Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi ve MetroPOLL Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi iş birliği ile gerçekleştirilen ‘İnsan Hakları Algısıaraştırmasının sonuçları açıklandı. Toplamda 2 bin 651 kişi ile yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen ‘İnsan hakları algısı’ araştırmasının sonuçlarına göre Türkiye’ de toplumun yüzde 82,1’i temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini düşünüyor. Bu yönde görüş bildirenlerin yüzde 58’i temel hakların bazen, yüzde 42’si temel hakların sık sık ihlal edildiğini düşünüyor. Bunun yanı sıra araştırmaya katılanların yüzde 62,6’sı ise temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı yönünde görüş bildiriyor. Hak ve özgürlüklerin kısıtlandığını düşünenlerin oranı gençlerde yüzde 72’ye çıkarken, yaş ilerledikçe bu oranın düştüğü tespitler arasında yer alıyor.

“CUMHURİYET’E BORÇLUYUZ”

Türkiye’de toplumun yüzde 82,1’inin temel hak ve özgürlüklerin ihlal ediliyor olduğunu beyan ediyor olması ile ilgili olarak bu durumun insanların sosyal yaşantısını etkileyeceğini dile getiren İzmir Sosyologlar Derneği Başkanı Necati Yıldız, “Çok baskıcı rejimlerde problem yaşanıyor olabilir ki biz o düzeyde değiliz örneğin burası bir Mısır değil veya Ortadoğu ülkeleri gibi değil, büyük oranda baskı yaşanıyor değil. Oda zaten demokrasinin getirdiği nimetlerden, aksi koşulda durum zaten toplumsal patlamaya dönüşürdü. Bizde değişimin bir evrim şeklinde gelişeceğini ön görüyorum. Bunu da Cumhuriyet’e borçluyuz, oradan gelen demokratik geleneğe borçluyuz” ifadelerini kullandı. Gençlerde özgürlüklerin kısıtlandığı yönünde görüş bildirenlerin oranı yüzde 72’ iken, yaşı ilerleyen vatandaşlara bakıldığında bu oranın düşüyor olması ile ilgili olarak Başkan Yıldız, “Şuan 20 yaşındaki bir genç, çok yönlü özgürlükler istiyor. Özgürlük denince konuya sadece politik özgürlük olarak bakmamak lazım. Kültürel özgürlükleri, arzu ettiği ve içinde yaşamak istediği standardın gerisinde. Üzerlerinde oluşan toplumsal baskı da var. Sadece hükümetten kaynaklanan bir baskı yok. Tabiri caizse, ‘mahalle baskısı’ ile karşılaşıyorlar. Tüm bunlar gençlerde karamsar bir tablo oluşturuyor” diye konuştu.

‘KORKU YAŞANIYOR’

Araştırmanın genelinde insan haklarına önem verdiği görülen katılımcıların büyük kısmının başkalarının haklarını savunma konusunda harekete geçmediği görüldü. Verilere göre, katılımcıların yüzde 71,9’u “Başkasının hakkını savunmak için herhangi bir kampanya, protesto veya faaliyete katıldınız mı?” sorusuna “Hayır” yanıtı verdi. Bir faaliyet veya protestoya katıldığını söyleyenlerin oranı ise yüzde 18,3’te kaldı. Yani 10 kişiden yalnızca ikisinin başkasının haklarını savunma konusunda harekete geçtiği sonucuna varıldı. Bir başkasının hak ve özgürlükleri için mücadele verme konusunda ‘Başıma bir hal gelir’ korkusunun yaşandığını dile getiren Yıldız, “Bu yaratılan durum siyasal iktidarın sistematik olarak, özellikle 2011’den itibaren yarattığı ve son yıllarda artık giderek belirginleşen bir baskısı ve çıkan bu sonuçta büyük derecede rol oynuyor. Zaten birbiriyle bağlantılı konular. İhlal ve tepki vermeme hali. Ancak bunun yansımaları bizim toplumda yoğun olarak gözlenmiyordu, tarihsel olarak bakıldığında öyle çok tepki veren bir toplum değiliz zaten. Toplumumuz ancak önüne konan sandık hakkını değerlendirebiliyor. Tepkisini orada gösterebiliyor. Son 31 Mart İstanbul seçimleri normal bir yerel seçim süreci olarak yaşanırken, 23 Haziran seçimleri toplumsal bir olaya dönüştü. Yani ilk seçimde siyasal bir olay olarak kalırken, ikinci seçimde toplumsal bir olay olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Yani toplumsal bir refleks verme biçimine dönüştü” açıklamalarında bulundu.

TOPLUMSAL DEĞİŞİM

Türkiye’de insan haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda geleceğe kötümser bakanlar ise yüzde 41,7 olarak tespit edildi. Bu kötümser bakış açısı nedeniyle gençlerin bir kısmının kurtarıcı olarak gelişmiş demokrasi ülkelerine gittiğini dile getiren Yıldız, “Gençliğin bir kısmı; ekonomik koşulları veya eğitim düzeyi nispeten elverişli olanlar, kurtarıcı olarak Avrupa’ya veya gelişmiş demokrasi ülkelerine gidiyorlar. Orada da karşılaştıkları şey çok iç açıcı değil. Farklı bir sosyo- kültürel gerçekle karşılaşıyorlar. Özellikle gençleri içinde yaşadığı toplumdan dolayı kısa vadede karamsar görüyorum. Fakat orta ve uzun vadede Dünya’dan izole yaşayamayacağımıza göre kazanan gençlerin idealleri olacaktır. Bunun için toplumsal değişim koşuldur. Tabi toplumsal değişimi tetikleyen ekonomik faktörler, siyasal faktörler ve kültürel faktörler var. Bu faktörler ile beraber belli bir kuşağın kültürel tutuculuğu azaldıkça gençlerin istediği bir toplumsal düzene doğru yönelir ama ne zaman bilmek mümkün değil” dedi. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber