Prof. Dr. Görür yaptığı değerlendirmede bilimsel verilerle inceleme yaptıklarını belirterek İzmir’de tehlikenin yakın olduğunu vurguladı. Naci Görür:  “Deprem tahmini yapıyoruz, bilimsel verilerle konuşuyoruz. Falcı değiliz. Falcılık yapanlar, toto oynar gibi açıklama yapanlar var. Bunlar çok çirkin. Kahin de değiliz bilim adamıyız. Karlıova ile Göynük, Muğla-Antalya sahil şeridi ve İzmir’den kuşkumuz var. Bunu söyleyince pişman oluyoruz. ‘Hocam yarın deprem mi olacak?’ diyorlar. ‘Maraş’tan sonra Hatay’a dikkat edin’ dedik. Bir takım hazırlıklar, yerel yönetimlere uyarı mahiyetinde söylüyoruz. Adana ve Kıbrıs’ta olabilir.

İzmir’in zeminini bilmeden çalışma yapılmaz

İzmir’den de şüphemiz var. İzmir’de yarımada canlı fayla bölünmüş. Artık fay ve deprem tartışmalarını bırakalım. İzmir gerçek anlamda deprem kenti. Bugün olmazsa yarın olacak. Konutları depreme dirençli yapmak lazım… İzmir Büyükşehir Belediyesi mikro bölgeleme çalışması yaptı. Bu çalışma bir kentin doğasını bütün ayrıntılarıyla bilip kenti o şekilde yönetmektir. Eğer bilmezseniz çalışma yapılamaz. İzmir’in zeminini bilmeden kentin çalışması yapılamaz. Mikro bölgeleme çalışmasından sonra, yapılacaklar belli. 99’dan sonra binalar doğru yapılmışşsa o binalardan hiç korkmayın. Bütün binalar çöker mantığı yanlış. Belediyeyi, üniversiteleri zorlayın ve evlerinizi muayene ettirin. Maliyetleri tartışmak ayıp parası olmayana belediye ücretsiz yapsın. Yeni bir seçim geliyor. Kentsel dönüşüm için hükümeti zorlayın. Mikro bölgeleme çalışmasından sonra, yapılacaklar belli” dedi. Temel konunun eğitimden geçtiğinin de altını çizen Prof. Dr. Görür, “İzmir’in halkı deprem bakımından bilinci ve kültürü yoksa boşuna uğraşmayın. Kenti depreme dirençli hale getiremezsiniz. Sütun keser, kaçak göçek yapı yapmaya çalışılır. Bu kültür de sadece eğitimle olmaz. İlkokuldan başlayarak eğitime başlayacaksınız.  Halk eğitimli olursa imar affına da izin istemez. Her deprem sonrası TÜSİAD, MÜSİAD, iş dünyası nerede diyorum? İstanbul’da ekonominin çarkları durduğu zaman iş dünyası depreme hazırız diyemez. Kendinizi kandırmayın 10 yılda düzelmez. Marmara durursa Türkiye düz üstü çöker.  İzmir için ekonomiyi de aynı şekilde siz değerlendirin” ifadelerini kullandı. Olası İstanbul depremi için de konuşan Prof. Dr. Görür, molozların kaldırılması ile ilgili dahi hazırlığın olmadığını söylerek, “Genetik yapı stokunda iş müteahhitlik projesine dönüyor. El ovuşturarak iş yapılırsa binler insan bu binalarda olursa bu iş öyle olmaz. Yapı stokunu da dirençli yapacağız. Orada milyonlarca ton deprem molozu var. İstanbul’da olsa 35 milyon ton moloz olur. Aklı başında olan ülkelerde hazırlık yapıyorlar. Deprem olmadan önce hızlı bir şekilde geri dönüşüm üniteleri kuruyorlar. Yıkıntıdan para kazanarak önemli bir kısmını geri kazanıyorlar. Kuyuya maden ocaklarına gömmüyorlar. Bizde hemen götürüp gömüyorlar zehirli toksik maddeler oluşuyor. Bütün bunlar besin zinciri vasıtasıyla soframıza geliyor. Deprem kentinde atmosfer ile suyla temasını kesmez iseniz insanların hayatını kısaltırsınız” şeklinde konuştu.

'Hala göçük altında 60-70 bin kişi var'

Prof. Dr. Görür konuşmasında şunları söyledi: “Hala göçük altında 60-70 bin kişi var. Bu durumda biz neyi konuşabiliriz? Utanmalı mıyız, kızarmalı mıyşız yoksa konuşmalı mıyız bilmiyorum. Onun için içimden geldiği gibi konuşacağım. Ülkemizde, depreme ile ilgili itiraf edemediğimiz bir strateji var. O da depremi tabu görüp konuşmamak. Nereden çıktı bu konu şimdi deniliyor. Deprem gelmeden evvel gündeme de gelmez. Olduktan sonra da hükümet devlet büyüktür denir. Her şeyi yaparız geçici konutlar yaparız. Deprem olunca çizmeleri çeker, yara sararız. Bu strateji çağdışı, insana değer vermeyen stratejidir. Bilgi toplumlarında, bilim gücüyle yönetilen toplumlarda böyle bir strateji yok. Nasrettin Hoca örneği gibi testi kırıldıktan sonra bir anlamı yok. Afet gelmeden önce gerekeni yapıyorlar. Japonya’da tesadüfen 5-6 kişi ölüyor. Depremin kendisi geliyorum diyordu zaten. Elazığ’da doğdum, büyüdüm. Konferanslar vererek bilgi verdim. Elazığ Mühendis Odası desteği ile 2003 ten 2020ye kadar anlattık. Ne yerel ne merkez yönetimlere anlatamadım. İnsanına doğruyu gösteremeye çalışan bir insan olarak bu işi yapıyorum.

Maraş depremi

Maraş’a dikkat edin dedim 2020’de. 99’da soruyorlardı. İstanbul’un dışında Maraş’ta beklediğimi söyledim. Hepiniz biliyorsunuz. En son orada 1500’lü yıllarda deprem oldu. Tarihi kayıtlar var. Görüyorum ki hiç bir şey yapılmadı. TÜSİAD’ın istişare kurulunda ‘neyi bekliyoruz?’ dedim. İstanbul depreme hazır mı? Hayır. Kentsel yenileme yapılsa da yeterince yapılmadı.   Depremi neden gündeme almıyorsunuz? İşsizlikten, terörden, ekonomiden daha mı az önemli? En temel sorun deprem. Bir parametre söyleyin depremin önüne geçsin. Depremden önce ipe sapa gelmez konular saatlerce TV’lerde konuşuldu.  Konuşmak için hatırlatmak için 70-80 bin insanın ölmesi mi gerekiyordu? Kentin bileşenlerini deprem dirençli yapacağız. Yönetim, halk, alt yapı, yapı stoku, çevre ve ekosistem, ekonomi. 6 parametreyi depreme dirençli hale getirmek önemli… Yönetimi, yönetmek zorundasınız. Halkın deprem bakımından bilgisi, eğitimi, kültürü yoksa depremde yapılması gerekenleri yapmadığı gibi yapmaması gerekenleri yapar. Demokratik anlamda sorunlara millet olarak el koyma zamanımız geldi. Depremi oluşturan mekanizma 13 milyon sene önce başladı. Sadece Türkiye değil çevre ülkelerde de süregeliyor. Milyonlarca sene de devam edecek. Durdurma gücümüz yok depreme rağmen yaşayacağız ve vereceği zararları azaltmamız gerekiyor. Buna da risk analizi deniliyor. Demokratik yönetimde ne vali ne belediye başkanı deprem nedir bilmeyebilir. Bilmeyen yönetimden ne bekliyorsunuz. Yönetimi siz kurslarla eğitimle, deprem kuşaklarında yer alan kentlerde bilinmeli. Bilinirse kurum kuruluşlar koordine edilip denetlenebilir. Bizde yok. Afet Bakanlığı kurulsun bu işler yapılsın. Depremde ölmek istemiyoruz diyin pankart açın. Az yol yapıp az baraj yapsınlar ama insanların can güvenliğini sağlasınlar.