte çalışarak öğrendim. Babamın o imkanlarla bulabildiği kitaplarla ben kitap okumak nedir bilmezken, kitaplarla tanışmış oldum. Daha 7 yaşındayken gazetelerin köşe yazılarını okurdum. En iyi arkadaşlarım kitaplardı. Sokağa çıkamıyorsunuz. Okula gidemiyorsunuz. Oyun arkadaşlarınız yok. Ancak bir akrabanın komşuları gelirse onlarla oynayabiliyorsunuz. Daha sonra olan kardeşlerim var, gördüğüm başka çocuklar yok. Çocukluk ve ergenlik dönemim herhangi bir eğitim hayatım olmadan devam etti. Fakat 12 yaşındayken bir resim dersi aldım ve 13 yaşında bir resim sergisi açtım. Cam boyama ve resim yapıyordum. Yıllar bu şekilde geçti ve 18 yaşına geldiğimde babam iki hafta sonra ilkokul bitirme sınavına gireceksin dedi ve önüme kitaplar koyarak bu ders kitaplarına çalış dedi. Ben tabi hayatımda ilk defa bir sınav ve ders kitabı gördüm. Korkuyorum bu konuda özgüvenim yok, daha önce hiç görmemişim. Oysa bilmiyorum batı klasiklerini okumuşum, Türk edebiyatına bakmışım. Çok güzel kitap okuyorum ama bilmiyorum ki… Deli gibi çalıştım ders kitaplarına. Sınava girdiğimde yine bir müdür çıktı karşıma. Kendince orada bana kolaylık sağlamaya çalıştı. Sınava girmesen de olur dedi bana. Müdür bile halime acıdı aklımın ermeyeceğini düşündü diyerek ağlamaya başladım…

‘EVDE OTURUR, PLAN BUYDU’

- Sonra nasıl ilerledi eğitim hayatınız? Ortaokulu bitirme sınavına hazırlan dedi sonra babam ben çok üzülünce. Zaten diploma almak fikri bile yoktu ilkokul okur diplomasını alır evde oturur denirdi. Benim için düşünülen plan buydu. Müdürün verdiği hırsla ortaokul sınavına hazırlandım ve geçtim. Bu bana iyi geldi. Açık liseye kaydım yapıldı. O süreçte acaba üniversite sınavına hazırlansam mı diye düşünmeye başladım. Benim bir psikologluk hayalim vardı. Bilinen bir meslek değildi. Hep söylerim. Annem komşuya gittiğinde salonda duran koltuğa kırlent koyar hayali danışanım olurdu. Ona seans yapardım. Bunun bir hayal kalacağını düşünür ve üzülürdüm. - Üniversite sınavına girme kararını almanızı aileniz nasıl karşıladı, bu karar sizin için neler ifade ediyordu? Ailemi ikna etmem çok zor oldu. Savaş vermem gerekti. Sınava hazırlanmaya başladım. Çok çalışmalıydım. Açık lise mezunuydum. İzmir dışına gidemezdim. Mecburdum ama burada puanlar çok yüksekti. Çok çalıştım ve kazandım. Bu benim için bir milat olmuştu! Hem korkuyordum hem çok mutluydum. Toplum size bir rol giydirmek istiyor. Engelliyseniz bir rolünüz var. Engelli ve kadınsanız bambaşka bir rolünüz var. Bunu o zaman anlamıştım. Engelli bir genç kıza sunulan rolü anlamış ve kabul etmeyeceğim demiştim. Kenarda oturmaktı, birilerinin yardımı ve desteği beklemek, hiçbir konuda söz sahibi olmamak, belki para kazanamamak, kendi hayatının kararlarında söz sahibi olamamak gibi bir roldü. Birilerinin lütfunu beklemek zorunda kalan muhtaç bir roldü. Evet, bir engelim var ama bu rolü oynamak istemiyorum kararı vermiştim. O kararla sınavıma çok çalıştım ve kazandığımda artık alternatif bir rol için kapı açabildiğimi düşündüm.

‘BİR DOLU FİZİKSEL ENGEL VARDI’

- Üniversiteyi kazandınız daha sonra süreciniz nasıl ilerledi? Hiç kolay değildi. Etraftakiler içinde zordu. İlk defa bir ortamdayım. İlk defa ailem yanımda yok. Bir dolu fiziksel engeller var. Merdivenden çıkmak zorundasın. Asansörler bozuk, halimi görüyorlar ama hep aynı. O merdivenleri olmayan ellerimle çıkmak zorundaydım… Bina önü girişi uygun değil her şey zor benim için. Karnınız acıkınca yemeği bile yiyemiyorsunuz, bir yandan sosyal ortam bir yandan dersler derken kolay değildi. Aktif bir öğrenciydim. En zoru ilk zamanlardı. Bir iki hafta herkes arkadaş oldu kimse bana merhaba dahi demedi. Tek başıma bir sosyal izolasyon içerisindeyim. Böyle giderlerse ben tek kalacağım dedim ve gelecekleri yok ben gitmeliyim dedim ve iletişim kurmaya çok çalıştım. Güzel arkadaş grubumuz oldu. Bir tanesi dedi ki sen gelmeseydin biz gelmezdik dediler. Çünkü dedi seninle nasıl konuşacağımızı bilmiyorduk. Düşünün üniversiteye gelmiş, psikoloji okumaya gelmiş gençler… Orada bile kendinden farklı gördüğü ile nasıl diyalog kuracağını bilemeyen insanlar var. - Üniversite yıllarınız bittikten sonra iş hayatına girişiniz nasıldı? İş bulamazsın diyordu herkes bana. Doğru ama ben bir şekilde bulacağım diyordum. 1 ay sonra bir rehabilitasyon merkezinde çalışmaya başladım. 3 yılı aşkın bir süre çalıştım. Kendi paramı kazanıyordum. Adapte olmak hiç kolay olmadı ama çok şey kattı. Çok zordu çok çabaladım ama başka çarem yoktu. Hep hedefim kendi danışmanlık merkezimi açmaktı. Bunun için eğitimler alıyordum. Belli bir zaman sonra kendimi artık buna hazır hissedene kadar kendi danışanlarımı almaya başladım. 12 yıldır kendi danışmanlık merkezimi açmış durumdayım. - Hep aktif kalmayı başarmışsınız, dernek ile ilgili biraz konuşmak istiyorum. Dernek sürecinizi paylaşır mısınız? Konferanslar veriyordum, psikoloji ve iletişim becerileri ile ilgili seminerler veren bir kadındım ama engelli derneklerinde o büyük yanlışları görerek hep sorgulardım daha iyisinin olacağını düşünürdüm. O esnada Türkiye Sakatlar Derneği Genel Başkanımız Şükrü Bey, teklif etti ve düşündüm kendime dedim ki, ‘Bazen hepimizin hayatında alıştığımız rutinleri kırmamız gerekiyor’. Biraz galiba rutinimi değiştirmeliyim. Sonra kabul ettim. Yakın zamanlarda İzmir Ticaret Odası’ndan da bir teklif gelmişti komite seçimlerinde, düşündüm nasıl olur diye hadi olsun bakalım dedim. Rutini tam anlamıyla kırdım ve her yandan katkı sağlayan böyle bir noktada buldum kendimi.

FARKLILIKLARLA VAR OLMAK

- Peki, son olarak başarı dolu yaşantınızda şuan yaptığını ve yapmak istediğiniz neler var? Dernek ile beraber böylesine bir yaşam deneyimi ardından neler yapıyorsunuz? Engellilerin toplumun farklı kesimleriyle beraber olabileceği ortamlar yaratmak istedim. Üniversiteli gençler, iş insanları engellileri ve dernekleri çok bilmezler. Engelliler de diğer kesimleri bilmezler. Biz bu duvarları kıralım ve farklı kesimleri buluşturalım dedik. Bizim etkinliklerimize herkes katılıyor. Toplumun her kesimden birileri geliyor. Öğrencilerimize burslar veriyoruz. Farkındalığa dair etkinliklerimiz var. Engellilere yabancı olan kalabalık bir grubu aldık ve herkesi tekerlekli sandalyeye oturtarak zorlu bir parkurdan gitmelerini istedik, karanlık bir odada bir yere çamaşır koymalarını istedik kısacası empati yapmalarını sağladık. - Engelliler ve toplum arasında bahsedilen duvarların kırılması için neler yapılmalı, son olarak eklemek istediğiniz herhangi bir cümle var mı? Engel kavramı çok esnek ve geniş bir kavram. Biz öncelikle hepimizin farklı farklı engelleri olduğunu anlamalıyız. Herkesin farklı konu ve açılardan engelleri var. Bunu anlarsak engelli tanımı içerisine soktuğumuz insanların aslında özel olduklarını ve bu özgünlükleriyle hayatın içinde yer alabileceklerini kavrayacağız. Farklılıkların renk olacağını anlarsak ve bir bütünün parçası olduğumuzu bilebilirsek ve bakış açımızı bu noktaya getirmeye başladığımızda, konunun çoğunu halledeceğiz. Farklılıklarla var olmanın güzelliğini ve zenginliğini kavramak zorundayız. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber