‘Bu ne dünya kardeşim seven sevene.

Bu ne dünya kardeşim seven sevene. Bu ne dünya kardeşim böyle...’ Hababam Sınıfı filmiyle Türk halkının hafızasına kazınan ve sayıları giderek azalan gerçek sanatçılardan Yeşim’in söylediği bir şarkıydı bu. Sevenlerin sayısından şikayet eder gibi görünse de filmlerinde bile iyilerin kazandığı o yıllarda olduğu gibi sevgi ve saygının hakim olduğu bir iklimin şarkısıydı. Tüp, gaz yağı, sana yağı kuyruklarında bekleyen bir nesil olarak açık ve seçik ifade edeyim ki hoşgörü toplumunda yetişmiş olmanın olgunlaştırdığı çocuklardan biriyim. Pantolonu yamalı, ayakkabısı pençeli gezen, bundan hiç gocunmayan ve kimse tarafından da ayıplanmayan bir dönemin evladıyım. Yokluk nedir bilen, varlığı da değerlendiren günümüz insanının cimri nitelendirmesine maruz kalan ancak yarınlarını düşünen insanlarla birlikte büyüdüm. Bunları neden mi anlattım? GÜNÜMÜZ TÜRKİYESİ Geçmişin Türkiyesi’nden günümüz Türkiyesi’ne bir pencere açmak için. Allah’a şükür, ülkemizde her şeyi ederi karşılığında bulmak mümkün. Yokluk dönemleri geliri olanlar için bitti ama ya dar gelirliler. Soğan ekmeği katık edenler, çöplerden topladıklarını aş edenler, evlatlarının okuması için işe aç bilaç gidenler. Çok şükür kuyruklar yok. Ancak memleketimin güzel insanlarının cebinde para da yok. Ekonomik gidişat bir yana ekonominin zorladığı insanların ruh haline de bir göz atalım isterim. Sokak başı kavga. Yol verdin, vermedin, kornaya bastın, fren yaptın, müziğin sesini açtın, kıstın, sokaktaki kedileri besledin, kovaladın, yan baktın, düz baktın. Liste böyle uzayıp gidiyor. Şimdi yeni moda aileler arası sokak çatışmaları. Öyle ki taş sopa yetmiyor, bıçak, tabanca, pompalı tüfekler devreye giriyor. Hayatı boyunca kavgadan uzak duran, etmeye mecbur kaldığında da yumruklarından başka bir alete ihtiyaç duymayan biri olarak söylüyorum. Şahsi düşünceme göre kavga sırasında yaralayıcı alet, taş sopa kullananların delikanlılığından şüphe ederim. Bütün bunları bir kalemde geçtim diyelim. Gelelim adli safhaya. Lütfen çok rica ediyorum biri bana Adli Kontrol Şartı’nı bi anlatsın. Bütün suçların kurtulma noktası mı? Kanunların yetersiz kaldığının işareti mi? Ağzına kadar dolu cezaevlerini daha da doldurmamanın yolu mu? Hayvana şiddet göster, kadını ez parçala, araçla üzerinden geç. Kavga sırasında bıçak, tabanca kullan. Karşındakini doğduğuna pişman et. Çal çırp, emniyet güçlerine dayılan, hastanelerde güvenlikçi döv, doktorların kafasını kır, hemşirelere küfür et. Evet tüm bu saydıklarım ve unuttuklarımın karşılığı; Adli Kontrol Şartı ile serbest bırakılma. İçinizden saydırdığınızı duyuyorum benim gibi. Aman sakın yapmayın, Allah korusun hukuk size uygulanır, Adli Kontrol uygulanmayabilir. Bir de size temiz çamaşır taşımayalım. Ezcümle: Öngörüsüne hayran olduğum liderim Mustafa Kemal Atatürk’ün de kullandığı Hz. Ömer’e ait “Adalet mülkün temelidir” sözünü hayat felsefesi edinenlere helal olsun.