Mart ayından bugüne pandemi koşulları en çok insan psikolojisini etkiledi. Pek çok vatandaşın birinci karantinada psikologlara ihtiyaç duymaya başladığını buna karşılık ikinci karantina kararının etkilerinin ‘umutsuzluk’ ve virüse karşı bir ‘başarısızlık’ olarak algılandığını belirten Psikolog İlknur Peder , “Son dönemde gündem ekonomik sorunlar olabilir. Fakat psikolojimizin daha fazla hasar gördüğü aşikar. Salgın sürecinin ardından bizde ne gibi izler kaldı onu daha net göreceğiz elbette. Kaygı bozukluğu, anksiyete ve depresyonu umutsuzluk ile tetikledi” dedi.

‘GENÇ VE ÇOCUKLAR UMUTSUZ’

Birinci karantina döneminin insanlar için daha tölere edilebilir olduğuna değinen Peder, “ Sosyal fobi, panik atak tetiklendi. Birinci karantina döneminde durum daha tölere edilebilirdi. İnsanlar hayatlarında ilk defa bu kadar uzun süre kendilerine ait zaman ayırdıkları bir haldeydi. Hediye gibi algılandı belki. Güzel gelmişti. Kendimizle ilgilendik. Evimizle ilgilendik. Ekmek yapmayı öğrendik. Bize kazanımlar getiren bir süreçti. Bu sefer ikincisinde daha çok bu sefer umutsuzluk yükselmeye başladı. İşin içinden çıkamayız duygumuz artmaya başladı. Birçoğumuz tanıdıklarımızı kaybediyoruz. Çaresizlik yaşamaya başladık. Bu ikinci süreç o anlamda daha zor oluyor. Emek verdik, yine ölüyoruz... Yine kısıtlama ve yenemedik. Özellikle genç ve çocuklarda büyük bir umutsuzluk hakim” ifadelerini kullandı. Çocuklar ve gençler için sosyal olmanın çok elzem ve hayati bir konu olduğuna değinen Peder, “Birlikte oynamaya ihtiyaçları varken evlerindeler. Yanlarında kendi akranları yok. Yetişkinlerle kalmış durumdalar. Çocuklar küçük yaşlarda bu ‘dokunma’ ve ‘virüs’ kavramıyla büyüyüp, içselleştiriyorlar. Bu uzaklık normal ve doğal bir şeye dönüşecek. Toplumsal etkisi, bu çocukların hayata bakışı, ilişki modelleri nereye evrilecek büyük bir soru işareti. Teknoloji ve dijitalleşmeye daha çok adapte oldular” açıklamalarında bulundu.

‘FIRSATA ÇEVİRMELİYİZ’

Yaşanan sürecin yetişkinlerde de olumsuz etkileri olduğuna değinen Peder,  özellikle evde ‘kadınların’ sorumluluklarının artması nedeniyle yoğun olarak öfke kontrol, depresyon ve tükenmişlik sendromu gibi psikolojik rahatsızlıklar yaşadıklarına değindi. Peder, “Çocuklar sürekli evde. Evde olunca o çocuğun okul ve eğitim takibi anneye yüklendi. Okulda eğitimcilerin görevi kadının üzerine yüklendi. Çalışan bir anneyse oda yok.  Bir yandan evin düzenini devam ettirmek zorunda. Başka kurumlara paylaşılan görevler anne ve kadının üzerine düştü. Evin temizliği, kreş bakımı anneye kaldı. Her durumun yaratabileceği sorunlar var. Durumla nasıl başa çıkma becerisi geliştirdiğimiz önemli. Krizi nasıl algıladığımızdır önemli olan. Her krizde bunun sonu kötü olacak bakış açısı tabiî ki ciddi anlamda depresyona sokabilir. Krizi fırsata çevirmekte vardır. Kadınlarda tükenmişlik, öfke kontrol ve depresyon çok yüksek. Ama bu çaresiz, çözümsüz bir çıkmaz sokak değildir. Kendimizle içsel muhasebe yapıp akılcı bir çözüm odaklı bakış açısı elde edersek, depresyona girmemiz şart değildir.  Bu süreçte her birimiz bir bilimkurgu filminin kahramanı olduk. Bağlarımızın kuvvetlenmesi için şans olarak görmeliyiz. Nasıl kendi içimizde kurguladığımız ve çözüm odaklı olmayı istememiz en önemlisi.  Bu problemleri bir fırsat olarak değerlendirebiliriz” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber