Hayatımızı adeta kabusa çeviren korona virüs (Kovid-19) salgını nedeniyle global ölçekte dünya ‘gıda ve tarım’ başlıkları üzerine yoğunlaştı. Yeni yasakların gelmesi ve virüs korkusunun dünyada devam etmesiyle birlikte tarımın öneminin daha da arttığını söyleyen TMMOB Ziraat Mühendisleri Yönetim Kurulu Üyesi Fatih Özden, “Yaşanan süreçte en önemlisi kırsal kalkınma konusu. Çok genel ifadeyle kırsal alanlarda yaşayan insanların yaşam standartlarının artırılması ve refah düzeylerinin yukarı çekilmesi, kır-kent arasında sosyal ve ekonomik açıdan oluşan farkların azaltılması olarak tanımlanabilir. Bu çerçevede bir yandan ekonomik açıdan kent ve kır arasında kişi başına düşen gelir bakımından yaklaşık üç kat fark bulunması, diğer yandan yine kırsal alanların sağlık, eğitim, ulaşım, altyapı gibi hizmetlere ulaşım açısından içinde bulundukları dezavantajlı durum ile sosyal olanaklar açısından kentlerin gerisinde kalması kırsal kalkınmanın entegre bir şekilde ele alınmasını zorunlu kılıyor.” dedi.

‘VERİLERE BAKMALIYIZ’

Kırsal alanların günümüzde ekonomik açıdan büyük ölçüde tarıma dayalı yapılarını koruduğunu sözlerine ekleyen TMMOB Ziraat Mühendisleri Yönetim Kurulu Üyesi Özden, “Ancak özellikle 2000’li yıllarla birlikte tarımsal yapıda önemli değişim ve dönüşümler de gerçekleşmeye başlamıştır. Daha önceki yıllarda bizler bu değişim ve dönüşümün izini, on yılda bir yapılan tarım sayılarından sürebiliyorduk. En son tarım sayımı 2001 yılında yapıldığı için, tam da ifade ettiğim 2000’li yıllarla birlikte yoğunlaşan sürece dair sağlıklı veriler olmadan daha çok gözleme veya sınırlı alanlarda yapılan araştırmalara dayanarak tespit yapmak zorunda kalıyoruz. Bu gözlem ve sınırlı veriler kırsal kalkınmaya yönelik bir planlama yapılabilmesi için çok yetersiz. Oysa bugünü anlamak ve yönetmek, geleceği ise planlayabilmek için tarımsal yapıyı, kırsaldaki insan-insan ve insan-toprak ilişkilerini ortaya koyan verilere, arazi kullanım planlarına ihtiyacımız var” diye konuştu.

‘DEMOKRATİK OLMALI’

Kırsal kalkınma planlamasına yönelik de değerlendirmede bulunan Özden, “Kırsal kalkınmanın planlanmasına yönelik diğer önemli konu ise bu planlamanın demokratik; yani çiftçi ve köylü katılımını içermesi gerekliliğidir. Yukarıdan aşağıya yapılan planların geçmişte olduğu gibi gelecekte de bir karşılığı olmayacaktır. Kırsal kalkınmanın demokratik bir şekilde planlanabilmesinin yolu ise gıda egemenliğinden geçmektedir. Özellikle pandemi sonrası daha sıkça duymaya başladığımız bu kavram ne yazık ki bağlamından kopuk ve yanlış kullanılır olmuştur. Gıda egemenliği kırdaki köylüler, çiftçiler, tarım işçileri ve diğer çalışanlar ile kentlerdeki emekçilerin ne üreteceği, nasıl üreteceği ve kim için üreteceği sorularının cevabında aktif olarak yer almalarını, yani katılımını gerektirir. Bu da ancak hem üreticilerin hem de tüketicilerin farklı inisiyatiflerde bir araya gelmesiyle mümkün olabilir. Evrensel kooperatifçilik ilkeleri çerçevesinde demokratik katılımın sağlandığı üretici ve tüketici kooperatifleri, köy meclisleri, çiftçi sendikaları, gıda ve topluluk destekli tarım grupları ve diğer benzeri inisiyatifler aracılığıyla bu sağlanabilir” ifadelerini kullandı.

KIRSAL MAHALLE

‘Kırsal mahalle’ düzenlemesinin yapılmasına yönelik başlığın büyük önem arz ettiğine değinen Özden, “Örneğin Büyükşehir Kanunu sonrasında kimseye sorulmadan akşamdan sabaha köylerin mahalleye dönüştüğünü gördük, aradan yaklaşık 6 yıl geçtikten sonra ise bu uygulamanın tarıma zarar verdiği doğrudan Tarım ve Orman Bakanı tarafından açıklandı. Şimdi de yine kimseye sorulmadan ‘kırsal mahalle’ düzenlemesi yapılıyor. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte merkezi ve yerel yönetimler tarafından tarıma ve kırsal kalkınmaya yönelik politikaların yukarıdan aşağıya anlayışla ve kısa dönemli siyasi hedefler yerine belirli bir koordinasyon içinde köylülerin, çiftçilerin, kentlilerin ihtiyaçları ve sorunları çerçevesinde belirlenmesi gerekiyor” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber