8 Mart 1857’de tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçilerden bu yana dünya üzerinde kadınlar için değişen çok az şey oldu. Kadınlar, aradan geçen bunca yıl sonra hala ölen, sömürülen, susturulmaya çalışılanlar. Pek çok medeni ülkeden önce kadınlarına çeşitli haklar sağlayan Türkiye’de bugün kadınlar, kadınların durumu, en çok da erkekler tarafından tartışılıyor. Ülkemizde ve İzmir’de kadının yerini konunun asıl muhataplarına, bu anlamda kimi zaman sokakta, kimi zaman iş hayatında mücadele verenlere sorduk.

‘MÜCADELE ÖNEMLİ’

2019’un kadınlar açısından nasıl geçtiği ile ilgili konuşan İzmir Kadın Savunma Ağı’ndan Gizem Coşkun son dönemde kadınlara yönelik olarak fiziksel ve psikolojik saldırıların arttığını ancak buna karşı geliştirilen tepkinin de boyutunun aynı ölçüde büyük olduğunu aktardı. Sistemli saldırıların kadınları bir araya getirdiğini hatırlatan Coşkun, “Bu yılda başlayalı çok olmasa dahi yine görüldüğü gibi fiziksel ve psikolojik birçok saldırı yapılıyor. Bunların bir kısmı insanların ölümüyle sonuçlanırken bir kısmı da sizi bıktırmaya, yıldırmaya yönelik oluyor. 8 Mart’a giderken İstanbul başta olmak üzere birkaç ilde kadınların sokağa inmesi valilikler tarafından yasaklandı örneğin. Türkiye’de kadının yerini değerlendirirken, yasal, sendikal ve toplumsal konular etrafında Türkiye’deki kadınların yürüttüğü güçlü mücadeleyi unutmamak gerekiyor. Toplumsal muhalefetin sokakta olmadığı ve belki kıpırdayamadığı bir dönemde örgüt ayırt etmeden tüm kadınlar güçlü tepkiler verdi. İstanbul Sözleşmesi 6284’ü kadın örgütleri tarafından hiç bu kadar fazla dillendirmemişti. Yaşanılan olumsuzlukların ardından kadınların bir araya gelmesi ve sesli bir şekilde talepleri ile haklarını sıralaması çok önemliydi. En büyük örneği de Las Tesis eylemleriydi. Bir dans performansıyla protesto yapıldı ve hemen hemen tüm dünya kentlerine bu durum yayıldı” dedi.

‘BU TABLO YETMEZ’

İzmir’deki karar mekanizmalarında yer alan yöneticilerin kadınlara geçmişe göre daha fazla kulak verdiğini söyleyen Coşkun yine de var olan durumun yeterli olmadığı görüşünde. Büyükşehir Belediyesi’nin kadın hareketinin ‘Geceleri de sokakları terk etmiyoruz’ temel söyleminden yola çıkarak 8 Mart etkinliklerinde gece yürüyüşü koyduğunu hatırlatan Gizem Coşkun, “Bu bile politik olarak etkileşime açık olunduğunun göstergesi. İzmir’de de çünkü kadınlar bu anlamda bir itici ve zorlayıcı güç oluyor aslında. En azından kadın hareketiyle temas halinde olan kent konseylerinden belediyelere pek çok yerel kurumda kadınlarla ilgili konuları konuşmak üzere erkekleri çağırmadığını görüyoruz. Yine Baro’nun genel tutumu, kadın komisyonu çalışmaları yine pozitif olarak adlandırılabilir. Ancak bunlar yeterli mi elbette değil. İzmir, her anlamda kadınların daha aktif olması, daha çok sesinin çıkması ve kadına daha fazla kulak verilmesi gereken bir kent” diye konuştu.

‘EYLEM GEREK’

İzmir İş Kadınları Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Betül Sezgin de 8 Mart dolayısıyla birçok kişinin toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda vurgu yaptığını ancak sözlerin eyleme dönüşmediği sürece etkisi olmadığını vurguladı. Türkiye’de kadınların özellikle iş yaşamında daha fazla var olması gerektiğini belirten Sezgin, “Böylesi günlerin kadınların eşitlik ve adalet mücadelesinde farkındalık yarattığı aşikar ancak söylemler eyleme dönüşmediği sürece etkisini yitiriyor. O yüzden yapılan etkinlik ve organizasyonlar 8 Mart’a sıkışıp kalmak yerine tüm yılı içermeli, yani zamanı aşmalı. Özellikle iş yaşamında kadının daha fazla var olması gerekiyor. Çünkü kadınlar iş yaşamında güçlendikçe hayatın diğer alanlarında da güçleniyor. Dolayısıyla eylem ve somut adım önemli. Bence 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için mesaj vermek evet gerekli ancak yeterli değil” ifadelerini kullandı.

‘İŞ YAŞAMINDA YOKUZ’

İzmir’deki kadınların diğer kentteki kadınlara göre daha özgür yaşadığını ancak siyasi ve ekonomik yaşamda kadınların geri planda kaldığını söyleyen Başkan Sezgin, “Kadınların eğitim seviyesi yükseldikçe işgücüne daha fazla katıldıkları görülmesine rağmen TÜİK verilerine göre kadınların istihdam oranının hala erkeklerin yarısından az olduğu gerçeği ve siyasette geri planda kaldıkları gerçeği İzmirli iş kadınları olarak bizi üzüyor. İstihdam edilen kadınların en büyük sorunu aynı anda annelik gibi bakım sorumluluklarının da bulunması. Oysa bu ataerkil anlayışın sadece kadına yüklediği sorumluluklar, ailenin diğer bireyleri içinde eşit şekilde paylaştırılması gerekir. Yapılan araştırmalarda sigortalı ücretli kadın istihdamında yüzde 1.8 artış gerçekleştiğini görüyoruz ancak bu oranlar yetersizdir. Üstelik kaldı ki bu artış verilere göre artışın olduğu şehirler listesinde İzmir yer almıyor bile. İyi uygulama örnekleri baz alınarak sadece İzmir değil tüm illerimizde kadınların iş hayatına katılımını sağlanmak hepimizin görevi olmalı diye düşünüyorum. Kadınların özgürleşmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği anlayışının güçlenmesiyle İzmir’de kadınların iş hayatında daha çok var olacağına ve toplumu ileriye taşıyacağına inanıyoruz.” Utkucan Akkaş / Özel Haber