Türkiye gibi bir ülkede bizim gibi köşe haberi yazanların işi zor.

Türkiye gibi bir ülkede bizim gibi köşe haberi yazanların işi zor.

Gerçekten çok zor!

Kimi zaman kendi zekânızdan bile kuşku duyduğunuz olaylar karşınıza dizilir ve siz çoğu kez “Bu kadar saçmalamak ancak kasıt ile mümkündür” dersiniz.

Sonra da zihninizde oluşturduğunuz düşünceleri okurlara en anlaşılır dilde aktarmaya çabalarsınız.

Bu sütunların gedikli okurları, yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarına verdiğimiz büyük önemin yakın tanığıdır.

Nasıl olmasınlar ki?

KABALAŞMADAN YORUM…

Türkiye gibi birincil enerji kaynaklarında yüzde 70 oranında dışa bağımlı bir ülkede, elektrik üretiminin hâlâ üçte biri doğalgazdan üretiliyorsa…

O ülkede doğalgazda ithalata bağımlılık oranı yüzde 97 gibi astronomik bir seviyede ise…

Yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının elektrik üretimindeki payı sadece yüzde 22 seviyesinde ise…

O ülke Almanya’dan yüzde 60 daha fazla güneşlenme süresine sahipken, Almanya’ya göre güneş enerjisinden 7 kat daha az enerji üretiyorsa…

Ne yaparsınız?

Kabalaşmadan, ağzınızı bozmadan yorum yapabilmeniz ne kadar mümkünse, biz de o kadar yorum yapabileceğiz bugün…

1 NİSAN ŞAKASI DEĞİL

1 Nisan 2022 tarihi “şaka gibi” gelen zamlarla hafızalara kazındı.

Elektrik üretimi için kullanılan doğalgazın satış fiyatında yüzde 44,30, elektrik üretimi haricinde kullanılan doğalgazın satış fiyatında yüzde 50 ve konutlarda kullanılan doğalgazın satış fiyatına yüzde 35 zam yapıldı.

BOTAŞ’ın son zammı ile sanayiye verilen doğalgazda yıllık fiyat artışı yüzde 552’yi konutta yüzde 98’i buldu. İğneden ipliğe yeni bir zam dalgası hepimizi bekliyor.

Oysa Türkiye, tükettiği elektrik enerjisinin tümünü, hatta daha fazlasını yenilenebilir kaynaklardan üretebilir. Şubat 2022 ayı sonu itibarıyla 99 bin 890 megavat (MW) kurulu gücümüz içinde güneş enerjisinin payı sadece 7 bin 953 MW seviyesinde.

Başta iş dünyası olmak üzere, yoğun enerji tüketen herkes çatısına kendi ölçeğinde bir güneş enerjisi santrali (GES) kurma arayışında.

Talep gerçekten de çok büyük.

GES-4’E 16 KAT TALEP

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından güneş enerjisinde dördüncü aşama duyurusu tamamlanan yenilenebilir kaynaklar alanları (YEKA) GES-4 yarışmasında 300 MW’lık kapasite için tam 4 bin 900 MW’lık talep geldi.

Bu rakamlar şunu gösteriyor:

Lisanslı ya da lisanssız güneş enerjisi santrali kurmak isteyen şirketlerde ve şahıslarda yüksek bir talep var. Ancak daha iki ay öncesinde doğalgazdaki bağımlılık yüzünden koca ülkenin sanayisini 72 saat durdurmak zorunda kalan devlet, hâlâ mehter takımı gibi iki ileri bir geri hareket ediyor.

Yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi için sadeleştirilmiş ve anlaşılır bir sistem üretmesi gerekirken; adeta bilmeceye dönen ve kimsenin anlam veremediği mevzuat değişikliklerini birbiri ardına yayınlamakta beis görmüyor.

Rüzgâr enerjisinde yapması gereken YEKA yarışmalarını ya da ön lisans başvurularını saçma sapan gerekçelerle erteleyebiliyor.

AYAK BAĞI OLMAYIN YETER

İnsanın “Yahu kendi enerjisini üretmek isteyen kişilerin ve kurumların peşini bırakın. Teşvik vermeyi de düşünmeyin. Ayak bağı olmayın yeter! Gidin dağıtım şirketleri ile uğraşın! Birisinin ensesinde boza pişirecekseniz, gerekli altyapı yatırımlarını yapmadıkları için vatandaşı kış vakti günlerce elektriksiz bırakan dağıtım şirketleri adresiniz olsun.” diyesi geliyor.

Şeytanın avukatlığını yapalım mı?

Yoksa…

Vatandaş kendi elektriğini tükettiği yerde üretmeye başladığında, elektrik dağıtım şirketlerine ihtiyacın azalmasından mı endişe ediliyor?

Rusya-Ukrayna arasındaki enerji savaşının etkileri görüldükçe, tüm dünya “yeşil dönüşüm” süreçlerini hızlandırıyor.

Türkiye ise kaplumbağa hızı ile ilerliyor, bunca yenilenebilir enerji kaynağı içinde hâlâ varlık içinde yokluk çekiyor.

İŞİN İÇİNDE KASIT MI VAR?

İşin içinde kasıt mı var?” sorusunu haklı olarak sorduran bir diğer gelişme ise sanayi kuruluşlarının yapmayı planladıkları GES projelerinde yaşanıyor.

Bugün hangi sektörde faaliyet gösterirse göstersin, ölçeği ne olursa olsun, iş dünyasında herkes bu konuya odaklanmış durumda.

Yoğun enerji tüketen plastik sektöründe faaliyet gösteren bir dostumun cep telefonuma attığı elektrik faturası fotoğrafları, insanı gerçekten dehşete düşürüyor.

Tam bir sene önce, 2021 Şubat ayında fabrikaya tahakkuk eden elektrik faturası 234 bin TL iken; aynı fabrika aynı üretimi sadece bir sene sonra 783 bin TL elektrik tüketerek yapabiliyor.

Kullandığı doğalgaza ödediği fatura ise son bir senede beş buçuk kat artıyor.

Bu yükün altında ezilen sanayicinin rekabetçi olması, yeni yatırım yapmayı düşünmesi, işini büyütmesi mümkün mü?

Can havli ile çatısına GES kurulumu yapmak isteyen sanayici ise akıl almaz engellerle karşılaşıyor.

HERKESİN SORDUĞU SORU

Ezcümle…

Türk sanayicisi, maalesef yüksek sesle dile getiremese de, Enerji Bakanlığı bürokrasisinden adeta yaka silkiyor. Hemen hepsi sözleşmiş gibi “Acaba devlette birileri, enerji ithalatı lobilerinden kurtulmak istemiyor mu?” sorusunu soruyor.

Bence de çok haklı bir soru bu…

Son bir yılda sanayicinin kullandığı elektriğe gelen yüzde 300’lük, doğalgaza gelen yüzde 550’lik zamma bakarak, cevabını daha dikkatle düşünmemiz gereken bir soru…

İZİN SÜRECİ EN AZ 1 YIL DEVREYE ALMA EN AZ 6 AY

16 Şubat 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan teşviklerle; rüzgâr ve güneş enerjisi yatırımlarında KDV istisnası ve gümrük vergisi muafiyeti getirildi. Bu enerji türünden elektrik üreten lisanssız yatırımların dördüncü bölge desteklerinden yararlanmasının önü açıldı.

Buraya kadar her şey güzeldi.

Ancak süreci dikkatle izleyenler, “Bakalım enerji bürokrasisi nerede çelme takmaya başlayacak” sorusunu sormakta gecikmedi.

GES yatırımlarında 240 kilovat üstü kapasite limit değeri kaldırılmadı. Ayrıca, yeni teşviklerin mevcutta bu alanda yatırım teşvik belgesi almış sanayicilere de uygulanması mümkün olmadı.

Ayrıca çatı tipi GES yatırımlarının insana yaka silkeleten bürokrasi macerasında bir kısalma olmadı.

Bugün çatısına GES kurulumu yapmak isteyen bir sanayici kurulum aşamasındaki izin süreçlerini en az bir senede tamamlayabiliyor.

Çatısına santralini kurdu ve devreye alacak…

Kurulum sonrası bağlantı için denetim ve anlaşma süreci ise en erken 6 ayda sonuçlanıyor.

Bu durum yatırım maliyetlerini artırıyor, yatırımların ROI değeri olarak adlandırılan geri dönüş süresini uzatıyor, sanayicinin isteğini köreltiyor.

Ve OSB’ler…

Pek çoğu özerk yönetimlerce yönetilen ve kendi kaynaklarını kullanan büyük ölçekli OSB’lerin; tüketim noktası haricinde başka bir noktaya GES–RES üretim tesisi kurması izni verilmiyor…

Güldüğünüzü ve “Acaba neden?” dediğinizi duyar gibiyim…

OSB’lerin aynı enerji dağıtım bölgesinde tesis kurma kısıtlamasının kalkması sadece Cumhurbaşkanlığı kararnamesine bakıyor ama bir türlü gerçekleşmiyor. Oysa bazı OSB’ler, hazır olan finansal kaynaklarını derhal yenilenebilir enerji kaynaklarına öz kaynak olarak tahsis edebilecek durumda.

Ancak koşmak için ayaklarındaki pranganın çözülmesini, belirli limitlerde kendi enerji dağıtım bölgeleri dışında hatta ülke çapına yatırım yapmak istiyorlar.

+++++++++++++++++

HAZIR SEÇİM YAKLAŞMIŞKEN PATLATALIM BİR DOĞALGAZ KEŞFİ, NEŞEMİZİ BULALIM!

Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerin AKP-MHP oyları ile TBMM’de kabul edilmesi ile ülke gündemi her geçen gün artan seçim tartışmalarına sahne olacak.

Ben –daha önce de pek çok kez ifade ettiğim gibi- bu sonbahar aylarında baskın bir erken seçimin yapılmasını yüksek olasılık olarak görenlerdenim.

İçinde bulunduğumuz büyük ekonomik krizin ve korkutucu hızla derinleşen yoksulluğun önlenmesi için acil bir seçime ihtiyaç var.

Bu ihtiyaç AKP iktidarı için de geçerli.

Latife yaptığımı sanan okurlarım olacaktır ama yine de söylemekte yarar var:

Hemen her seçimde duymaya alıştığımız petrol ve doğalgaz keşfi haberlerinin, yakın zamanda yeniden tedavüle sokulacağı anlaşılıyor.

UNUTULAN GERÇEK

Ama unuttuğumuz bir gerçek var:

Dünya üzerindeki petrol rezervlerinin yüzde 52,9’u doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 42,8’i İslâm ülkelerinin elinde bulunuyor.

Pekâlâ bu zenginlik o ülkelere refah olarak, kalkınma olarak, teknoloji üretimi olarak dönüyor mu?

Elbette hayır…

Bu ülkelerin hemen hepsi cehaletin, yoksulluğun, çürümüş rüşvetçi yapıların esiri durumunda.

Demokraside, bilimde, sanatta, kültürde, özgürlüklerde adeta yerlerde sürünüyorlar.

DEMEK ENERJİ KÂFİ DEĞİL

Demek ki bir ülkenin kalkınması için enerji kaynaklarına sahip olması gerekmiyor.

Almanya’nın, İtalya’nın, Güney Kore’nin ve daha pek çok kalkınmış ülkenin petrol kaynakları mı var?

Daha da ötesinde, dünyanın en büyük enerji şirketleri, enerji kaynağı olmayan ülkelerden çıkıyor.

Tesadüf mü sizce bu?

Demem o ki, bu aralar bir doğalgaz ya da petrol keşfi ile neşemizi bulmazsak eksik kalacağız.

Haydi bakalım, bekliyoruz…

+++++++++++++++++++

KİMYA İHRACATÇILARI İÇİN SEÇİM HAFTASI

Türkiye’nin ihracatında uzun yıllar boyunca ilk sırayı otomotiv sektörü, ikinci sırayı kimya sektörü alırdı.

Son aylarda bu sıralama değişti ve kimya ihracatı ilk sıraya yükseldi.

Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin, aynı zamanda kimya sektöründe en ileri ülkeler olması elbette tesadüf değil.

Türkiye’de ise başta plastik olmak üzere pek çok alt sektörü bünyesinde barındıran kimya sektörü ihracatında dikkat çekici bir artış yaşanıyor.

HEDEF 50 MİLYAR DOLAR

Dört sene önce yıllık 16 milyar dolar seviyesinde olan ihracat, bugün 25,4 milyar dolara ulaşmış durumda. Türkiye İhracatçılar Meclisi bünyesinde yer alan İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri Birliği (İKMİB) 2030 yılı için hedef çıtasını oldukça yukarıya koyuyor ve 50 milyar doları hedefliyor.

Katma değeri yüksek ihracatın en önemli adreslerinden kimya sektörü, bu hedeflere ulaşacak yeni yönetim kadrosunu bu hafta belirleyecek. 7 Nisan Perşembe günü yapılacak İKMİB Genel Kurulu’nda 4 senedir Başkanlık görevini sürdüren Adil Pelister, yeniden ve tüzük gereği son kez bu görev için adaylığını açıkladı.

Türkiye’nin alanında en büyük şirketlerinden Beta Kimya’nın Yönetim Kurulu Başkanı Adil Bey, sektörün çok yakından tanıdığı bir isim.

İKMİB Başkanlığı için adaylığını açıklayan diğer isim ise Adil Pelister’in yönetim kurulunda görev yapan Tayfun Koçak.

KAZANAN SEKTÖR OLACAK

Türkiye’nin en büyük ihracat sektöründe, sektörün kalitesine yakışan bir genel kurul olmasını diliyoruz.

Ve daha bugünden, kazananın kimya sektörü olacağını söylememiz mümkün.

Zira sektör için büyük önem taşıyan Kimya Teknoloji Merkezi birkaç hafta sonra kapılarını açmaya hazırlanıyor. Merkez bünyesinde yatırımcılar ile girişimcileri bir araya getirecek olan Startup Merkezi de hayata geçirilecek.

Sektörün ihracatta önünü açması beklenen proje üzerinde iki yılı aşkın süredir çalışan İKMİB, 12 üniversite ile görüştükten sonra Kocaeli Bilişim Vadisi’nde karar kılmıştı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı 7 bin 500 metrekarelik bir binayı tahsis ederken, sektöre katma değer sağlayacak uluslararası akredite test laboratuvarları ve dijital kütüphanenin yer alacağı merkezde alt sektörlerin sertifikasyonlarını AR-GE merkezlerine danışmanlık hizmeti verilecek. Sektörde faaliyet gösteren firmalar, ürün testleri için yurt dışına milyonlarca dolar ödemekten kurtulacak. Testlerini bu merkezdeki laboratuvarlarda çok daha uygun koşullarda ve sürede yaptırabilecek.

Sözün özü, İKMİB seçimlerinde kim galip gelirse gelsin, kazanan kimya sektörü olacak.

Her iki adaya da başarılar diliyoruz…

+++++++++++++++++++

TÜSİAD’DA ORHAN TURAN DÖNEMİ NEYİ DEĞİŞTİRMELİ?

Türkiye’de “Patronlar Kulübü” olarak anılan Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) 52. Olağan Genel Kurulu geçen hafta yapıldı.

Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu’nun (TÜRKONFED) eski Başkanı Orhan Turan, TÜSİAD’ın yeni Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçildi.

TÜSİAD ile hükümetlerin ilişkileri AKP öncesinde her zaman eleştiri dozu yüksek, kimi zaman da hakaret sınırlarını zorlayan içerik taşırdı.

2022 yılında AKP’nin iktidara gelmesi ile bu tutumda keskin bir değişim gözlemlemiştik.

Bugün TÜSİAD’ın Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı olan Tuncay Özilhan, AKP’nin iktidara geldiği yıllarda derneğin Yönetim Kurulu Başkanı idi.

Çiçeği burnunda Başbakan Tayyip Erdoğan’a övgü yarışında o yıllarda ilk sıralarda yer alan Tuncay Bey, şimdilerde yergi yarışında ilk sıralarda yer alıyor.

Neyse…

Yeni Başkan Orhan Turan döneminde derneğin hükümet ile iletişim stratejisinde nasıl bir değişim gözleneceğini yaşayarak göreceğiz.

Elazığlı bir iş insanı olan Orhan Turan’ı TÜRKONFED Başkanlığı döneminde başarılı çalışmaları ile izlemiştik. Bugün ise basında “ateşten gömleği giymiş” gibi gösteriliyor.

SESSİZLER KULÜBÜ

Son 20 senede etki ve söylem gücünden çok şey yitiren TÜSİAD, büyük patronların “Sessizler Kulübü” olmayı içine sindirmiş görünüyor.

1990’lı yıllarda Türkiye’nin siyasi ve ekonomik sorunlarına cesaretle yaklaşan, tartışan, tartıştıran, alanlarında yetkin akademisyenlere raporlar hazırlatan TÜSİAD, bugünkü sessizliğini de kabullenmiş gibi görünüyor.

Bu durumda Sayın Cumhurbaşkanı’nın TÜSİAD’dan gelen her eleştirel açıklamaya misliyle ve acımaksızın karşılık vermesi, daha da ileri giderek seçim meydanlarında derneği hedef tahtasına oturtması da etkili oldu kuşkusuz...

Birkaç sene öncesine kadar TÜSİAD Başkanı’nın “vatan hainliği” ile suçlanması, sahibi olduğu gıda şirketinde yaşanan “akıl almaz” olaylar hâlâ hafızalarda tazeliğini korurken, kimse sesini yükseltmek istemiyor.

ANORMAL, NORMAL OLDU

Bu durumu bir ölçüde anlayışla karşılasak da sürdürülebilir olmadığını ifade etmek gerekiyor.

Önceki gün kuruluşunun 51. yılını kutlayan TÜSİAD, derinleşen ekonomik krize karşı somut ve uygulanabilir önerilerini her fırsatta ve daha yüksek sesle dile getirmeli.

Bu düşüncelerini, bilimsel araştırmalar ile ülke gündemine taşımalı ve tartışılmasını sağlamalı.

Bugün Türk iş dünyasında ülkenin çıkarlarını yansıtan doğruları söylemeye cesaret eden tek bir kuruluş yok. TÜSİAD bu durumu normalleştiren adımları atmaya devam ettikçe, vasat bir iş insanları derneği olmaktan öteye gidemeyecek.

Sayın Orhan Turan’a yeni görevinde başarılar diliyoruz…

+++++++++++++++++

HAFTANIN SÖZÜ

İnsan uçurumun kenarına varmadan kanatlanamaz…

Nikos Kazancakis

+++++++++++++++++++