Friedrich Schiller, ‘Sanat, özgürlüğün kızıdır’ diyor. Kendi başına bir özgürlük anıtı gibi yükselen İzmir’in belki de tek eksiği bir kız çocuğu. Sanat üretimi, daha da önemlisi O’nu yansıtan bir sanat alanına sahip olamamak yani. Buna çok uygun bir yer var aslında… Bir bölge düşünün, asırlık binalarda bir kütüphaneye, resim galerisine, müzik müzesine, her köşesi tarih kokan Alsancak Tren Garı’na, Tekel Tütün Rejisi’ne ve Tarihi Hava Gazı Fabrikası’na ev sahipliği yapıyor. Tarihi Elektrik Fabrikası’nın da satışına konan engel kalkıp, İzmirli’nin malı olduktan sonra Alsancak Liman Arkası’nın Avrupa’daki türevleri gibi kültür ve sanat aksı olup kente dört mevsim, tıpkı sonsuz kadar atacak bir kalp gibi hayat pompalamaması için ortada bir sebep kalmamış gibi gözüküyor.

DOĞRU ADIMI BEKLİYOR

İngilizler, Anadolu’nun ilk demiryolu olan İzmir-Aydın hattını ve Alsancak Garı’nı bölgeye inşa etmeye başladığında, Alsancak Liman Arkası da bir yaşam alanı olarak filizlenmeye başlamış. Bu alanda bugün imrenerek baktığımız pek çok yapı, o günlerde İzmir’in bir başka rengi olan bu insanlara ev sahipliği yapıyordu. St. John Anglikan Kilisesi’nden itibaren bu yapılar şimdilerde TCDD Müzesi ve Sanat Galerisi’ne, Kent Kütüphanesi’ne ve İzmir Kültür ve Sanat Eğitim Vakfı (İKSEV)’in girişimleriyle uzun yıllardır bölgede varlığını sürdüren Müzik Müzesi’ni barındırıyor. Karşılarında ise 1884’te inşa edilen tarihi Tekel Fabrikası’nın reji binası müthiş bir değer olarak dururken, Gar’ın çevresinde de Hava Gazi Fabrikası başta olmak üzere, Elektrik Fabrikası, Sümerbank Fabrikası ve daha nice değer bulunuyor. Kentin uzun yıllar bacası tüten sanayi yapıları, İzmir’in yüz akları… Hepsi kente hem kültürel hem ekonomik ivme kazandıracak kültür aksına hizmet etmek üzere, kendilerine değmesi gereken eli bekliyor.

2001’DEN BERİ HAZIR!

Alsancak Liman Arkası kentin kuzey ile güneyinin birleşim noktası, dahası var olan ile yeni tasarlanan merkezin de tam ortasında bulunuyor. Alanın ticari ve kültürel aks olmasıyla ilgili ilk çalışmalar 2001 yılında Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı Uluslararası Kentsel Tasarım Projesi yarışması ile başlamıştı. Aradan geçen sürede çeşitli sebeplerle bu proje uygulanamadı. Ancak artık bir engel kalmadı gibi gözüküyor. Kentlinin desteğiyle somutlaştırdığı bir sanat projesi olan MÜZİKSEV, uzun süredir bölgede kültür ve sanat adına önemli işler yürütüyor. Bu alanda edindikleri deneyim, ağırladıkları binlerce sanatsever düşünüldüğünde burada oluşacak bir kültür aksının getirileri ve bölgenin buna uygunluğu konusunda daha deneyimli bir marka bulmak çok zor.

‘BETONLAR ARASINDA VAHA’

Bölgedeki tarihi bina yoğunluğu düşünülünce İzmir’de en iyi korunmuş bölgelerden birinden bahsettiğimizi hatırlatarak, dünyada tarihi binaların kültür sanat için kullanıldığının altını çizmek gerekiyor. Bölgenin kültür ve sanatla buluşması taşıdığı dinamikler gereği kaçınılmaz diyen MÜZİKSEV’in Sorumlusu Sirel Ekşi “Biz uzun süredir bölgede sanat etkinlikleri düzenliyoruz, örneğin TEKEL’de gerçekleştirdiğimiz bir festivalde o kadar değerli katılımcılar ve kalabalık insan gruplarını misafir ettik ki bu dahi bölgenin, kültür aksı olması halinde insanları rahatlıkla çekebileceğinin göstergesiydi. Bizim MÜZİKSEV binamızda yaptığımız sanat etkinliklerine gelenlerin söylediği şey, ‘Burası bütün bu beton yığınlarının arasında bir vaha gibi’ oluyor. Çünkü kişilikli yapılardan bahsediyoruz. Tramvay, metro, otobüs durakları, İZBAN gibi olanaklarla ulaşım çok kolay. Ve limana çok yakın. Dolayısıyla bölgenin taşıdığı potansiyel çok yüksek” ifadelerini kullanıyor.

‘EN ÇOK BİZE YAKIŞIR’

Alan, konumu ve kapladığı yer gereği çok sayıda faaliyet ile atölyeye ev sahipliği yapabilecek nitelikte. Sirel Ekşi sanatçı köylerinden müzelere, film platolarından opera salonlarına kadar her şeyin üretilebileceği bir kapasiteden bahsedildiğini vurgulayarak şöyle konuşuyor: “Doğru düzenlemeyle birbirine entegre edilmiş, tümden bir dönüşüm sağlanması gerekiyor. Geniş yürüyüş yolları, buralarda sokak sanatçıları, üreticiler. Tekel Fabrikası’nda eğitim yapılabilecek mekanlar, stüdyolar ve film platoları söz konusu olabilir. Klasik bir bina içinde bir Modern Sanatlar Müzesi İzmir’e yakışacaktır. İnsanlar yenilik arayışı içinde, dünyanın her yerinden kendilerini geliştirmek adına sanatçı köylerine akın ediyorlar. Burada çok rahat bir sanatçı köyü kurulur. Elektrik Fabrikası’nda aslına uygun bir restoreyle opera salonları inşa edilebilir. Çok büyük bir alandan bahsediyoruz burada sanat adına her şey yapılabilir, niyet olması yeterli.”

MARKA KENT İÇİN GEREK

Yaratılacak alan İzmir’in sosyal hayatına renk katarken, kente bir kimlik de katacak elbette. Sirel Ekşi bu tür bölgelerin dünyanın tüm marka kentlerinde bulunduğunu belirterek ‘Halk anlamaz’ yaklaşımının doğru olmayacağını aktardı. Ekşi, İzmir’in festivaller kenti olması taleplerini hatırlatarak, “33 yıl önce Uluslararası İzmir Festivali’ni başlattığımızda İzmir’de festival izleyicisi yoktu, bugün gelinen nokta ortada. 26 yıldır caz izleyicisi yetiştiriyoruz. Neo, Berlin ve Viyana Filarmoni’yi de İzmirli dinledi. Bu bir emek işi, sanata yaptığınız yatırımın cevabını geç ama doyurucu şekilde alırsınız. Bunun için hazır ve genç bir kitle var. Bu tür büyük kültür ve sanat aksları New York, Barcelona, Hollanda gibi dünyanın hemen hemen her marka kentinde bulunuyor. İzmir’de bir marka kent olduğu iddiasını ortaya koyuyorsa bunu kanıtlamalı elbette” şeklinde konuşuyor.

‘EKONOMİK GETİRİSİ YÜKSEK’

Bölgenin sanat ve sosyal hayata yapacağı katkının yanında büyük bir ekonomik döngü yaratacağı da ortada. Sürekli dinamik sanat alanları kurulduğunda çevresindeki her dinamiğin kazanacağını hatırlatarak Sirel Ekşi, “Herkes ekonomik gelir elde eder. Yurt dışından, başka illerden dinleyici ve sanatçılar gelecek, otel ihtiyacı olacak. Her şeyden önce burası Limana yakın. Cruise gemileri tekrar geldiğinde, hep bahsedilen turisti kent içinde tutamıyoruz sorununa çözüm yaratmış olacağız. Gelen turist buraya uğramadan geçmez” diye konuşuyor.

‘BÖLGESEL ELE ALINMALI’

Bir kültür alanı oluşturacaksak bunun insan, yapı, yollar gibi akla gelen her yönü ilgilendirdiğini unutmamamız gerekiyor. Zübeyda Özkan, burada yapılacak yatırımların çarpan etkisi yaratacağının altını çizerek Kıbrıs Şehitleri Caddesi, Kordon ve Kültürpark’ın yaya sirkülasyonunda öncelikli alanlar olduğunu söylüyor. Bu hat üzerinde belirlenecek çeşitli noktalar ve yapıların da kültür aksı dinamiğine katılmasının stratejik bir yaklaşım olacağını söyleyen Özkan, “Bölgenin ulaşım araçlarının aktarma merkezi ve geçiş alanı olmasından kurtarılarak, günün her saati vakit geçirilebilir hale gele getirilmesi gerekiyor. Bölgede yer alan TCDD Müzesi, Kent Kitaplığı gibi küçük kültürel merkezlerin tek başına kentliyi çekme potansiyelleri yok. Ancak Tekel Sigara Fabrikası ve Elektrik Fabrikası ile oluşturulacak ana bir kültürel etkinlik merkezi kullanıcı yoğunluğunu bölgeye çekecektir. Buradaki diğer yapıların dahi kültürel işlevler için kullanılıyor olması İzmir’in talebini ortaya koyuyor” ifadelerini kullanıyor.

‘SADECE RESTORASYON YETMEZ’

Atılacak adımın, tüm İzmir’i ilgilendiren stratejik bir kentsel müdahale olacağı en başa yazılması gereken zorunluluk aslında. Bölgenin kültür sanat alanı olarak dönüştürülmesi bu açıdan farklı dinamiklere de dikkat etmeyi gerektiriyor. Söz konusu yapıların ve bölgenin özellikle yaya erişimi için uygun hale getirilmesi gerektiğini söyleyen Özkan, “Bu anlamdaki gerekli müdahaleler yapılamazsa yapılar restore edilmiş dahi olsa kullanılabilirliği düşük olacaktır. Bu nedenle özellikle Alsancak Garı merkez alınarak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’ne direk ulaşımın sağlanacağı bir yaya aksının oluşturulması gerekiyor. Bunun ardından Gar’dan başlayarak Elektrik Fabrikası’na kadar uzanan kesintisiz ve güvenli yaya yollarının yapılması şart elbette. Kentsel ölçekte düzenlenmesi gereken her iki aksın sokak ölçeğinde canlı tutulabilmesi için çeşitli etkinlik ve aktivitelerle desteklenmesi özellikle gece saatlerinde alandaki ıssızlaşmanın önlenmesi oldukça mühim” diyor.

‘MAALİYETİ İZMİR ÜSTLENEBİLİR’

Yapılacak dönüşümde bir maliyet ortaya çıkacak şüphesiz. Ancak İzmir’in marka kent olma yolunda böyle bir prestij projesine ihtiyaç duyduğu da apaçık ortada. Maliyetin kentin iç dinamikleri tarafından dahi rahatlıkla karşılanabileceğini söyleyen Restorasyon Uzmanı Özkan, mekânsal müdahalelerin 2 yıl içinde tamamlanabileceğini söyledi. Özkan şöyle konuştu: “Dönüşümün ilk yatırım maliyetinin yüksekliği kentsel faydaları ile karşılaştırılarak değerlendirilmeli. İzmir özelinde yapılan yatırımların dahi kısa bir sürede geri dönüşü olacaktır. Dönüşümün mekânsal müdahalelerinin iki, üç yıl içerisinde tamamlanması mümkün. Tabii yapılacak altyapı, üstyapı, restorasyon çalışmalarına paralel olarak, kent dengelerinin hareketlendirilmesi için gerekli çalışmalar yürütülmeli.”

‘Sosyal dönüşümü de sağlayacaktır’

Diğer yandan söz konusu düzenleme mimari bir değişimi de gerekli kılıyor elbette. Yüksek Mimar ve Restorasyon Uzmanı Zübeyda Özkan söz konuşu değişimin mümkün olmanın da ötesinde kentsel gelişimde temel bir aşama olduğunu ve İzmir’in bu anlamda bir zorunluluğu bulunduğunu ifade ediyor. Özkan sürecin kitlesel olarak ele alınması gerektiğinin de altını çiziyor. Utkucan Akkaş / Özel Haber