İzmir Kent Konseyi’nde yaşanan seçim sürecini ve yeni görevini değerlendirerek açıklamalarına başlayan Kökkılınç, “Benim için çok özel bir süreç oldu. Prof. Dr. Adnan Akyarlı ile uzun yıllar birlikte çalışmıştık, çok sevdiğimiz ve saydığımız bir büyüğümüzdü. Vefatı, hepimizi derinden üzdü... 6 aylık görev süresince çok güzel çalışmalar yapmış. Biz de bu yeni dönemde Adnan Hoca’nın yarım kalan bu projelerini bitirme noktasında çaba sarfedeceğiz” dedi. Daha önce de sivil toplumun alanında çeşitli çalışmalarda yer aldığını belirten Kökkılınç, “Deneyim sahibi olduğum her konuda, biraz da hukukçu kimliğimin getirdiği bir özellik olsa gerek, katkı sağlamaya çalıştım. Uyuşturucu ve uyarıcı maddeyle mücadelede tutun engelliler yararına, kadın haklarından tutun hemşehri bilincine kadar pek çok çalışmam oldu. STK’lerin sorun ve ihtiyaçlarını biliyorum. Meclis üyeliğim nedeniyle de çok fazla komisyonda yer aldım. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde katılımcı demokrasiyi benimsediğimiz için pek çok sivil toplumla iş birliği yaptık. Kent Konseyi’nin tek gelir kaynağı belediyelerden aktarılan bütçeler, başka bir gelir kaynakları yok. Belediye Yasası’ndan doğmuş bir çatı örgüt olarak çok fazla unsuru da içinde barındırıyor. Bana İzmir Kent Konseyi Başkanlığı teklif edildiğinde ‘Seve seve çalışabileceğim bir alan’ dedim ve kabul ettim. Güzel bir genel kurul yaşadık, iyi bir konsensus yakaladık. Ne İzmir’e ne de İzmir Kent Konseyi’ne mahçup olmak istemem, üzerimde bir sorumluluk var. Elimden gelen tüm çabayı sarf edeceğim” diye konuştu. izmir-kent-konseyi-nilay-kokkilincGENİŞ BİR MOZAİK’ Kent Konseyleri’nin yürütme kurulunca alınan kararların genel kurul kararına taşındığı takdirde Büyükşehir Meclisi’ne sunulduğunun da altını çizen Kökkılınç, “Kent hakkında sivil toplum eliyle meclise taşınan bir yolculuğu başlatma imkanınız oluyor. Meclis kararı haline geldiğinde de uygulama süreci başlıyor. Geçtiğimiz ayki meclis oturumunda Kent Konseyi aracılığıyla gündeme alınmış güzel kararlar oldu. Onlardan bir tanesi de engelliler yararına çeşitli semtlerde küçük ölçeklerde bakım merkezi kurulmasıydı. Kent Konseyi’nin önerisiydi, meclis kararına dönüştü ve uygulanacak. Bu örneklerden yalnızca biri... Kent Konseyi’nin iki teşkilat şeması var; birincisi belediye ayağı, ikincisi de üyeler arasında seçimle gelen bir yapı. Yürütme kurulu üyeleriyle uyumlu çalışmamız çok önemli; çok farklı kesimlerden gelen arkadaşımız, dinamik bir yapımız var. Farklı yelpazesi ve geniş bir mozaiğe sahip olan konseyimizde güzel gerçekten güzel çalışmalar yapıldığını söyleyebilirim. Tamamen gönüllülük esasına bağlı bir çalışma yapıyoruz, kimse huzur hakkı ya da bir maaş almıyor. Çok önemli noktada zamanlarını ayırıyor ve proje üretiyorlar. Kadın, gençlik, engelli ve çocuk olmak üzere dört meclisimiz vardı, şimdi üç meclis daha üzerine eklendi. Çalışma gruplarıyla güzel projelere imza atıyorlar” ifadelerini kullandı. ‘KURUMSALLAŞMA’ VURGUSU Açıklamalarında sivil toplumun önemine de değinen Kökkılınç, şunları aktardı: “Sivil toplumun daha fazla kurumsallaşması gerekiyor. Aslında bir imece toplumuyuz, özellikle köy ve mahallelerimizde kültürümüzde dayanışma ruhu var. Ancak metropole geldiğimizde sivil toplum çatısı altında buluşursanız toplum yararına çalışma fırsatınız vardır. Hem kendi iç huzurunuz hem toplum barışı hem de kenti yönetenlere katkı sunma noktasında sivil toplumun çok güçlü olması gerekiyor. Ben öncelikle bir hukukçuyum, Anayasa hukukunda hep kuvvetler ayrılığından ve tarafsızlıktan bahsedilir. Bunun dışında iki organdan daha bahsedebiliriz; birisi medya diğeri ise sivil toplum örgütleri. Örneğin, Almanya’da belli bir güce ulaşmış sivil toplumun parlamentoya yasa teklif etme, onlar kabul etmediğinde ise referanduma götürme hakkı var. Sivil toplum gücü işte budur.” Toplum barışının sağlanması için doğru yönergeleri çıkarmak ve hayatı kolaylaştıracak düzenlemeleri yapmak da gerektiğini dile getiren Nilay Kökkılınç, “Bu kent, herkesin ihtiyacına cevap verecek bir kent olmalı. Birinin özgürlüğünün başladığı yerde bir başkasınınki bitmemeli. Bu uyum, kenti yönetmek demek... Burada da söz sahibi olan merkezi yönetim var, yerel yönetim var, en çok da STK’ler var. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımız, katılımcı demokrasiye olan inancıyla sivil topluma oldukça destek veriyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Tunç Soyer’in bu birlikte çalışma iradesine şans olarak bakmak lazım” dedi. UZLAŞMACI BİR ÜSLUP’ Programın ikinci kısmında ise Kökkılınç, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’ndeki çalışmaları ve kent gündemini ele aldı. “Hayata karşı hep samimi yaklaşmış bir kişiyim; her ne kadar bir partinin mensubu olsam da bazı alanları hep siyaset üstü kabul ediyor ve uzlaşıyı önemsiyorum” diyerek açıklamalarına başlayan Kökkılınç, “CHP’nin grup sözcüsünün biraz daha uzlaşıya açık bir kimlik olmasının meclisteki bazı sertliklerin önüne geçen bir üslup olduğunu da görüyorum. Bugüne kadar çok üzüleceğimiz bir şey yaşadığımızı söyleyemem. Birkaç mecliste kişilik haklarına yönelik bazı söylemler vardı ama son zamanlarda bu yok, artık buna da çok dikkat ediliyor. Kişilik haklarını ihlal etmeyen, hakaret noktasına varmayan bir üslup olması gerekiyor. Ben grubun kararını deklare ediyorum. Bazen tartışmalar da oluyor ama bir grup sözcüsü olarak 22 ihtisas komisyonumuzla birlikte her birinin konusunu bilmek durumundayım. Çok dikkat isteyen bir alan, sorumluluklarınız var. Çoğulcu demokrasiye inandığımız için muhalefetin sesini duyurmasına imkan sağlamamız da gerekiyor. Sizi seçen iradeye saygınızın ise en başta olması gerekiyor” diye konuştu. buyuksehir-meclis DANIŞTAY’A KADAR GİDECEKTİR” Zaman zaman mecliste yaşanan gerginliklerin ve geçtiğimiz günlerde yaşanan ‘Toplantı yeter sayısı’ tartışmasının yargıya taşındığı konusunun hatırlatılması üzerine de Kökkılınç, şu açıklamaları yaptı: “Meclisin çalışma yönetmeliğini bakanlık çıkarmış, dolayısıyla o yönetmeliğin uygulanması lazım. Ancak bazı yönetmeliklerin de boşlukta kaldığını da yaşayarak görüyorsunuz. Bu kısımlar da bazen muhalefetin değerlendirdiği kısımlar olarak karşımıza çıkıyor. Arkadaşlarımız bir sayım istemişlerdi, sayım yapıldığı zaman karar yeter sayısının altında olmadığımızı gördük. Daha sonra meclis başkanı ara talep etti. Daha sonra dışarıda olan ve bu durumu haber alan pek çok arkadaşımız salona geldi. Dolayısıyla karar yeter sayısı daha devam etti. Ara verildikten sonra da görüldü ki 44 ‘Evet’ var. Hukuk bir muhakemedir. Yönetmeliğin amacına baktığınızda yasa koyucunun neyi arzu ettiğini görmeniz lazım. Biz buna ‘Yasanın ruhu’ deriz. Konunun yargıya yansıması da iyi olmuş. Yargıda en azından yönetmelik açısından başka meclislere yol gösterecek bir hukuk tartışması açmışlar. Bunun yolu Danıştay’a kadar gidecektir. Ben de hukuken bu konuyu yakınen takip ediyorum. Ben tezimde de karar yeter sayısı evet ya da hayıra bağlı değildir, bir organdan karar verebilmek için gerekli olan en az sayıdır. Hukuk tartışmaları her zaman bizim de keyif aldığımız tartışmalar... Yönetmelikler belki de daha net ve açık yazılsa bunları da yaşayamayız. Yasa koyucunun da burada çok büyük bir sorumluluğu var. Nokta ve virgülün dahi uygulamada önemi vardır, çok iyi kaleme almanız lazım.” ‘KÜLTÜRPARK GİBİ ÖZEL’ Kentin öne çıkan başlıklarından Buca Cezaevi’ni de değerlendiren Kökkılınç, “İzmir Büyükşehir Belediyesi halkın da nabzını tutarak bu alanın Hasanağa Çay Bahçesi gibi kocaman bir yeşil alan olmasını istedi. Kentimizin bu alana çok ihtiyacı var. Burası çok özel bir bölge; Kültürpark İzmir için ne kadar özel bir yer ise bu alan da Buca ve kentimiz için o kadar özel bir yer. Kentin büyük menfaati için değerlendirilmeli. Merkezi idare ‘Biz yeşil alanı da gösteriyoruz’ noktasında bir yaklaşımda bulundu ama bir alanın tamamen yeşil alan olmasıyla içinde peyzaj düzenlemesi olan yapıların arasında çok büyük bir fark var. O yüzden Büyükşehir de Buca Cezaevi planları yönünden ve buranın rezerv alan ilan edilmesi noktasında konuyu yargıya taşıdı. Umarım uzlaşılır, bakanlık bu alanı yeşil alan olarak belirler. Hem Buca halkının hem de İzmirliler’in istediği olur” dedi. ‘YASAL HAK OLMALI’ Kökkılınç, son olarak ‘Siyaset ve kadın’ başlığını değerlendirdi. “Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e şükran duyuyoruz, kadınlar olarak onun sayesinde birçok hakkı elde ettik” diyen Kökkılınç, “Ancak yaşam sürecinde ve toplum nezdinde kadınların çok daha fazla yol alması gerekiyor. Dolayısıyla bu algının değişmesi, kadınlar aleyhinde olan bazı geleneklerin değişmesi için kadın ve erkek hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Bu dönem CHP Genel Başkanımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu, parlamentoya ‘Fermuar Sistemi’ teklifini sundu. Diğer partilerin de buna siyaset üstü yaklaşmasını ve destek vermesini isterdik ama olmadı. Kadınların öncelikle kendi hakları konusunda mutlaka siyaset üstü yaklaşılması gerekiyor. Kadın hakları için birlik ve beraberlik içinde mücadele etmesi gerekiyor. Büyükşehir Meclisi’nin 176 meclis üyesi var, 30’u kadın. Parlamentoya baktığımızda 600 milletvekili var, 101’i kadın. Oranlar çok çok düşük. İmzaladığımız uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ‘İnsanlar yasal karşısında eşittir, sadece bu eşitlik sağlanıncaya kadar kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanır’ der. Uluslararası sözleşmeler de ‘Seçme ve seçilme hakkı vardır fakat kadınlar erkekler ile eşit temsiliyeti sağlayamıyorsa bunu fiili olarak sağlayacak yasal tedbirler alınmalı’ der. Bu iki dudak arasında değil, yasal düzenlemelerle bir hak olmalı. Eğer olursa belediye meclislerinde de parlamentoda da eşitlik olur. Bu yasal düzenlemeyi artık erkeklerin de istemesi gerekiyor” diye konuştu. YAĞMUR DAŞTAN / ÖZEL HABER