19. YY'da Nietzsche "Tanrı öldü, onu biz öldürdük" demiş. 
20.YY'da ise Erich Fromm; "İnsan öldü, onu biz öldürdük. Yaşasın nesneler, yaşasın makineler" demiş.
21. Yüzyıl öncesindeki iki asırda insana, insanlığa bakış açısını özetlemişler adeta.

19. Yüzyılda insanın fıtratında olan bir Yaradana inanmak adeta askıya alınmışken, 20. Yüzyılda insanın duygularının öldürülmesi, paranın, makinelerin, nesnelerin kölesi olması ve bugün 21. Yüzyılda insanların bireyselleşmesi, yalnızlaşması gelinen sürecin son evresi olmalı.
Küreselleşen yeni dünya düzeninde, vatan, bayrak, aile, kardeş gibi pek çok değerin önemini yitirmesi, önümüzdeki zaman diliminde küresel güçlerin dünyayı daha kolay yönetebileceğinin de bir göstergesi olmalı.

Bir ülkede yaşayan bireylerin ortak aklını, değerlerini, vicdanını, fikrini, umudunu dış etkenlerden bağımsız biçimde yeniden oluşturacak bir devrime ihtiyaç var belki de.

İnsan olmak ile insan gibi görünmek ise farklı şeyler.
Özellikle ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere batı dünyasının dünyada yaşanan insanlık dışı uygulamalara sessiz kalması kabul edilemez.

Ülkemizde ise, insanların kendileri gibi düşünmeyene, kendilerinden olmayana ötekileştirdikleri, sizden olmayanlara karşı her türlü adaletsizliğin uygulandığı, işe girişlerde mülakat adı altında yapılan sınavlarda yaşanan güvensizlik ortamıyla, gençlerin umutlarının çalındığı bir ortamda, elbette yetişmiş beyinler yurt dışına gitmek ister.

Bizim gençlerimizin hayatı sınavdan sınava koşarak geçerken, ülkemize gelen milyonlarca mültecinin bir bölümüne sınavsız üniversite hakkı tanınması, mültecilere vatandaşlık hakkı verilerek ülkemizde eczane açmalarına, hekim olarak çalışmalarına, ticarethane açmalarına fırsat verirseniz bu ülkenin öz evlatları olan gençlerimizin umutlarını da çalmış olursunuz ve küstürürsünüz.

Toplumların bir arada yaşayabilmelerinin temel harcı adalettir. Devletlerin öncelikleri kendi vatandaşları olmalıdır. Elbette insan olmanın gereği mültecilerin bazı insani gereksinimlerinin karşılanması zaruri hale getirebilir.

Ancak siz mültecilere kendi vatandaşınıza vermediğiniz hakları verirseniz karmaşaya ve huzursuzluğa sebep olursunuz.

Bir yandan her ailede en az üç çocuk olsun diyerek ülke nüfusunun artmasını isteyen devleti yöneten yöneticilerin, diğer taraftan yetişmiş beyinlerin ülkemizden gitmelerini göz yummalarını, gençlerimizi ülkeden kaçırmalarını anlamak mümkün değil. 

Yurt dışına giden yetişmiş gençlerimizin, genç beyinlerimizin yurt dışına gidiş gerekçelerinin sadece ekonomik sebepler olmadığını hepimiz biliyoruz.
Adaletin hakim olduğu, güven duyulan bir yönetim şekli. İnsanların, dil, din, ırk, mezhep, meşrep ve siyasi parti ayrımının yapılmadığı bir güven ortamı insanı, insan olduğunu fark ettirecektir.

Tüm insanların asgari müştereklerde ortak aklı, ortak vicdanı, ortak fikri, ortak umudu olmalı ki, insanlar, insanlık huzura kavuşabilsin.