Sahalarda herkesin, her ferdin yaptığı, yapabileceği hatayı anlarım da bir tanesini hiç anlamam, aklım almaz. 'Futbol hatalar oyunu', hata yapacaksın ki, gol olacak, kazanan, kaybeden olacak. Şutu çek...

Sahalarda herkesin, her ferdin yaptığı, yapabileceği hatayı anlarım da bir tanesini hiç anlamam, aklım almaz. 'Futbol hatalar oyunu', hata yapacaksın ki, gol olacak, kazanan, kaybeden olacak. Şutu çeken harika vurdu da kaleci duracağı yer konusunda veya antrenman eksikliği konusunda hatası olmasa belki gol olmayacak,  belki de yapacağı bir şey de yok, bu işler böyle. Hata varsa, oyun var, hatasıyla güzel. Maçın atmosferi içinde sarı kartı atlarsın, yanlış taktik verirsin, yanlış oyuncuyu sahadan alırsın, her şeyi anlarım da özellikle 1.lig'de oynatılan yabancı futbolcu konusundaki hatayı anlayamıyorum, kabul edemiyorum. 6 kişi o kadar. Suçu tek bir kişinin üstüne yıkmak doğru değil, Menemenspor Adanaspor deplasmanında kazandığı halde, 6 yabancı oynattığı için hükmen yenik sayıldı, gitti mi harika 3 puan, silindi. 3 dakika boyunca 1 yabancı fazla oynadı, kimse fark etmedi, bayrak direğine sorsan o bile farkında. Parmak izi alınsın, sahaya çıkarken parmak bassınlar, cihaz ötsün, fazlalık bulunsun, gol atanın ter dökenin suçu ne, günahı ne. En iyisi mi hiç yabancı oynatmamak, kökten çözüm. Tıpkı Altınordu gibi yapın. Yabancı oynatmayın olsun bitsin. Sporda asla kelimesini sevmem ama bu konuda asla hata yapmam, çıkarsa, inşallah bu yıl da çıkacak Altay ile birlikte, tamamı Türk futbolculardan oluşan Altınordu, yabancı yok ki, oynatmayacak ki, böyle bir ceza aslın, asla. Yıllar önce zengin, toprak ağası, 'Ne yani şimdi emrimdekiler benden daha çok mu okuyacak, ya baş kaldırırlarsa, ben çalıştıracak kimi bulacağım' diyerek kapattırdı, siyasi kanalla, zorla güzelim Köy Enstitüleri'ni. Yazık oldu, çok yazık. İşte bizim Altınordu, futbolun, sporun Köy Enstitüsü'dür. Okuldur, ekoldür, başımızın tacıdır, yereldir, bize özeldir. İyi ki varsın, yaşa varol Altınordu, 97.yılın kutlu olsun. 100.yaşında Süper Lig'de yabancısız, Türk futbolcularından kurulu ekiple şampiyon olasın inşallah, herkesin emeğine sağlık. Altınordu gibi işi gücü futbolcu yetiştirmek olan bir kulübümüz var, amatörün futbolcu fabrikası adı da Altınırmak. Arkasında büyük güçler olmadı, reklamı da yapılmaz, sessiz ve sedasız çalışırlar ama hakkını vererek. Magazinsel, sansasyonel iş yapmazlar. 90'lı yıllardan bir fotoğraf gördüm, hemen ayırdım. Spor muhabiri Hikmet Kızak ağabeyimin, şimdi yerinde yeller esen Atatürk Stadı 3 nolu Yan Saha'da çektiği fotoğraf ve de yaptığı haberin başlığı da 'Altınırmak geliyor', yazdığı gibi geldi de,  çoktan geldi, yıllardır da burda, iyi ki de var, nice nice yıllara Altınırmak. Hilmi Bayer var,  mükemmel bir insan, centilmen, tam bir spor adamı, kavga, küfür, bahane bilmez. Zengin olsam, vaktim olsa tıpkı 'büyük adam' 'büyük başkan' Seyit Mehmet Özkan'ın Altınordu'yu sahiplendiği gibi Altınırmak'ı kapardım, kanatlarımın altına alırdım. İzmirspor'dan vaz mı geçtim, yoo. Bana nasip etmezler de ondan, yazmadım. Hafta sonu 1.lig maçlarını izliyorum, maçı anlatan spiker kardeşlerimiz bir alem heyecandan mı, futbolu bilmediklerinden mi bilemiyorum, garip laf ediyorlar. Yorum yapamadıkları için her şeyi istatiksel olarak veriyorlar, ezbere bilgi, izleyenin ne işine yarayacak ki. Yer doldurmak, zaman geçirmek amaç, başka şeyi kapatmak. En gıcık olduğum da şu istatistik, maçın hakemi her iki takımın bugüne kadar 15 maçına çıkmış, ilk kez karşılaştıkları bu maçmış. Diğer 14 maçta ev sahibi takım 8 maçı da kaybetmiş, deplasman takımı da 6 maçın sadece 5'ini kazanmış 1'i de berabere kalmış, falan filan. Boş bilgi, gereksiz, hakemle kazanmanın, kaybetmenin ne alakası var. Eskiden istenmeyen hakem, kara listedeki hakem, uğursuz hakem bile diyen olurdu, bu maç mı ne oldu 0-0 bitti, buyrun bakalım ne olacak şimdi. Ne gerek hakeme filan, testleri pozitif çıkan da var, hakemler beğenilmiyor, hastalık artıyor, herkes değişik hatalar yapıyor, VAR'da var nasıl olsa, maçı robotlar yönetsin, tepeden de drone dolaşsın, en güzeli bu. Çok değil birkaç yıl sonra bu dediğim olacak, yakındır. Korona salgını başladığında 'maç yapamıyoruz evde paslanacağız' diyen futbolcular, şimdi de 'üç günde bir maç oynamaktan bıktık, yorulduk' demeye başladı, haydi hayırlısı. Televizyonda canlı yayında maç anlatanları da futbol oynamışlardan seçmek gerek. Futbolcunun kafasına daha doğrusu yüzüne top çarpıyor, canı yanıyor, az önce rakibine faul yapmıştı oysa, hakem de direkt serbest vuruş kararı veriyor. Spikerimizin yorumu da şöyle 'faul beklentisi boşa çıkıyor'. Kardeş şöyle sağına soluna bir baksan diyorum, ne faulü, yapan kim ? Eğer canlı yayın heyecanından diyorsan, aynı heyecan izlediğin hakemde de sporcuda da antrenörde de var.  O kadar garip işler oluyor ki yaz yaz bitmez. Süper Lig maçlarında neredeyse her kararda hakemin adını tekrar tekrar söylüyorlar, 1.lig maçı yöneten hakemlerin ise hiç söylemiyorlar, bir maçın başında o kadar, o da 2 saniye, sonrası yok. Konuşurken hakem diyor, gerisi yok. 1.lig maçı anlatırken, her pas alışta verişte futbolcunun adını soyadını ısrarla tekrarlayanlar, canlı yayında anlatırken, hakemin adını söylemezler, bence şundan ötürü. Gereksiz görüyor, hafızasına eklemiyor, oysa öğrenmesi gerek o da maçın bir unsuru, Önündeki kâğıtta yazıyor zaten, başını eğip okumaya üşeniyor. Mesleğini, işini severek yapmıyor, başka iş bulamayıp, kapağı atanlardan mı, diye sormadan edemiyor insan. Sana ne mi diyorsunuz, adalet herkes için adalet. İki hafta önce vefat eden İhsan Türe hocam kitap yazmıştı yıllar önce, Tanrı'nın Küçük Oğlu adı. Alsancak'taki bir sahaftan bulup almış, okumuştum, sonra verdim bir meraklıya, geri gelmedi kitap. Yine okuyayım dedim,  sevdiğim duayen hakemlerden Ergün Gülaç hocam, İstanbul'da aradı, buldurdu, kargo ile yolladı sağolsun, okudum bitirdim. Harika konuları işlemiş, rahmetli. Güzel insanlar, mekanları cennet olsun Halil Kiraz hocamdan, Özkan Sümer hocamdan, Halil Erdoğan hocamdan çok güzel anekdotlar aktarmış Tanrı'nın Küçük Oğlu'nda. Saygı, sevgi ve hürmetle hem de düdüğünü küfür yüzünden asan, ömrüne bereket Serdar Çakman hocamdan da bahsetmiş. Kitaptan da yazacağım yine Ege Telgraf sayfalarımızda, bekleyiniz, az sonra. 70'li yıllardan tarihi bir fotoğraf, Bulgaristan-Almanya maçı, hakem Ertuğrul Dilek, yardımcıları Müşfik Talaz ve Hamza Alan (merhum). Hamza Alan hocama rahmet dilerken, oyun kurallarının efendisi ,adı gibi kendi de müşfik olan, duayen isim Müşfik hocama ve de Ertuğrul hocama sağlıklı, koronasız ömür diliyorum. Korona illetinden kurtulan, evde karantinada kalan, dinlenen gazeteci Muhittin Akbel üstadıma da sağlıklı yarınlar diliyorum geçmiş olsun Muuş abim, müdürüm, sen bize lazımsın, yazmalısın.