Dünya salgınla meşgul ancak çağımızın önemli hastalıklarından kanserde de geçen yıl büyük artış yaşandı. Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın (IARC) 15 Aralık’ta açıkladığı istatistiklerde 185 ülkedeki 36 kanser tipi ile ilgili 2020 yılı bilgilerine yer verildi. Buna göre geçen yıl 19.3 milyon yeni hastaya tanı konuldu ve yaklaşık 10 milyon kansere bağlı ölüm gerçekleşti. Dünyada her 5 kişiden biri hayatı boyunca kansere yakalanıyor ve 8 erkekten, 11 kadından da biri bu hastalık sebebiyle hayatını kaybediyor.

ÇOCUK LÖSEMİDE ARTIŞ

Özellikle çocuk lösemide ciddi bir artış olduğunu söyleyen ve pandemi döneminin tedavi süreçlerini büyük oranla olumsuz etkilediğini belirten Kan Ordusu Kanser Derneği Başkanı Serhat Aytan, “Son 3 seneye oranla yüzde 20 bir artış var. Son iki yıldır birilerinin ara tedavisi bitiyor ve yataklar boş kalmıyor. Diğer yandan göğüs kanseri çok görülen vaka. Lenfoma tedavisi görenlerin sayısında da artış var. Pandemi sürecinde bu hastalar baya yıpranıyor. Hastaneye yattıklarında bir kemoterapi programı hazırlanır. O programlarda bir aksama olmamalı. Çoğu hasta birçok hastane gezmek zorunda kaldı. En çok ihtiyaç olan şey kan ve trombosit bağışı. Bağışçılar da korkudan geri çekildi. Hasta olmak, toplu taşıma kullanmak istemedi. Biz gönüllülerimizi araçla almaya çalıştık. En azından destek olmak istedik. Fakat pandemi süreci, hem teşhis koyulmasına, hem de teşhis koyulmuş hastanın rutinini bozmasına neden oldu. Normalde tedavisi haziranda bitecek olanların, hastaneye yatışlarda kemoterapiyi yatarak alması gereken dönemlerde dozları azaltıldı. Bir gece konaklama şeklinde kemoterapi aldı, ertesi gün çıktı. Hem kemoterapinin dozu düştü hem de süreç uzadı.” dedi.

DONÖR BULMAK ZOR

Türkiye’de kanser ile ilgili hastane sayısının artırılması gerektiğinin altını çizen Aytan, aynı zamanda çocuk lösemide pek çok ülkeden hastanın Türkiye’de tedavi olduğunu aktardı. Bu konuda olumlu bir seyir izlense bile önemli olan başlığın donör bulmak olduğunu söyleyen Aytan, “Hastane sayısının artması gerekiyor. İnsanlar bu anlamda çok fazla zaman kaybediyor. Bunun yanı sıra çocuk hematolojide çok ciddi bir başarı var. Çocuk lösemisinde Türkiye dünyada bir marka. Ege Üniversitesi’nde Azerbaycan, Kıbrıs ve Arnavutluk’tan hastalarımız var. Türkiye bu anlamda doğru bir yolda” diye konuştu. Aytan, “Kızılay liderliğinde veri tabanı var. İnsanlar 3 tüp kan vererek donör oluyor. En önemli problem donörlerin bağıştan vazgeçmesi. İlik naklinin korkulacak bir şey olmadığını ve donöre zarar olmadığının anlatılması gerekiyor. Duygusal kararla donör olmak isteyenler vazgeçebiliyor. Kamu spotu da yok. 90’larda belden yapılıyordu, teknoloji artık ilerledi, damar yolundan kan bağışı yapar gibi ilik veriliyor. Bu durumu insanlar bilmiyor. Türkiye’nin en büyük sorunu bağışçı bulmak. Bulduktan sonrada vazgeçmemesini sağlamak. ‘Mucize Doktor’daki Ali Vefa karakteri “Türkiye’nin su kaynakları tükeniyor” dedi, insanları gerçekten etkiledi. Biz ilik nakliyle alakalı iyi bir kamu spotu yapamadık maalesef. Bununla alakalı gerekirse yaptırım dahi uygulanmalı. Çünkü yaptırımı olmadığı için tamamen gönüllülük esasına dayanıyor. Gönüllülük esasının yanına son dakika vazgeçenlere yaptırım uygulanmalı diye düşünüyorum. Yahut teşvik ettirici hamleler yapılsın. Devlet bir takım teşvikler versin” ifadelerini kullandı.

YA GIDA POLİTİKASI?

Kansere karşı mücadelede en önemli çözümün sağlıklı gıda olduğunu belirten Aytan, “Türkiye kendi tarım ürünlerini üretemediği sürece kanserin önüne geçemeyiz. Türkiye’de her sokakla bir süpermarket var. Üzerinde yerli malı yazıyor fakat Kanada’dan gelmiş. Tarım politikası kesinlikle değiştirilmeli. Gıdamızı kendimiz üretmeliyiz. Mücadele gıdadan başlar. Kendi ürünlerimizi tüketmeliyiz. Fast food yiyecekler çok etkiliyor. Düzensiz gece hayatı, alkol, sigara… Çevre kirliliğinin de etkisi mevcut. Bu anlamda kendi ürünümüzü üretebilirsek sağlıklı olabiliriz.” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber