Başlığı gören kıymetli okurların, deprem üzerine ahkâm keseceğimi sanmalarını istemem.

Başlığı gören kıymetli okurların, deprem üzerine ahkâm keseceğimi sanmalarını istemem.

Ancak alakasız bir teşbihte de bulunmayacağım.

Bugünkü gençlerin hemen hiç bilmediği 17 Ağustos 1999 depremi, Türkiye tarihinin en büyük felaketlerinden biriydi.

40 bine yakın can kaybının yanında, yarattığı ekonomik yıkımla, Türkiye’yi uzun yıllar belini doğrultamayacağı bir sürecin içine sürükledi. Hatta bana göre 2001 krizinde yaşanan büyük ekonomik krizin altyapısı, 17 Ağustos depreminde yaşanan kayıplardı.

Türk sanayisinin en güçlü olduğu bölgeye büyük darbe vuran bu deprem, Türkiye’nin bütün ekonomik dengelerini bozmuştu.

// 23 YIL ARADAN SONRA

Geldik bugüne…

Aradan 23 yıl geçtikten sonra yeni bir 17 Ağustos depremi olasılığı kapımızda.

Bu kez depremin öncü sarsıntısının, kısa adı KKM olan Kur Korumalı Mevduat olma olasılığı yüksek.

Bakınınız nasıl…

Aralık 2021’de döviz kurlarındaki büyük artışların önünü alamayan hükümet, tıpkı “Faiz sebep, Enflasyon Neticedir” öz deyişinde olduğu gibi, dünya üzerinde ilk kez uygulanan bir modeli kamuoyu ile paylaşmıştı.

Kur Korumalı Mevduat adı verilen bu sistem ile Türk Lirası’nın zaten paspasa dönmüş alım gücünü, dövize endekslenerek iyice etkisiz hâle getiriliyordu.

İşin kara mizah yanı, bu iş “Liralaşma Stratejisi” adı altında süslü laflar eşliğinde kamuoyuna duyuruluyordu.

Liralaşma” diyenler ve bu sistemi savunanlar, TL’yi dünyanın en fazla değer kaybeden ve hiçbir ülkede ciddiye alınmayan seviyeye indiriyorlardı.

// 18 TL’DEN 11 TL’YE GERİLEDİ

Tek ve öncelikli amaç, kur seviyesinde stabiliteyi sağlamak, vatandaşın döviz almasını engellemekti.

Merkez Bankası’nın arka kapıdan döviz satışı politikası ile aynı anda başlatılan bu uygulama sonrası, 18 TL’nin üzerini gören dolar kuru 11 TL’ye kadar geriledi.

Bir sonraki adımda KKM sistemi vatandaşların yanında şirketlerin kullanımına da açıldı.

20 Ocak 2022 tarihinde Vergi Usul Kanunu (VUK) ile Kurumlar Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılarak, yabancı paralarını ve/veya altın hesabı bakiyelerini Türk Lirası’na çeviren şirketlerin KKM kapsamında açacakları TL mevduat ve katılma hesaplarından elde edecekleri faiz ve kârların tamamı Kurumlar Vergisi’nden istisna sayıldı.

Ballı börekli bu kararı ve sağlanan imkânı gören şirketlerimiz, doğal olarak sisteme yoğun bir ilgi gösterdi.

Yapılan düzenlemede 17 Şubat 2022 tarihi milat olarak kabul edildi.

O günlerde 11 TL seviyesine kadar gerileyen dolar kuru bugün yine 18 TL’lik zirve değerine tırmanmış durumda.

// 10 MİLYAR DOLAR BOZULACAK

Zurnanın zırt dediği yere geliyoruz…

17 Şubat’a kadar KKM sistemine geçen şirket hesaplarının 6 ay olarak belirlenen vadesi 17 Ağustos’ta doluyor.

Aman dikkat!

BDDK’nın verilerine tam olarak ulaşamasak da, Maliye ve Hazine Bakanı Sn. Nureddin Nebati’nin basına yaptığı açıklamalardan; KKM’ye şirketlerin katılımının yaklaşık 10 milyar dolar olduğu anlaşılıyor.

Kabaca 180 milyar TL’ye karşılık gelen bu likidite, dövize yönelirse dolar ve Euro kurunu çok daha yüksek seviyelerde görmemiz mümkün olabilir.

Bu olasılık, pamuk ipliğine bağlı tüm ekonomik dengeleri altüst etme potansiyeli taşıyor.

Bizden anımsatması…

+++++++++++++++++++++++

EVRİM YOKTUR” DİYE TEPİNEN BÜROKRATLAR

Prof. Dr. Üstün Dökmen, ülkemizin uluslararası çapta başarı kazanmış akademisyenleri arasında yer alır.

Yaptığı TV programları ve söyleşileri ile Türkiye’de psikoloji bilimini halka sevdiren Üstün hoca ile tanışma ve sohbet etme imkânı bulduğum için kendimi şanslı sayarım.

Cumhuriyet Gazetesi’nin Pazar ekindeki yazılarını da kaçırmam.

Üstün hoca önceki haftaki köşesinde, davetli olarak katıldığı bir söyleşide başına gelenleri yazdı.

Sadece hocamızın köşesinde kalmasın, daha fazla insan okusun diye bu ilginçliği ben de köşeme almak istiyorum.

Üstün Dökmen, Temmuz ayı içinde Ankara’da Karayolları’nın Konferans Salonu’nda Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı bir genel müdürlüğün davetlisi olarak konferans vermeye gidiyor.

// “EVRİM TEORİSİ TARTIŞMASI”

Tüm kamu kuruluşlarına ve derneklere hiçbir maddi karşılık beklemeden misafir olan Üstün hoca, “Kaliteli İletişim, Yaşama ve Çalışma Sevinci” başlıklı konferansında bakın neler yaşıyor:

Konferansımda okuma alışkanlığından, kadın erkek eşitliğinden, kız çocuklarına değer vermenin ve çağdaş bilimin öneminden de söz ettim. Bir ara Atatürk’ün kızının/manevi kızının elinden tutup toplantıya giden dünyadaki ilk devlet başkanı olduğunu söylüyordum ki ön sırada oturan bir beyin huzursuz hareketlerle sağa sola dönüp söylendiğini fark ettim.

Az sonra çağdaş bilimden söz ederken sağlık bakanımızın kovit virüsünün mutasyon geçirdiğini belirttiğini, mutasyonun ise evrim anlamına geldiğini, artık ülkemizde ve dünyada evrimin bilimsel anlamda kabul gördüğünü, zaten ispatlanmış olduğunu söyledim.

Bu sırada arka sıralardan bir izleyici, ‘Evrim yoktur’ diye bağırdı. Evrimin nasıl gerçekleştiğini, bir ortaokul öğrencisinin anlayabileceği sade bir dille anlattım, İbn-i Haldun’un ve Erzurumlu İbrahim Hakkı Bey’in kitaplarında ‘tekâmül’ adı altında evrimden nasıl söz ettiklerini belirttim. Evrim Kanunu’nda tek tanrılı dinleri reddeden bir ifade bulunmadığını, Osmanlı’da evrim karşıtlığı olmadığını da ekledim.  

Bu açıklama üzerine az önce rahatsızlık belirtileri gösteren bey sahneye doğru fırladı, el kol hareketleriyle ve ayağını yere vurarak, ‘Konu dışına çıkmayın, evrim İslam’a aykırıdır’ diye bağırmaya başladı.

Susmadım, ben de ona, ‘Bu yaptığınız da Türk-İslam terbiyesine aykırıdır’ dedim. Yirmi kişi daha sahnenin önünde toplanıp, 12 Eylül öncesinde amfilerde olay çıkaran gençler gibi bağırmaya başladılar. Ben de, ‘Ya yerinize oturun, konferans dinleme adabını öğrenin ya da salondan çıkın’ diye bağırdım. Daha sonra Karayolları Genel Müdürlüğü’nde Müdür olduğunu öğrendiğim o kişi peşindeki yirmi kişiyle birlikte salondan çıktı, çıkarken de ‘Mikrofonu kapatın’ diye bağırdı. Geride kalan izleyiciler onu sözel olarak protesto ettiler, konuşmamın bitiminde salondan ayrıldığımda da beni ayakta alkışladılar.  

Bu olayda ne vardı? Atanmış kişiler vardı, muhtemelen kendilerini atayanlara ve onların dünya görüşlerine sadakat gösteriyorlardı. Kimisi kendi aklına ve pozitif bilime sadık davranır kimisi kendisini borçlu hissettiği gruba sadık olur.

Bu olayda bağnazlık da vardı. Bağnazlığın sözlük anlamı; bir konuda bir fikir edinmiş olan kişinin, ne kadar yeni veri, bilgi gelirse gelsin önceki fikrinde bir değişiklik yapamaması, bir anlamda fanatik olması demektir.

Konferansta anlaşılır bir dille evrimi bilimsel olarak anlattım, ancak bazıları anlamaya direnç gösterdiler, ‘Acaba evrim var mı?’ diye sorgulamadılar, üstelik bir bilim insanının konuşmasını bağnazlık ve zorbalık sergileyerek engellemeye çalıştılar. Bu olayda bir zorbalık vardı, ancak bu zorbalık ilk değildir; MEB’nın lise müfredatlarında evrimden net bir şekilde söz edilmemesi ve birçok üniversitemizde evrimi anlatacak öğretim üyelerine baskı yapılması da bağnazlıktan kaynaklanan bir zorbalıktır. Karşı fikir üretemeyenlerin yaygara kopararak veya yasak getirerek bilimsel gerçekleri örtmeye çalışmaları zorbalar arasındaki dayanışmanın sonucudur.”

// ADNAN HOCA HÂLÂ YAŞIYOR’

Evet, Prof. Üstün  Dökmen’in 2022 Türkiye’sinde, bir kamu kurumunda, o kamu kurumunun yöneticileri nezninde yaşadıkları bunlar…

Bizim lise yılları yaşadığımız 80’lerin sonunda, Türkiye’nin en rezil sapığı olan (ve bugün hak ettiği yerde olan) Adnan Oktar, kendine “Hoca” yakıştırması yapar, çevresinde kümelenen birkaç düzine yarım akıllıya “Evrim Teorisi yoktur” masalları anlatarak servetine servet katardı.

Aradan 30 yıldan fazla süre geçtikten ve Adnan’ın ipliği pazara çıktıktan sonra; koca ülkenin bürokrasisinde hâlâ bu söylemlerin karşılık bulması gerçekten çok acı…

+++++++++++++++++++++++

HAFTANIN SÖZÜ

Demiri demirle dövdüler;

Biri sıcak biri soğuktu...

İnsanı insanla kırdılar;

Biri aç biri toktu…

Pir Sultan Abdal

++++++++++++++++