2022 yılı, modern uluslararası ilişkiler sisteminin gelişiminde bir dönüm noktası olabilir. Dünya siyasetinin gündem...

2022 yılı, modern uluslararası ilişkiler sisteminin gelişiminde bir dönüm noktası olabilir. Dünya siyasetinin gündeminde hızlı bir değişime tanık oluyoruz. Uluslararası ilişkilerde ortaya çıkan kriz olgusunun Avrasya’daki kalkınma dinamiklerini nasıl değiştirdiği, tek tek ülkelerin ve bir bütün olarak bölgenin güvenliğinin sağlanması konularını nasıl etkilediği, yakın geleceğin dinamikleriyle şekillenerek ortaya çıkacak. Günümüz uluslararası ilişkilerde çok kutupluluğa doğru eğilim ve artan uluslararası gerilimlerin zemininde, Türkiye’nin dış politikasındaki çok vektörlü rota, göze çarpan bir olgudur. Ankara’nın bu süreçteki çok yönlü dış politikası, küresel statüsünü arttırmaktadır. Özellikle Rusya ile kolektif Batı arasındaki ilişkilerin şiddetlenmesi zemininde Türkiye, Rusya karşıtı yaptırımlara katılmayan ve Moskova ile çok yönlü etkileşimi derinleştirmeye devam eden tek NATO ülkesidir. Bu bağlamda Ankara’nın izlediği dış politika, yüklendiği arabuluculuk misyonuyla da geleneksel müttefiklerinin dışında diğer aktörlerle de ilişkilerini sağlamlaştırma şansı yakalamıştır. Bu aktörlerin başında Rusya, Çin, Güney ve Orta Asya devletleri gelmektedir. Türkiye’nin çok vektörlü dış politika adımları sadece devletlerle ikili ilişkilerinde değil aynı zamanda başta ŞİÖ olmak üzere Avrasya platformundaki varlığının giderek arttığını da söylemek mümkün. Özellikle 2014 yılından bu yana Rusya’ya uygulanan Batı kaynaklı ekonomik yaptırımlar, 2019 yılından bu yana dünyayı etkisi altına alan Pandemi süreci, jeopolitik gerilimler ve gelinen noktada Karadeniz’in kuzeyindeki savaş, küresel ticaret ve ekonomik işbirliğini, ürün tedarik zincirlerini, nihayetinde küresel piyasalardaki olumsuz etkilediği açıktır. Bu kötü etkileşim yeni bir neoliberal ekonomik krizin altyapısını oluşturmaktadır. Uluslararası ilişkilerdeki değişen dengelere paralel olarak ekonomide de bölgesel işbirliği önem kazanmakta. Bununla ilişkili olarak Türkiye, sadece dış politikada değil; aynı zamanda uluslararası iktisatta da öneminin arttığı bir aktör olarak adından söz ettirmekte. Avrupa-Atlantik bloğunda NATO üyesi bir Avrasya devleti olarak Türkiye’nin başta Moskova olmak üzere post-Sovyet coğrafya ’da etkisi giderek artmakta. Öncülleri olan iki büyük imparatorluğun derin tarihsel deneyimlerini de dikkate alarak gelişen Moskova-Ankara ilişkisinde pragmatist yaklaşımla işbirliği önem kazanmakta. Bu işbirliği sadece iki ülke ilişkilerinde değil, aynı zamanda bölgedeki siyasal krizlerde de kendini göstermekte. Bu bağlamda Suriye ve Karabağ meselelerini hatırlatmakta fayda var ancak elbette en önemlisi Ukrayna meselesine bağlı olarak Rusya ve Türkiye ilişkilerinde önemli dönüşümler yaşanmakta. Türkiye’nin, uluslararası ekonomide önemli bir yer edinmeye başladığını söylemek yanlış olmaz. Bunda da Rusya ile doğalgaz ulaşım koridorları üzerine yaptığı anlaşmalar ve Rus tahıl ve gübre ürünlerinin sevkiyatında Ankara’nın girişimleriyle tedarik koridorunun sağlanmış olması önemli faktörler. Ukrayna meselesinde Ankara, Kiev ve Moskova arasında müzakerelerin başlayabilmesi için her fırsatta gerekli adımları atmakta, çatışmanın çözümü için her iki tarafla görüşmelerini sürdürmekte. Diğer yandan Batı’nın izolasyonuna karşı Moskova’nın Ankara ile gelişen işbirliğine ihtiyacı tartışma götürmez bir gerçek. 2023 yılı Türkiye için gerek yaklaşan seçim gerekse de ekonomik sorunlarla da ilişkili olarak kolay bir yıl olmayacak; ancak dış politikadaki değişen dinamikler, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde daha etkili bir aktör olarak öne çıkması için uygun zemin oluşacağını göstermektedir. Ankara’nın bu zeminde önemli fırsatları değerlendirebilmesi, dış politikadaki mevcut çizgisini sürdürebilmesi de büyük oranda 2023 yılındaki seçim sonrasında netleşecektir.