Sanayici bir ailenin başarılı temsilcilerinden, 2009 yılından bu yana Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı olarak hizmet veren Ender Yorgancılar, odanın çalışmalarını anlattı, ülke ekonomisini değerlendirdi. Bir sonraki dönemde yeniden aday olmayacağını söyleyen Yorgancılar, “Benden sonra gelecek arkadaşlarımıza bayrağı devretme vakti” mesajı verdi. Yorgancılar, başarılı bir liderin profilini ise Ege Telgraf okurları için çizdi... Üst üste kazandığınız seçimlerle uzun yıllar devam eden EBSO’da başarılı bir başkanlık serüveni... Öncelikle şöyle başlamak istiyorum... Bize geçmişe dönüp bu serüveni özetlemenizi istesek neler söylersiniz? Başarılı olup olmadığımın takdirini yapacak olan üyeler... Seçildiğim günden bu yana yaklaşık 12 yıldır her sene bağımsız bir kuruluş aracılığıyla üye memnuniyet anketi yaptırıyoruz. En son geçtiğimiz yıl yaptırdığımız ankette yüzde 98 oranında bir memnuniyet olduğu ortaya çıktı. Bu tabii çok geniş yelpazede sorulan soruların sonucunda ortaya çıkan bir değerlendirme... Benim tek başıma yaptığım bir iş de değil; çalışanlarımız, yönetim kurulumuz ve meclisimizin verdiği desteğin sonucu... Göreve geldiğimizden bu yana, daha az sayıda çalışan arkadaşımızda daha verimli ve kalite tescilli çalışmalara imza atar hale geldik. Daha verimli bir oda olduk ve kaliteli çalışmanın örneklerini bütün Türkiye’ye sunmaya devam ediyoruz. 2014 yılında aynı yıl hem Ege’de hem de Türkiye’de Kalite Derneği Ödülü aldık. 2018 yılında CACCİ olarak adlandırılan ve içinde yaklaşık 120 ülkenin bulunduğu Asya Pasifik ülkeleri içinde en başarılı oda seçildik. Yönetime geldiğim zaman kucağımızda üç tane önemli sorun vardı. Bunlar, Tire, Aliağa ve Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesi (OSB) ile ilgiliydi. Tire OSB’de odanın bir kefaleti vardı, çözdük. Kemalpaşa OSB açıldı, kapandı... Sonra dönemin başbakanına bu sorunların ıslah OSB yöntemi ile çözülebileceği noktasında öneride bulundum. Bu yöntem ve dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Aziz Kocaoğlu’nun katkılarıyla birlikte Kemalpaşa OSB’nin yeni bir kimliğe bürünmesini sağladık. Böylelikle Kemalpaşa’daki birçok sanayici de sıkıntıdan kurtuldu. Aliağa OSB ise ne yazık ki o dönemde batmış durumdaydı. Burada yeni bir yönetim kurulu oluşturuldu, bütün borçlar ödendi, benim de katkılarım oldu. Şu anda Aliağa OSB, Türkiye’deki en zengin OSB’lerimiz arasında yer alıyor. Kentimizde yıllardan beri yapılamayan odalarla ortak çalışma kültürünü de İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı’na Mahmut Özgener’in seçilmesiyle güçlendirdik. Birlikte üçe yakın OSB kurduk. Bu OSB’lerin büyük bir çoğunluğu da tarımla ilgili. Odamız, İzmir Ticaret Odası (İZTO), İzmir Ticaret Borsası (İTB) ve Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) işbirliğiyle, 1 Aralık 2018 tarihinde çalışmalarına başlanan Dikili Tarıma Dayalı İhtisas Sera Organize Sanayi Bölgesi Projesi’nin Kuruluş Protokolü Kasım 2019 tarihinde onaylandı. Çiçek sektörünün kalbi olan Küçük Menderes havzasının potansiyelini değerlendirmek amacıyla, İzmir Bayındır Tarıma Dayalı İhtisas Çiçekçilik Organize Sanayi Bölgesi, Sağlık sektöründen kozmetik sektörüne kadar birçok endüstriye hammadde sağlanması amacıyla Kınık Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi, Süt sığırcılığı üretimi en fazla illerden biri olmamız sebebiyle, Bergama Tarıma Dayalı İhtisas Süt Organize Sanayi Bölgesi olmak üzere üç yeni OSB'nin kuruluş çalışmaları sürüyor. Tarım OSB’lerin yanı sıra Torbalı’da da Mobilya OSB kurduk. Mobilya ve ağaç sektörünün potansiyeli ve alan ihtiyacı değerlendirilerek, Odamız, İzmir Ticaret Odası ve Ege İhracatçı Birlikleri işbirliğiyle, Mobilya İhtisas OSB kurulum çalışmaları hız kazandı.Torbalı OSB bünyesinde, sektöre ayrılacak parseller üzerinde faaliyet göstermesi planlanan tesislerin yoğun ilgi gösterdiği projede, talep toplama süreci ise Aralık 2019 itibariyle ise sonlandırıldı. Bütün bu çalışmalara baktığımızda birlikten kuvvet doğduğunu görüyoruz. ‘YÖN GÖSTERİCİYİZ’ Tüm bu çalışmaların altında güçlü bir liderliğin yattığını da görüyoruz. Sizin için liderlik kavramı nedir? Liderlik, yön gösterme, hedef koyma, koyduğunuz hedefi takip etme, süreç analizlerini yapma ve fayda maliyet ilişkisini iyi irdelemekle oluyor. Benim görevim de bu. Zaten başkanların bu misyonu üstlenmesi gerekiyor. Yapabileceğimiz çalışmalar 5174 Sayılı Kanun ve yönetmelikleri ile sınırlandırılmış halde. Odalar yön gösterici kurumlardır. Berlin’deki, Paris’teki bir tüccarın aldığı hizmetin aynısını odamızda verebilir durumdayız. Akreditasyon puanımız, göreve geldiğimizden bu yana tam puan olarak seyrediyor ancak bu bize yetmiyor. Sistemi zorluyoruz, iyi uygulama örneklerimizi artırmak ve daha da önemlisi devamlılığını sağlamak ve mükemmel performansı yakalamak için mesai harcıyoruz. Bu puanı almaktan ziyade yaptığımızın uygulamaların diğer odalara ne kadar örnek olabildiği önemli. Akreditasyon denetimlerimizde EBSO’nun diğer odalara örnek gösterilebilecek rol model çalışmaları tespit ediliyor. Yön gösterici bir konuma geldik. Bu bizim için çok önemli, söz konusu memnuniyet de bundan kaynaklanıyor. Baktığımızda ülke olarak çok zor bir süreçten geçiyoruz. Böylesi bir dönemde bunları yapmak, başarmak önemli ama esas önemli olan ülkenin durumu... ‘HEPSİ KENDİ PARAMLA’ Gördüğümüz kadarıyla siz oda başkanları içerisinde de bir ağabey konumundasınız... Geçmişten gelen bir tecrübem var. Mahmut Özgener’i de çok eskiden beri tanıyorum. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanlığı yaptığı dönemden beri onun da oldukça önemli bir tecrübesi olduğunu biliyorum. İzmir Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, yıllardan beri tanıdığım ve çok sevdiğim bir kardeşim. Buraları hiçbirimize ait değil. Bizim işimiz de değil. Bu alanlar, yön vermek istediğimiz ve İzmir’e katkı sağlayacağımız makamlar. Size ikram ettiğim kolonya Odamızın, ancak kalemler kendimin, kendi paramla aldım. Oda’dan bana geçen içtiğim çay, ikram ettiğim kolonya ve aracıyla gittiğim yerdir. Yemeğe gidersek de yönetim kurulu olarak herkes kendi cebinden öder... İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, Ticaret Borsası Başkanı Işınsu Kestelli, Ege Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Jak Eskinazi ve siz. Kentin ‘Dört yapraklı yoncası’ olarak adlandırılıyorsunuz. Büyük bir kesimin de bu yoncanın ayrılmaması gerektiği düşüncesinde olduğunu biliyoruz... Bu dörtlünün devam etmesini istiyorlar, evet. Bu kurumu aldığımız yerden ileriye götürebildiysek bize ne mutlu. Ancak bulduğunuz konumdan aşağıya indirirseniz arkamızdan laf söylenir ve çıkıp dışarıda yürüyecek yüzün olmaz. Ben her yere başım dik girerim. Bir insanla konuşurken gözünün içine bakarak konuşurum, gözümü kaçırmam. Oğluma da, torunuma da hep söylediğim şey bu: Birisiyle konuşurken hep gözünün içine baka baka konuşacaksın. Karşındaki gözünü senden kaçırıyorsa bil ki onda bir arıza var! ‘İZMİR GENİŞ BİR MOZAİK’ Biraz da İzmir’i değerlendirecek olursak. Şu anda kentimizin çizdiği tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz. Hala günümüzde İzmir sanayi mi, tarım mı yoksa turizm kenti mi konusu tartışılıyor. Bu konudaki görüşleriniz nedir? Bu tartışmayı kim, neden yapıyor bilmiyorum. Ancak bu tartışmayı yapanlar bilmeli ki İzmir bir tarım, turizm ve sanayi kentidir. Bunu bir kere herkesin bilmesi lazım. İzmir’i sadece sanayi, tarım ve turizm kenti olarak ayırt edebilme imkanınız söz konusu değil. Bu kentte çok geniş bir mozaik var. İzmir’de 64 tane meslek komitesi var. Denizli gibi tekstil, Bursa gibi otomotiv ağırlıklı bir şehir değiliz. İzmir’de turizm de olmak zorunda. Örneğin, yarımada benim istediğim şekliyle maalesef turizmde istenilen tabloyu göstermiyor. Rahmetli Turgut Özal zamanında Antalya’da yap-işlet-devret modeliyle oteller yapıldıysa bunun altında yatan sebep tamamen ileri görüşlülüktür. Bunu İzmir’de de yapabiliriz. Kentimizin 700 kilometreye yakın sahil şeridi var, iyi şekilde kullanmalıyız. Yedi tane çıkışımız var, sadece konut ve turizm ağırlıklı tek çıkışımız Çeşme tarafı. Onun dışındaki yerlere baktığımızda bir tarafında su havzası var, depolama işleri ancak yapılabiliyor. Torbalı Yazıbaşı’na doğru gittiğinizde fabrikalar ve tarım arazileri var. Menemen’de ticarethane, sanayi tesisleri var. İstanbul çıkışına baktığınızda dağlık, bir şey yapma imkanınız yok. Ankara Yolu’na çıktığınızda Turgutlu’ya kadar yine sanayi ve tarım alanları var. Şunu da söyleyeyim: Bundan 15 sene sonra İzmir-Turgutlu arası İstanbul-Kocaeli gibi olacak. Tüm bunlara baktığınızda, bölgede sanayi var. Türkiye’nin sanayisinde de önemli bir yer tutuyoruz. Tarıma geldiğimiz zaman, tarım alanında yapacağımız çok iş var. Ancak tarım ülke sorunu. Ülkedeki tarım politikası doğru olmadığı için bu haldeyiz. Ülkede alım garantili bir tarım yapmamız gerekiyor. Böyle olduğu takdirde ülkede tarımda yapabileceğimiz çok iş var. İzmir’de Bayındır gibi bir çiçekçilik kenti var, iki tane de çok başarılı kooperatifimiz var. Süt, süt ürünleri ve hayvancılıkta Tire son derece başarılı. Tire’nin tek sıkıntısı mezbahasının olmaması. Oradaki hayvanlar buraya kesime geliyor. Kısacası, tarım, sanayi, turizm örneklerimiz var. Bu kent o kadar geniş bir mozaik ki... Bunların bir tanesinin İzmir’de olmaması gibi bir şey düşünemezsiniz. Sanayinin yanı sıra ihracata da çok önem veriyorsunuz. İhracatçıların 250 milyar dolarlık bir hedefi var ama Merkez Bankası’nın politikaları gereği krediler bir hayli azaldı. Sürdürülebilir ekonomisi için bu süreci nasıl yorumluyorsunuz? İhracat, cari açık için önemli. Cari açık vermediğiniz sürece ekonominiz güçlü olur. Dövize bağımlılığınız ne kadar az ise o kadar güçlü olursunuz. Bunun için ihracat çok önemli. Döviz girdisini sağlayacağımız yerler ihracat, turizm ve yurtdışına yapılan hizmetler. İhracatımız çok önemli ama her ihraç ettiğimiz malın 1 dolar 70 sentini ithal ediyoruz. Netice itibariyle getirdiğimiz 100 doların 70 doları ithalata bağlı. Bu sektör bazlı değişiyor, tekstilde çok daha fazla kalıyor. Demir ve çelik ihracatında en büyük ülkelerden biriyken, ayrıca en büyük hurda ithalatçısıyız. O hurdanın demir ve çeliğe dönerken kullanılan enerji dışarıya bağlı. Kalan katma değer ise çok düşük. Böyle baktığınızda cevher üretimi yapmanız lazım ki dışa bağımlılık azalsın. Kömür santrallerinin tekrar devreye girmesi lazım. Savaş çıktı, yeşil mutabakat ne oldu? Gazı kestikleri anda yeşil enerji mutabakatı maalesef ki ikinci planda kalır...