Devlet Su İşleri (DSİ) verilerine göre ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı yaklaşık 1.350 m3’tür ve Türkiye su azlığı yaşayan bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. 2030 yılında ülke nüfusumuzun 100 milyonu bulması öngörülüyor. Bu durumda kişi başına düşen su miktarı 1100 m3’e düşecek ve su kıtlığı yaşanabilecek. Su fakiri olmaya aday ülkemizde su kalitesine bakıldığında yüzey sularının yüzde 79’u kirlenmiş olarak karşımıza çıkıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın verilerine göre 141 yüzey suyunun yüzde 43,3’ü çok kirlenmiş suyu tanımlayan 4.sınıf kalitede, yüzde 19,9’u kirlenmiş suyu tanımlayan 3. sınıf kalitede ve yüzde 15,6’sı az kirlenmiş suyu tanımlayan 2. sınıf kalitededir. Yüzey sularımızın sadece yüzde 21,3’ü yüksek kalite suyu tanımlayan 1. sınıf kalitededir. Veriler ışığında su kıtlığı ihtimaliyle birlikte ortaya çıkacak gıda kıtlığı tehlikesi de adeta kapımızda bekliyor. Su problemi gerçeği göz önünde bulundurularak tarımda modern yöntemler kullanılmaya başlanması gerektiğini  belirten

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Fatih Özden, “Tarımda modern yöntemler denildiğinde genelde akla akıllı tarım, GDO, topraksız tarım, dikey tarım, damla sulama gibi teknoloji odaklı seçenekler geliyor. Ancak modernden kastedilen çağa yani zamanımıza uygunluksa teknolojiden önce modern anlayışın ne olması gerektiği üzerinde durulmalı diye düşünüyorum. Bu anlayış ise agroekoloji olarak tanımlanıyor ve üç temel ayak üzerinde duruyor: Bilim, uygulama ve hareket” ifadelerini kullandı.

‘İKLİM DEĞİŞİMİNE ÇÖZÜM’

Teknolojinin kullanılması gereken bir üretim biçiminde merkezde doğa ve insanın yan yana olması gerektiğini söyleyen Özden,“ Son yıllarda adını duymaya başladığımız ve önümüzdeki yıllarda daha çok duyacağımız agroekoloji de böyle bir anlayışı ifade ediyor aslında. Yani doğaya dost, insanı yani hem kırda üreteni hem kentte tüketeni gözeten bir tarımsal üretim faaliyeti. Bu yönüyle iklim değişikliği ve yetersiz beslenme gibi sorunlara bir çözüm olarak da gösteriliyor. ” ifadelerini kullandı.

‘ALTERNATİF OLUŞTURUYOR’

Bilim ayağında yerel bilgiler dahil olmak üzere bilgi üretiminin büyük önem arz ettiğine değinen Özden , “Bilim ayağında yerel bilgi de dahil olmak üzere farklı bilgi ve bilme biçimlerine açık bir şekilde, sürdürülebilir tarım-gıda sisteminin ekolojik ve sosyo-ekonomik bilgisinin üretilmesi yer alıyor. Uygulama ayağında üretilen bu bilginin doğal süreçlerden de yararlanılarak, biyolojik etkileşimler ve sinerjiler de oluşturularak geliştirilmesi ve uygulamaya geçirilmesi kastediliyor. Hareket ise meselenin aciliyeti de göz önünde bulundurulduğunda belki de en önemli ayak diyebileceğimiz ve agroekolojinin hem uygulama hem de politika düzeyinde yaygınlaştırılmasını ifade ediyor. Yani bu üretim biçiminin hem çiftçiler arasında yaygınlaştırılması, hem de politika düzeyinde ilgili kurumların uygulamalarına yansıyarak yaygınlaşması. Bu anlamda agroekoloji adil ve güvenli gıda üretimini, kırsalda yaşayan insanları, sosyal adaleti, kısa pazarlama zincirlerini güçlendirerek tarım-gıda sistemini dönüştürmeyi hedefleyen bir anlayışı temsil ediyor. Bu yönüyle de günümüz endüstriyel tarım-gıda sistemine hem bir tezat hem de bir alternatif oluşturuyor” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk/ Özel Haber