Günümüzün yadsınamaz gerçeği; algı! Yani, gerçek olmayan bir düşünceyi insanın beyninde gerçek gibiymiş göstermek. Algı yaratmak kısacası. Bunu daha çok siyasetçiler ve kamuoyunu yönlendirmek isteyen...

Günümüzün yadsınamaz gerçeği; algı! Yani, gerçek olmayan bir düşünceyi insanın beyninde gerçek gibiymiş göstermek. Algı yaratmak kısacası. Bunu daha çok siyasetçiler ve kamuoyunu yönlendirmek isteyen kesimler yapıyor. Vargı ise; algı yapılarak varılmak istenen şey. O kesimler bugün bunu, iletişim kanallarını kullanarak çok iyi de başarıyorlar maalesef. Peki; algı ve vargı arasında sıkışan toplum ne yapar? Bu bilimsel bir inceleme konusu ama bana göre, hangisine ve neye inanacağını şaşırır. Algı yaratmakla yalan üretmek arasında artık bir fark kalmadı. Eskilerin espirili deyimiyle, “At martini debreli Hasan dağlar inlesin” cinsinden desteksiz atmak, algıya giriyor. Günümüzde ise, “Öyle bir yalan üret ki, birkaç kez tekrar et, herkes onu gerçek sansın” diyorlar. Geçtiğimiz hafta sonu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 3 gün boyunca İzmir’deydi biliyorsunuz. Ödemiş’te çiftçilerle buluşmasında kürsüye yöreden çiftçi ve köylüler davet edildi. Onlar da CHP’ye göre yaşadıkları ekonomik sıkıntıları dile getirdiler. İktidara göre ise anlatılanlar doğru değildi. Şimdilerde kıyasıya bunun tartışması yaşanıyor. Millet de doğal olarak kime inanacağına şaşırıyor. Kiraz’da yerel gazetecilik yapan Semih Dursun arkadaşımız başarılı bir habere imza attı. Semih, CHP’nin kürsüye çıkardığı Şemsiler Köyü’nden Fatma Doğan ile çiftliğine giderek sosyal medyası üzerinden canlı röportaj yaptı. Fatma Hanım, kadın hali ile verdiği mücadeleyi Semih’e anlattı. Ben meslektaşımı, böyle güncel bir meselede hedefteki bir insana kendini savunma fırsatı verdiği için kutluyorum. Fatma Doğan, o röportajda bir kez daha adeta gerçekleri haykırdı. Ben kürsüde söyledikleri ile yaşadığı durumun farklı olmadığını düşünüyorum. Ancak Fatma Doğan, yine de devletine toz kondurmuyor. Devletten destek aldığını, ancak yetersiz kaldığını belirtiyor. Ayrıca Semih’in kamerası aracılığı ile Tarım Bakanı Sayın Vahit Kirişçi’ye ve de Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, “Beni Ankara’ya davet etsinler, gerçekleri anlatayım” diyerek sesleniyor. Bence Fatma Bacı’nın anlattıkları ciddiye alınacak şeyler. CHP, Fatma Doğan’ı kürsüye çıkartarak belki, algı yaratmak istemiştir ama, doğru da bir şey yapmıştır. Buna şiddetle karşı çıkan AK Parti’nin her kademesindeki yöneticilerine tavsiyem, bu feryada kulak vermeleridir. İktidar partisinin Ödemiş İlçe Başkanı Muhammet Şen ve Kiraz’ın AK Partili Belediye Başkanı Saliha Özçınar Kutlu, Fatma Doğan’ı çiftliğinde ziyaret etmelidir. İl Başkanı Kerem Ali Sürekli bunu sağlamalıdır. Fatma Hanım’ı dinlemek bu ülkeyi yönetenlerin boynunun borcudur. Algı yaratmak ve insanların buna inanmasını beklemek bu ülkeye yapılmış bir kötülükse, buna kayıtsız kalmak, hatta karşı algı da aynıdır. NASIL BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ? Anayasamız “Basın hürdür sansür edilemez” der ama, bugünlerde basın özgürlüğünün resmen ve fiilen canına okunuyor. İktidarın sosyal medya mecralarını da içine alıp Basın Kanunu ve Basın Kartı yönetmeliklerinde yapmak istediği değişiklikler korkunç. Bunlar hayata geçerse gazetecilik yapmak imkansız hale gelecek. İktidar bence yanlış yolda. Oldu da yarın muhalefete düşmesi durumunda AK Parti’nin, “Elimiz kırılsaydı da bu değişiklikleri yapmasaydık” diyeceğinden eminim. Yol yakınken bu yanlıştan dönmeliler. Bu vesile ile fiili bir durumdan bahsedeceğim. Geçtiğimiz haftalarda İzmir’e gelen Sayın Cumhurbaşkanı’nın Gaziamir’de katıldığı Danışma Toplantısı basına kapatıldı. Her defasında “basın özgürlüğü” diye bas bas bağıran CHP’liler bunu kıyasıya eleştirdi. Ama o CHP, hafta sonu İzmir’e gelen Kılıçdaroğlu’nun Swiss Otel ve Tarihi Havagazı’nda katıldığı iki toplantıyı da basına kapattı. Buna; “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” derler. İktidarı eleştirirken, aynı şeyi sen yapıyorsan, söyle bana ne farkın kalıyor?