İzmir Gazeteciler Cemiyeti(İGC) tarafından Konak Atatürk Meydanı Hasan Tahsin Anıtı önünde basın ve sosyal medyaya yeni yaptırımlar getiren, “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi”’ne yönelik basın açıklaması düzenlendi.

İGC üyeleri ile İzmir Barosu, İzmir Tabip Odası, sendika ve siyasi parti temsilcilerinin katıldığı etkinlikte basın açıklaması metnini İGC Başkanı Dilek Gappi okudu.  Gappi, “Kamuoyunda ‘Dezenformasyon Yasası’ olarak bilinen, basın ve sosyal medyaya yeni yaptırımlar getiren 40 maddelik yasa teklifi, kısmi değişikliklerle TBMM komisyonlarında kabul edildi. Teklifin yarın Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’na getirileceğini öğrenmiş bulunuyoruz.   Bu teklifi adı  “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” dur. Peki Mesleğimizi doğrudan ilgilendiren bu önemli kanun teklifi hazırlanırken, gazetecilerin ve  örgütlerinin görüşü alınmış mıdır? Hayır, bir grup siyasetçi ve bürokrat tarafından kapalı kapılar ardında hazırlanmıştır. Peki Bu yasa teklifinde neler var?Para cezaları, Hapis cezası, kapatma, internet basınına ağır denetim ve basın kartı iptalleri ve Dezenformasyon adı altında bağımsız haberciliğe sansür var” dedi. Yeni yasa ile birlikte gelen cezanın toplumu etkileyen yanlarına yönelik açıklamalarda bulunan Gappi, “Dezenformasyon denilerek yasa teklifinin 29. Maddesi ile   Türk Ceza Kanunu’na  Madde 217/A eklenerek “Gerçeğe aykırı bir bilgiyi alenen yayanlara” hapis cezasını öngören  yeni bir suç tipi yaratılmak istenmektedir. Bu maddeye göre Halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak. Failin, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlemesi halinde söz konusu ceza yarı oranında artırılacak” açıklamalarında bulundu.

 ‘İTİRAZLAR ETTİK’

Basın ve ifade özgürlüğüne yönelik konuşan Gappi, “Yani diyorlar ki, kaynağın belli dahi olsa, eğer bilgi  birileri tarafından keyfi olarak yanlış diye nitelendirilirse,  bunu yayan  yani gazeteci ya da vatandaş, iktidarın istemediği her kim ise doğrudan hapis cezasıyla cezalandırılacak.. Özellikle Seçim dönemi yaklaşırken; bu türden bir teklifin yasalaşacak olması; yaklaşan seçimlerin baskı altında yapılacağının işareti olur. Medyaya yönelik olarak öngörülen idari tedbirler arasında para cezası, reklam yasakları ve sosyal medya ağlarına bant daraltma yaptırımı da vardır .Yasa teklifinde keyfiyete dayalı  yazılı basının kapısına kilit vuracak maddeler vardır. Öyle ki Anadolu basını hiçe sayılmış, gözden çıkarılmıştır. Yaklaşık 1000 gazete, yaşam kaynağı olan resmi ilanları alamamakla ve kapanmakla karşı karşıya kalacaktır. Bu yasa teklifi yasallaşırsa sadece gazeteci için değil  vatandaş için de  yanlış bilgiyi alenen yayma suçu nedeniyle  3 yıl hapis cezası riski vardır. Tüm toplumun  yazmaktan, eleştirmekten, sosyal medyada mesaj paylaşmaktan alıkoyulması hedeflenmektedir.  Bu yasa toplumsal bir otosansür dalgası yaratacaktır. Bu nedenle sadece gazetecilerin sorunu değil tüm toplumun sorunudur.Tüm toplumun ifde onurudur.Basın örgütleri olarak haftalarca Meclis’te iktidar ortaklarına ‘Bunu yapmayın’, “bu anti demokratik, ortaçağ zihniyetli yasakçı yasa teklifinden vazgeçin, gelin birlikte basın kanunu hazırlayalım”  dedik, ‘Gazetecileri dinlemeden basın yasası yapılmaz’ dedik, öneriler verdik, itirazlar ettik ama dinlemediler, dinlemiyorlar. Ülkemizin en büyük basın meslek örgütleri olarak Türkiye’nin dört bir yanından yarın  milletin meclisine gideceğiz ve  bu yasa teklifinin Anayasal güvence altına alınmış  haber alma ve paylaşma hakkımızı ortadan kaldıracak  yasa tasarısının  acilen geri çekilmesi çağrısında bulunacağız. Bugün burada da sesleniyoruz.Bu yasa temel insan haklarına, haberleşme özgürlüğüne, basın özgürlüğüne aykırıdır. Yani Anayasa’ya aykırıdır. Cumhuriyet tarihinin en ağır sansür ve otosansür mekanizmalarından birine yol açabileceği endişesiyle, “dezenformasyonla mücadeleyi” değil gazeteciliğe baskıyı artırmak üzere tasarlanan bu yasa teklifi Anayasa’nın basın ve ifade özgürlüğüne  alenen aykırıdır” diye konuştu.

 ‘ANAYASAYA AYKIRI’

Gazetecilik mesleğinin adete yok edildiğini belirten Gappi, “Bu yasa teklifinde  gazeteciler yok, gazetecilerin görüşleri yok, basın özgürlüğü yok, tüm toplumu susturma, korkutma ve hapsetme vardır. Yasa teklifi ile  yalnızca habere ve gazetecilere göz dağı verilmekle kalmamakta,  halkın iletişim ve haber alma özgürlüğü de engellenmektedir. Bu yasa teklifi yasalaşırsa tüm Türkiye gözaltında olacaktır. Haberin doğruluğu  bizim sorumluluğumuzdur. Bizler bağımsız ve doğru habercilik için bir ömür adayanları;  siyasi iradeyi elinde bulunduranlar kontrol edemezler. Doğru ve tarafsız habercilik bizim işimizdir. Haberin doğru olup olmadığını kim kontrol edecektir.Bizi özgür bırakın. Türkiye’yi toplumu bizim üzerimizden şekillendirmekten vazgeçin. Bağımsız habercilik, yalnızca gazeteler ve gazeteciler için değil, içerisinde vicdan taşıyan doğrudan yana mücadele eden herkes için gereklidir. Her zaman söylediğimiz gibi  bizler fikir işçileriyiz.Bu mesleğin onurunu hissederek yaşayan insanlarız.  Para kazanmak için değil ideallerimiz için  bu mesleği seçen insanlarız. Sadece hakkımızı özgür ortamda gazetecilik yapabilmeyi istiyoruz.  İnternet fenomenleri ile gazetecilerin birbirine karıştırılmaya çalışıldığı bir düzende yerel ve gerçek gazeteciliğin ölmemesini istiyoruz.Bitirmeye çalışılan, adeta yok edilen, birine alıp diğerine satılan, kamu kaynaklarıyla oyun haline getirilmeye çalışılan bir mesleğin kalbinden vurulmasına izin vermeyeceğiz.Düna Basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasından 149.olan Türkiye’nin daha ne kadar gerilemesini istiyorsunuz?180. mi göz diktiniz? Bu yasayı teklif edenlere sormak istiyoruz. ‘’Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra General olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar” diyen Uğur Mumcu, o günün erkerine göre, sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saiki ile yalan haber yapıyordu? Bugün buradayız çünkü omuzlarımızda, yüreğimizde vebal var. Gerçekleri doğruları yazmanın bedelini canlarıyla ödeyerek yazan  Abdi İpekçi, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Necip Hablemitoğlu,  Musa Anter, Metin Göktepe ve nice gazeteci ve düşünürler sadece ve sadece doğruları yazdıkları, söyledikleri için öldürüldüler.Hasan Tahsin’in bağımsızlık anlayışının meşalesini taşıyanlar biz gazeteciler haykırıyoruz; Temel insan hak ve özgürlüklerine, Uluslararası sözleşmelere ve Anayasaya aykırı  olan basın  tarihine  kara bir leke olacak  bu teklifi çekin, Gelin  ülkemizin aydınlık demokratik geleceği için bu tarihi hatadan dönün ve siyasi emeller uğruna bağımsız haberciliğin üzerinden ellerinizi çekiniz” dedi.

Rana Beyza Öztürk