Düşük ücretler, çalışma saatlerindeki uyumsuzluk, toplumdaki saygınlığın yitirilmesi, hukuksal haklarımızın bir bir erimesi ve dahası… Mesleğimiz her geçen yapılması daha da zor bir hale geliyor. Son olarak birçok gazetecinin ‘Basın kartları’ Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından iptal edilmiş gelen tepkiler üzerine geri adım atılmıştı. Buna rağmen 894 kişinin kartlarının ise incelemesi sürüyor. Böylelikle gazeteciler meslek kartlarını dahi edinemez duruma da gelmiş oldu. Gazetecilerin son dönemdeki durumuyla ilgili Türkiye Gazeteciler Sendikası İzmir Şube Başkanı Halil Hüner ile konuştuk. Hüner, gazeteciliğin 2000’li yılların başından bu yana bilinçli politikalarla deforme edildiğini söyleyerek, iptal edilen basın kartlarındaki sorunların sadece ertelendiğini vurguladı. Hüner basın kartı komisyonunda gazeteci olarak adlandırılabilecek sadece bir kişi bulunduğunun altını çizdi! gazetecilik-olduruluyor

“2000’DE YAPI DEĞİŞTİ”

İlk olarak komisyon yapısıyla ilgili konuşmak gerek sanıyorum. Sorunlu olduğu zaman zaman dile getiriliyor, siz nasıl bakıyorsunuz? Kime, ne şartlarda basın kartı verilecek kime verilmeyecek tartışması ortaya çıktığında İzmir, İstanbul ile Ankara Gazeteciler Cemiyetleri bir komisyon oluşturdu ve bunun için Türkiye Gazeteciler Sendikası ile Gazete İşveren Sendikası da buna dahil oldu. Düzenlenen bir toplantıda komisyon olarak basın kartlarını vermek üzere bir yapı kurdular. Devletinde sekreterya görevini üstlenmesi, yani komisyondan çıkan kararlara göre verilecek kartı düzenleyerek kişilere teslim etmesi düşünüldü. Ancak özellikle 2000 yılından sonra devlet, bu alanda yetkili olanın ve kartları vermesi gereken yapının kendisi olduğunu söyledi. Ben şahsen 2013 ile 2016 arasında Başbakanlık Basın Kartları Komisyonu Başkanvekiliydim. Burada bir takım sorunlar vardı işleyişte. Komisyona getirmeden bir takım insanlara kart verildiğini, TRT’de dış yapımlardan gelen reklamcı, PR ajansı, getir götür yapanlar dahil herkese basın kartı dağıldığını ve daha bir takım aksaklıklar olduğunu dile getirmiştik. Kabul edilmedi tabii bu durum. Ancak TRT’de çalışıp çalışmadığı dahi belli olmayan insanlara kartlar dağıtılmıştı. 2016’da 7 bin civarında TRT adına, bu şekilde hiç orada çalışmayan insanların kart aldığını biliyorduk. O dönem İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Serter ile çalışma yürüttük. Uzun uğraşlar sonucu, şuanda FETÖ denilen yapının sağa sola kartlar verdiğini tespit ettik ve bu kartların 2 bin 750’sini iptal ettirdik. Bunun üzerine dönemin genel müdürü yaptığı yönetmelik değişikliği ile İGC’yi ve Federasyonu dışarıda bıraktı, TGS’nin de üç olan üye hakkını bire düşürdü. Bu komisyon yapısının değişmemesi gerektiğini söylemiştik. Dönemin genel müdürü ise komisyondan kart dahi çıksa istemezsem kartı vermem tavrına bürünmüştü. Ankara, İzmir ve İstanbul Gazeteciler Cemiyeti olarak bu kararları Anayasa Mahkemesi’ne dahi taşıdık. Anayasa Mahkemesi’nin kararı bizim aleyhimize oldu, bizde bu neticede komisyondan 2018’e kadar çekildik. ‘KOMİSYONDA TEK GAZETECİ VAR’ 2018’de tekrar meslek örgütü temsilcilerini komisyona davet ettiler… 2018’de hata yaptıklarını anlayarak tekrar çağırdılar bizleri. Ancak yönetmelikte yazanın aksine bu yıl içinde sadece bir kere toplandı, 2019’da da Başbakanlık kapanınca Cumhurbaşkanlığı İletişim Sistemi’ne geçildi. Komisyonda şuanda meslek örgütleri bulunmuyor. Üniversiteden, SETA gibi sivil toplum örgütlerinden kişiler var. Buna ek olarak Anadolu Ajansı’nın örgütlü olduğu Medya İş Sendikası’ndan bir kişi ve ne olduğu çok da belli olmayan Televizyoncular Meslek Birliği’nden biri bulunuyor. Yani bu komisyonun içinde şuanda ‘Gazeteci’ olarak görünen tek kişi Şebnem Bursalıdır. ‘ÇÖZÜM YOK, SORUN ERTELENDİ’ Son olarak herkeste ciddi tepki doğmasına neden olan birçok kartın iptal edilmesi durumu yaşandı. Bir geri adım atılma durumu var gibi duruyor, tablo nedir? Geçtiğimiz günlerde de değişime giden ya da bir süre önce incelemeye alınan pek çok kartın hukuksuz şekilde geri verilmeyeceği açıklandı. Gelen tepkilerden sonra dün alelacele yapılan açıklamada 894 gazetecinin basın kartlarının hala incelemede olduğu beyan edildi. Bu şekilde verilmeyen kartlara baktığımızda ana odak olarak muhalif kesim denilen gazete ve gazetecilere yönelik olduğunu görüyoruz. Evrensel, Birgün, Cumhuriyet Gazetesi gibi gazetelerde olanlara aynı şekilde. Ama tabii FETÖ’den iltisaklı denilen, kapatılan site ve gazetelerde çalışan insanların da kartları iptal edildi. Bu kurumların kimisinin yanlışlıkla kapatılarak daha sonra açılmasına rağmen çalışanların kartlarının yine de verilmediği durumlar da oldu. Biraz geri adım atılmış gibi duruyor. Bunun çeşitli sebepleri var tabii. 2018’de yönetmeliğe tekrar aldığımız 25. Madde, kurumun sürekli basın kartını iptal etme yetkisi olmadığını söyler. Bu madde unutuldu. Sarı basın kartı bitti, turkuaz basın kartını alan aldı, almayan kaldı mantığı bu maddeyle çelişti. Çünkü madde açık, komisyon kararı gerekiyor iptaller için. Tabii bunun yanında bizlerin ve diğer kişilerin ortaya koyduğu tepki önemliydi. Ayrıca Avrupa Birliği’nden tepki geldi. Zaten basın ve ifade özgürlüğü alanında Türkiye’nin sıkıntılı bir yapısı vardı. Son iptallerle hükümetin bu alana tamamen dahil olması ve gerçek anlamda gazetecilik yapan insanlardan belgelerini alıyor olmaları Batı’dan tepki çekti. Avrupa Delegasyonu Türkiye’yi uyardı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na aktarıldı. Cumhurbaşkanı ile Angela Merkel’in görüşmesinde de bu durum gündeme geldi. Tabii ki bunlar da etkili oldu. Bunların etkisiyle karar bir süre ertelendi gibi gözüküyor. Bu kişileri ilerleyen günlerde komisyona getirecekler iptaller için. Yani ortada kesin bir çözüm yok. Bu problemle ilerleyen günlerde tekrar bu sorunla karşılaşacağız. ‘İŞSİZLİKLE SINIYORLAR’ Daha önceli süreçlerde de basın kartıyla ilgili sorunlar yaşanıyordu. Son gelişmeler de bunlara eklenerek sorunları katlayacak gibi. Çözüm beklentiniz nedir sizin? Elbette… Cemiyetler dahi üyelik için Sarı Basın Kartı zorunluluğu arıyor. Yurtdışında geçmişte de bir takım itibar sorunları yaşanırdı Türkiye’deki basın kartlarıyla ilgili. Turkuaz olduktan sonra tamamen tanınırlığı, saygınlığı kaybolmuştu. Bu da üzerine yine etkiyi arttırdı.  Kartınız olmadığında resmi kurumlara dahi haber için giriş, çıkış yapamıyorsunuz. Meslektaşlarımız bunun sıkıntısını yaşıyor. Dahası aslında işsizlikle de burun buruna getiriyorsunuz insanları. Kurumlara girip kulis yapamayan gazeteciyi, işveren neden gazetesinde, sitesinde, televizyonunda çalıştırsın ki? Umudumuz aklıselim bir tavırla bu sorunların çözüme ulaştırılması. Ve bu çözüm arayışı da yine olması gerektiği gibi tüm meslek örgütleri ve sendikaları da işin içine dahil ederek sağlanmalı. Çünkü biz ince eleyip sık dokuyoruz. Her koşulu inceleniyor gazetecilerin. Ve Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki gazetecileri, televizyoncuları, radyocuları da meslek örgütleri tanıyor ancak. 2014’teki yönetmelik kadük kalmasına rağmen şuan ki işleyişten çok daha iyisini sunuyordu. Bu yapı kurulmadıktan sonra gazetecilerin basın kartı sorunu gittikçe büyüyecektir. Çünkü komisyon ince eleyip sık dokumuyor. Gazeteci mi diye bakmıyor, benden mi değil mi diye bakıyor. Bu ister istemez sağlıksız bir tutum yaratıyor. ‘BİLİNÇLİ POLİTİKALARIN SONUCU’ Gazetecilerin geçmişe göre aldıkları ücretlerin iş haklarının ne kadar kötüleştiği, iş bulmanın nasıl zorlaştığı ortada… Bir de üstüne bu süreçler yaşanıyor. Bir meslek bu kadar nasıl deforme edilebilir? Meslek bilinçli politikalarla deforme ediliyor. Elbette hiçbir iktidar basının dördüncü güç olarak karşısında olmasını ve kendisini denetlemesini istemez.  AK Parti iktidarından önce de yönetimler basınla sorun yaşıyordu ancak bu sorunlar ortak akılla çözülüyordu. Ancak bu hükümet 2006’dan sonra gazetecilik sahipliğini değiştirdi. İşadamlarına gazeteleri satın aldırdı ve kendine bağlı bir basın yapısı oluşturdu. Kendisine yakın olanları ayakta tutarken olmayanları ya diskalifiye ediyor ya da hukuki ve ekonomik kıskaçla sindirme politikası izliyor. 2020’ye geldiğimizde bunda başarılı olduğunu görüyoruz. Birçok kurum kapandı ya da dağıtımı sınırlı hale geldi. Ortaya çıkan sorunların bir diğer nedeni de gazetelerin ve gazetecilerin güvenirliğini yitirmesidir. Gazetelerin üst yapılarından başlayarak bir bozulma içine girmesine neden olundu. Ve elbette 1990’lardan sonra sendikaları devreden çıkardılar. Bu nedenle gazeteciler daha az kazanmaya başladı. Utkucan Akkaş / Özel Haber