Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) enflasyon raporuna göre, dünya genelinde gıda enflasyonu bir düşüş eğilimi gösterirken ülkemizde ise kontrol edilemeyen biçimde yükseliyor. Ayçiçek yağından, raflarda kilit vurulan peynire kadar fiyatlar ateş pahası. Nedeni her ne kadar ‘bunalım’ olarak adlandırılsa da, bazı uzmanlara göre hayat pahalılığı ve işsizlik gibi ekonomik sebepler tatsız sonuçlara yol açabiliyor. Öyle ki, son bir ay içerisinde İzmir’de işsiz müzisyenin intiharı, Tarsus’da işsiz olduğu için borçlarını ödeyemeyen ve çocuklarına tablet alamayan babanın doğum gününde canına kıyması, bir esnafın Ankara Kalesi’nden atlayarak hayatına son vermesi gibi yaşanan acı olaylar bazılarına göre ekonomik bunalımın göstergesi niteliğinde…

BİRÇOK NEDENİ VAR

Yeni bir kavram olarak hayatımıza giren ‘yoksulluk intiharı’ ekonominin, sosyal hayata yansımasını adeta gözler önüne seriyor. Küresel çapta temel gıda ürünlerdeki arzın güçlü olması nedeniyle düştüğü halde Türkiye’de her ay artmasının pek çok nedeni olduğunu belirten Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Uğur Toprak, “Bunun ekonomik, sosyal, coğrafi, politik gibi birçok nedeni var. Tarımsal üretim yapısındaki gelişmeler, her yıl etkilerini çok daha fazla görmekte olduğumuz küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan olumsuzluklar, mazot, gübre, yem ve elektrik gibi girdi fiyatlarındaki artış, tarım alanlarının inşaat, enerji, madencilik, sanayi gibi tarım dışı kullanılması, köyden kente göç, üretimin planlı ve verimli olmaması gibi etmenler gıdada fiyat artışlarına neden olmaktadır. Ayrıca enflasyon sabit bir geliri olan ve emek gücüne dayanan kesimler için yıkıcıdır. Bu yıkıcılığı görmek için sokaklara ve pazarlara bakmak yeterli. Gıda enflasyonu sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir sorundur” dedi.

DAR GELİRLİ ZORDA

Dar gelirli kesimin gıda enflasyon artışından olumsuz etkilendiğini dile getiren Toprak, vatandaşın pazar yerleri toplandıktan sonra geride kalanları topladığını söyledi. Gıda harcamalarının dar gelirli kesim için büyük önem arz ettiğini belirten Toprak, “Gıda enflasyonunun yüksek olması, gıda harcamalarının toplam harcamanın büyük bölümünü oluşturan dar gelirli kesimi çok daha etkilemektedir. Bu da özellikle gıda ithalatçısı, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en temel sorunlarından biridir. Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı ülkemizde gıda, çok büyük bir kesim için en fazla harcama kalemidir ve hane bütçesinde önemli bir paya sahiptir. Yükselen döviz fiyatları ve artan işsizlikle birlikte gıda enflasyonundaki artış vatandaşın alım gücünü büyük ölçüde azaltmakta, özellikle dar gelirli kesimi daha fazla etkilemektedir. Yurttaşlar indirim günlerini takip etmekte, hangi ürün, nerede, daha uygun fiyatlı diye araştırmakta, halk ekmeklerin önünde uzun kuyruklarda dakikalarca beklemekte. Çünkü 5 kuruşun dahi önemi oldukça büyük...” diye konuştu.

DOĞRU TEŞVİKLER…

Çözüm olarak ithal ürünlerin görülmesinin hem yerli üretici için hem vatandaşın alım gücünü düşürmesi açısından artan bir probleme ışık tuttuğunu söyleyen Toprak, “Artan nüfus ve gıda talebine rağmen artan sıcaklıkların sebep olacağı kuraklık sebebiyle iklim değişikliğiyle mücadelede önemli adımlar atılmadığı sürece bu tür salgınların olabileceği ve gıda güvenliğinin tehlikede olduğu uzun süredir vurgulanan bir sorun. Çiftçilik teknolojileri ve yönetim tekniklerini geliştirmek için araştırma ve altyapı yatırımlarının artırılması gerektiğine işaret ederek tarım emekçilerine doğru teşvikleri vermek, söz konusu teşviklerle en yeni teknolojilerin yaygınlaştırılarak su yönetimi ve gübre kullanımı konusunda daha iyi düzenlemelerin hayata geçirilmesi elzemdir. Tohum dahil, dışa bağımlı olmamız girdi fiyatlarında yükselmeye, çıktı fiyatlarında da kontrolsüzlüğe neden olmaktadır. 'Paramız var ki ithal ediyoruz' mantığıyla fiyatı yükselen her gıda maddesi için çözüm olarak görülen ithalat da vatandaşın ucuz, yeterli ve güvenli gıdaya ulaşmasını sağlayamamakla birlikte, yerli üreticiyi de mağdur etmektedir. Bu durum da, ülkemizde gıda egemenliğini tehlikeye atmaktadır. Oysaki yaşamak nasıl bir insan hakkı ise, sağlıklı, güvenli ve yeterli gıdaya uygun fiyatlarla sürdürülebilir bir biçimde ulaşabilmek de bir insan hakkıdır ve bunu sağlamak da kamunun en önemli görevlerinden biridir” dedi.

NE YAPILMALI?

TÜFE (Gıda ve Alkolsüz İçecekler) 20,60 % ile OECD Ülkerleri arasında ara lider durumda olan ülkemizde Yİ-ÜFE (Gıda Ürünleri) yüzde 24,88’dir. Tarım ve Orman Bakanlığı 2021 Ocak ayı enflasyon verilerine göre, geçtiğimiz yılın aynı ayına oranla ayçiçek yağı yüzde 51,86, tavuk eti 28,29, ekmek 20,80, karnabahar 100,85, ıspanak 83,92, portakal 70,78, kıvırcık 59,95, patlıcan 52,07, kabak 49,34, çarliston biber 49,16 ve domates yüzde 42,28 artış göstermekte. Fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkilerinin acilen azaltılması gerektiğine değinen Toprak, “Hükümet acil olarak kayıt dışılığı azaltmalı, toprak analizleri yaptırarak bölgelerde üretilebilecek ürünleri belirlemeli, arz talep dengesizliğini ortadan kaldırarak alım garantili üretim yaptırmalı, çiftçileri desteklemeli ve eğitimlerini sağlamalı, çiftçileri üretimden uzaklaştıran olumsuzlukları düzeltmeli, kooperatiflere müdahaleyi azaltmalı ve daha fazla desteklemeli, üretici kooperatiflerinin yanı sıra tüketici kooperatiflerini de yaygınlaştırmalı, lojistik kayıpların azaltılmasını sağlamalı ve ithalatçı politikalardan vazgeçmelidir. Sonuç olarak, meralarımızı ve tarım arazilerimizi korumadan ve sürdürülebilir kılmadan, çiftçilerimizi eğitip sözde değil emeklerinin karşılıklarını alabilecekleri şekilde destekleyip yeniden üretime yöneltmeden, biyoçeşitliliğe ve yerel tohumlarımıza sahip çıkmadan, üretici, tüketici ve dağıtıcı kooperatiflerin yaygınlaştırılmasını sağlamadan, ülkemizi ithalat sarmalından kurtarmadan, gıda egemenliği ilkelerine dayalı bir tarım politikasını derhal hayata geçirmeden gıda enflasyonuna dur diyemeyiz ve bu konuyu ne yazık ki her ay konuşmaya devam ederiz. Dünyada ve ülkemizde pandemi sürerken, ülkeler kendi üretimlerini ve stoklarını artırır ve zaman zaman ihracat yasakları ile korumacılık önlemlerini sıkılaştırırken, ülkemizde yerli üretimi artırma ve üreticiyi korumaya yönelik somut ve ciddi adımlar henüz atılmamıştır. Sorun önemlidir ve gittikçe derinleşmektedir. Çözüm ortada ve nettir. Yapılması gereken, yönetici konumunda bulunanların tercihlerini toplumsal refahtan ve halktan yana kullanmalarıdır” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber