Öncelikli görevi sanat adına bir şey üretmek olmayan kurumlarda ve yapılar, sanattan (daha özel olarak yazınsal alandan) ne denli beslenirse, orada oluşması muhtemel ruhsuz hava oluşmadan engellenir. Türkiye Kızılay Derneği, 1868 adlı dergiyi çıkarırken böyle mi düşünmüştür, bilemem. Ama Kızılay’ın hafızasına büyük katkı sağlayan bir çalışma yaptığını söylemeliyim. Kızılay’da bugün binlerce gönüllü görev başında. Destek bekleyen insanların varlığını bilmek, o insanlarla karşılaşmak ve yanlarında olmak herhalde kolay değil. 153 yıldır ayakta olan bir derneğin toplumsal hafızadaki yerini teslim etmek ve en önemlisi karşılık beklemeden emek verenlerin kendilerini anlatan bir ürün görmesi adına 1868 çok önemli bir çalışma. Söz konusu derginin elimdeki sayı numarası 19. Kapağındaki Yunus Emre dizesi dikkatimi çekti: Gönüller yapmaya geldim. Kapağı çevirdikçe dolu dolu bir “gönüllülük” dosyası olduğunu gördüm. Suavi Kemal Yazgıç’ın “Edebiyattan Gönüllü Karakterler” başlıklı yazısında Halide Edip’i, Ercüment Ekrem Talû’yu görmek güzeldi. Ama Refik Ahmet Sevengil’in 1936’da yayımlanan “Çıplaklar” romanını okumamış olduğuma hayıflandım. Derginin bana ilk ödevi bu oldu. Taha Kurutlu’nun “Bir Yardımlaşma Vesilesi Olarak Sinema” yazısında sinemamızın dayanışma ve gönüllülük yoluyla bir dönem (1918-1922) ayakta kaldığını bana düşündürdü. Bu konuya da kafa yormak için mim koyuyorum. Kurutlu’nun önerdiği kaynak kitaplara da dönüp bakmak kaydıyla… Dergide Erdem Çöplen “İyilikten Doğan İyilik” çalışmasında bugünün Kızılay’ından gönüllü hikayelerine yer vermiş. İçinde İzmirliler de var. Duyurması benden. Yine bir başka yazıda Kızılay’ın genç gönüllüleri konu edinilmiş. Dergide altını çizdiğim yazılar şimdilik bunlar. Ancak, tüm yazılar okunacak kıymette. Derginin daha önce çıkan 18 sayısından birer adet alıp arşivime koymak için de bu sayı bir vesile oldu. (İzmir Kızılay’dan sevgili Eray Uslu, herhalde mesajımı almışsındır. Birer sayı lütfen!) Yazıyı Kızılay Genel Başkanı’nın sunuş yazısından bölümlerle bitirmek istiyorum: Türk Kızılay, 1868 yılından bu yana, yani tam 153 yıldır gönüllülük temelinde çalışıyor. Uzun bir süredir de kurum olarak amaçlarımızdan biri gönüllü çalışmaları artırabilmek ve gönüllü yönetimini daha işlevsel kılabilmek. Ülkemizde zaten gönüllülüğü seven bir kültür var. “Gönül” kelimesinin sadece Türkçede olduğunu ve yabancı dillerde karşılığının bulunmadığını da hatırlatmalıyım. Gönüllülük benim nezdimde sadece Allah’ın rızasını bekleyerek, bilgisini, zamanını, maddi imkânlarını, bir becerisini vs. kullanarak bir kardeşinin yardımına koşmak anlamına geliyor. Buradaki temel mesele yapılan bu yardım karşılığında hiçbir menfaat beklememekte yatıyor. Kızılay olarak da bizim felsefemiz bunun üzerine şekilleniyor. Fikrini, emeğini, zamanını, becerisini bize ayırabilecek olan herkesin Kızılay’da yapacak bir işi var demektir. Gönüllülerimizin kimisi afete karşı hazırlık ve afete müdahale, kimisi toplum sağlığının korunması, kimisi sosyal yardım, yaşlılara evde bakım, kimisi ise kan bağışçısı kazanımı konularında bize destek olabilir. Kızılaycı olduğunuzda hayata pozitif bakmayı öğreniyorsunuz. Burada ne eksik sorusu yerine elimdeki malzemelerden ne çıkarabilirim demeye başlıyorsunuz. Bizim mottomuz son insan ıstırabını dindirene kadar faaliyetlerimize devam etmek! Mazlum VESEK/ Özel Haber