Nihat AK/EGE TELGRAF- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2008-2016 arasında Türkiye'de toplam 104 bin 531 çocuk kayboldu. Ancak TÜİK, 2016'dan beri kaybolan veya kaybedilen çocuklara ilişkin veri açıklamadı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi (DMM), "Türkiye'de resmi rakamlara göre yılda 10 binden fazla çocuk kayboluyor" iddiasının doğru olmadığını bildirdi. Uzmanlar, masum çocukların karşılaştıkları insanlık dışı tutumların artan sebeplerini ve nasıl mücadele edileceğini Ege Telgraf’a değerlendirdi.
ÜÇ SEBEP
Savaş, terör ve göç dünyasındaki çocukların durumunu anlatan ‘Global dünyada çocuk olmak’ kitabının yazarı Prof. Dr. Kamuran Elbeyoğlu, çocuk kayıplarının ve istismar vakalarının artık daha fazla duyulmasının ardında üç temel faktörün bulunduğunu söyledi, Prof. Dr. Elbeyoğlu, “Birincisi, medyanın ve özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte bu tür olayların daha görünür hale gelmesi. Eskiden var olan fakat sessizce üstü kapatılan birçok istismar vakası, artık sosyal medya aracılığıyla daha çabuk yayılıyor ve toplumun farkındalığı artıyor. İkinci neden, feminist gruplar ve çocuk haklarını savunan sivil toplum kuruluşlarının çocuk istismarına ve kadın cinayetlerine karşı yürüttüğü mücadeleler. Üçüncü olarak, adli makamlar ve baroların bu tür vakaları daha sıkı bir şekilde takip etmeleri de farkındalığı artıran önemli bir unsur olarak öne çıkıyor” dedi.
‘ÇOĞU GİZLENİYOR’
Çocuklar ve kadınlar üzerindeki şiddet, taciz ve tecavüz olaylarının temelinde ekonomik, sosyal ve kültürel faktörlerin yattığını savunan Prof. Dr. Elbeyoğlu, “Özellikle kırsal bölgelerde, eğitim ve bilinçlenme yetersizliği bu vakaların yayılmasına zemin hazırlıyor. Türkiye'deki tarikatların ve Kur'an kurslarının bazı bölgelerde çocuk istismarının merkezleri olduğunu görmek toplumu çok üzüyor. Bu yerlerde çocuklar sadece dini eğitime değil, aynı zamanda istismara maruz kalabiliyor. Çocuklar, aile içinde de benzer şekilde istismara uğruyor ve bu tür olaylar aile içi şiddet ve baskılar nedeniyle çoğu zaman saklanıyor. Aile içinde kadınlara ve kız çocuklarına verilen değerin azlığı, çocukların eğitim hakkının ihmal edilmesi ve erken yaşta evlendirme gibi geleneksel baskılar da bu tür vakaların artmasına neden oluyor. Kadınlar ve çocuklar çoğu zaman cinsel bir nesne olarak görülüp bu şiddete maruz kalıyor. Bu da çocukların ve kadınların toplum içinde zayıf ve korumasız kalmasına yol açıyor” diye konuştu.
‘SEFERBERLİK BAŞLAMALI’
Bu tür olaylarla mücadelede en önemli çözümün toplumsal ve politik bir seferberlik olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Elbeyoğlu, “Bu seferberlik öncelikle eğitim alanında yapılmalı ve çocuklar ile kadınlara yönelik bilinçlendirme kampanyaları başlatılmalıdır. Eğitim, çocukların küçük yaşlardan itibaren haklarını öğrenmeleri, kendilerini savunabilmeleri ve olası istismar vakalarına karşı farkındalık kazanmaları açısından büyük önem taşır. Aile içi şiddet ve tacizin normalleştirilmesinin önüne geçilmesi için devletin daha güçlü politikalar geliştirmesi gerekmektedir. Çocuk istismarına karşı çok sayıda kurum sık sık denetlenmelidir” şeklinde konuştu.
Bu trajedilerin arkasındaki toplumsal ve yapısal sorunlara dikkati çeken Veli-Der İzmir Şube Başkanı Necati Kalafat’a göre olayların temelinde çocukların değersizleştirilmesi ve karanlık zihniyetlerin çocukları istismar eden anlayışları yatıyor. Özellikle kız çocuklarının eğitim hakkının ihmal edilmesi ve "ucuz iş gücü" olarak kullanılması, bu tür vakaların artmasına neden olan etmenler arasında gösteriyor.
YARDIM ÇAĞRISI
Kayıp Narin Güran olayının ardından velilerin çocuklarının güvenliği konusunda büyük endişe yaşadığını belirten Başkan Kalafat, “Okulların açılmasıyla birlikte veliler, çocuklarının başlarına kötü bir olay gelmesi ihtimalinden korkuyor. Bu endişeleri hafifletmek için velilere, çocuklarını servislere bindirirken servis görevlisinin varlığını kontrol edilmeli, okuldaki güvenlik önlemlerini gözden geçirmeli. Çocuklar eve geldiklerinde ailelerince mutlaka dinlenmeli. Çünkü bazen saçma gibi görünen cümleler bile bir yardım çağrısı olabilir. Sosyal medya ve internetin potansiyel tehlikelerine karşı çocukların dijital dünyada ne kadar zaman geçirdiği kontrol edilmeli” dedi.
TRAJEDİLERE YOL (KAPI)!
Daha küçük yaşlara indirilmesi planlanan Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) projesinin çocuklar için büyük bir tehlike oluşturabileceğini vurgulayan Başkan Kalafat, “Bu projeyle, 7. ve 8. sınıf öğrencilerinin sanayiye "ucuz işgücü" olarak gönderilmeleri planlanıyor. Çocukların güvenliğinden ödün verilir ve daha fazla tehlikeye açık hale getirilir. Öğrencilerin, öğretmenlerinin veya ebeveynlerinin kontrolü dışında sanayide çalıştırılmaları, çocuk istismarı, psikolojik baskı ve hatta ölüm gibi trajedilere yol açabileceği göz önünde bulundurulmalıdır” ifadelerini kullandı.
‘YASA VAR AMA...’
Türkiye'de çocuk ve kadınlara yönelik taciz, tecavüz ve şiddet vakalarıyla ilgili yasal düzenlemelerin aslında yeterli olduğunu dile getiren İzmir Barosu Başkan Yardımcısı avukat Zöhre Dalkıran’a göre asıl sorun, bu yasaların uygulanmasında ve pratikte hayata geçirilmesinde ortaya çıkıyor. "Ceza maddelerimizde eksiklik yok ancak uygulama kısmında ciddi problemlerle karşılaşıyoruz. Bu da toplumda adaletin sağlanması konusundaki güveni sarsan bir unsur olarak öne çıkıyor. Kamu kurumlarının, siyasi iktidarın ve adli sistemin bu tür olaylara karşı daha hızlı ve etkili önlem alması gerekiyor. Toplumun olaylara karşı daha duyarlı olması ve komşular ya da yakın çevrede bu tür durumlar fark edildiğinde hemen yetkililere başvurulması gerekiyor. Şiddet ve taciz vakalarının aile içinde saklanması ya da "aile içi mesele" olarak görülmesi, suçu örtbas etmeye yarayan yaklaşımlar olarak karşımıza çıkıyor. Çocukların ve kadınların yaşam haklarının korunması, bu tür geleneksel ve yanlış yaklaşımların aşılmasıyla mümkün olabilir” diye konuştu.